ANALİTİK FELSEFE merdiven.jpg” border=”0
Aslında Yeni Pozitivizm (Neo-positivism) ya da Mantıksal Pozitivizm (Logical Positivism) olarak ortaya çıkan, ancak “pozitivizm” terimini yeterli bulmayarak “modern deneycilik”, “mantıksal deneycilik”, “bilimsel deneycilik”, “bilimsel felsefe”, “analitik felsefe” nitelemelerine konu olan pozitivizmin çağdaş biçimlerinden biridir. Başta Anglosakson ülkeleri yani, Amerika ve İngiltere olmak üzere İskandinav ülkelerinde yaygınlık kazanmış dil çözümlemelerine dayalı felsefe yöntemini geliştiren ve felsefenin görevini mantıksal dil çözümtemeleriyle sınırlayan felsefe akımlarının tümüne analitik felsefe denir.
Analitik felsefe anlayışına göre felsefenin görevi, geleneksel felsefi sorunların içeriğini dil analizleriyle açıklamaktır. Bu bakımdan analiz sırasında tüm felsefi sorunlar ya aldatıcı, ya da tek tek bilimlerin alanına girdikleri için onlarca çözülebilecek sorunlar olarak görülür.
1930’larda, mantıkçı pozitivizm ve özellikle “Viyana çevresi” (VViencr Kreis)’nin Fizikalist sisteminden ayrılan analitik felsefe 1950’lerde hakim pozitivizm akımı durumuna gelecektir.
Analitik felsefe, yöntem anlayışı bakımından iki tutumu kendi içinde barındırır: Bunlardan birincisi, biçimsel mantığa yönelik “Viyana Çevresi”nin anlayışını paylaşan dar anlamda çözümleyici felsefedir. Rudotf Carnap, Nel-son Goodman, NVİllard van Orman Ouİnc, A.Pap gibi filozoloflar bu anlayışı savunurlar. İkincisi “Oxford Okulu”ndan kaynaklanan, özellikle de Ludwig Wittgenstein’den etkiler taşıyan “dilbilimscl çözümleme” felsefesi. J. Wİsdom, John Langshavv Austin, Gilberl Ry!e bu ununum temsilcileridir.
Çağdaş analitik felsefe, diyalektiğe olduğu kadar maddeciliğe de karşıdır. Bunun yanında tümeller konusunun tartışılmasında Platonculuğa (mesela A.Pap gibi) olduğu kadar nominalizme (mesela Goodman, Quine) de eğilim gösterirler. Ayrıca bilim ile dünya görüşü arasında kesin bir ayrımı Öngörürler. Analitik felsefeye göre, felsefi sorunlar ya karmaşık veya bulanık mantıksal çıkarımlar dolayısıyla, ya da değişik anlamlarla o anlamları İfade eden kelimelerin birbirlerine karıştırılması nedeniyle meydana çıkmaktadırlar. Bu türden sorunlardan kurtulmak için;
a) Anlamlı çıkarımların ideal mantıksal modellerinin kurulması ve
b) Dilbilimsel analizle mümkün olur.
Ne var ki analitik felsefe, kavram ile kelimeyi özdeşleştirmek ve yapay bir dil anlayışına bağlanmak sureliyle önemli bir yanlışlığa düşer. Yine “gündelik dil” kavramları da belirsizlikten kurtulamamakiadır.Niiekim bazıları “analitik”in mutlak felsefi öngörüsüzlüğc veya öngereksizliğe dayanması şartının istenilemeyeceğini kabul etmek durumunda kalmışlar-
dır. Bu bakımdan, temelde metafiziği reddetmelerine rağmen, İster istemez ona belli bir varlık hakkının tanınması gerektiğini itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Sözgelimi G.Ryle Psişe ile ilgili sözcüklerin analizinde davranışçı bir tutuma ulaşırken, felsefeyle uğraşmayı öznenin ruhsal bir rahatsızlığının belirtisi şeklinde gören J.VVisdom, dilbilimsel analizi Freud’un psikanatiziyle uzlaştırmaya yönelmiştir. Öte yandan analitik felsefenin felsefi dünya görüşüne ait sorunları düşünce alanından uzaklaştırma çabaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
ABD’deki “genel semantik”, dİlbilimsel analiz felsefesine sıkı bir şekilde bağlıdır. Genel semantİkçiler, dil çözümlemesini her şeyden önce toplumsal olayların açıklama aracı olarak değerlendirirler. Bunun gibi toplumsal çatışmaların da, kendi nedenlerinin günlük dildeki bazı yetersizliklerden, kelimelerin bir çok anlamlara gelmelerinden ve bunun doğurduğu “yanlış anlamalar”dan kaynaklandığım ileri sürerler. Fakat toplumsal çalışmaların bu denli bilim dışı bîr nedenle açıklanması kabul edilir bir şey değildir.
Ne var ki, analitik felsefenin temsilcilerinin modern mantığı geniş ölçüde kullanmaları mantık ve matematik araştırmalarının önem kazanmasına neden olmuştur. Onlara göre felsefi birgerçeklik bilgisi olmadığına göre, felsefe araştırmaları mantık, bilgi veya bilim teorisi ve temel araştırmalar ile sınırlanmalıdır. Yani felsefe “bilimlerin sultanı” olma iddiası yerine, bilimsel bilginin “hizmetçisi”, yardımcısı olarak görmelidir kendini. Felsefe araştırmalarının konusu ise, reelveya ideal nesneler veya olaylar değil, bilimsel olan önermeler ve kavramlardır. Bu nedenle mantık ve bilgi teorisi sorunları yanında mantıksal dil analizlerini de temel olarak alanlar görülmüştür. Mantıksal doğruluklar “her olabilir evrende” gı\vı 1İ olan, doğru önermeleri oluştururlar. Dilsel çalışmalar alanında ağırlık günlük dilin çözümlenmesine verildiği gibi (Wittgcnstein ve taraftarları gibi), bazan da günlük dil mantıksal yetersizliği dolayısıyla bir yana bırakılıp onun yerine yapma bir dil sistemi, yani kesin kurallara göre kurulmuş bir yapma dil sistemi konmaya çalışılır (Carnap’da olduğu gibi).
Aslında bu tutumun temelinde Frege’nin yolunda giderek günlük dilin temciden yetersiz olduğu, onun için mantığıııki gibi dillere başvurmak gerektiği düşüncesi etkin olmuştur. Fakat Wittgenstein’ın “Traaaius”ta ifade ettiği ilk dönem felsefesini eleştirmesi ve Pltilosophical Invesiigations’da bütünüyle farklı bir tutuma yönelmesinden sonra sorun değişime uğramıştır. Bu arada Austin ile Ryle’ın öncülük ettikleri “günlük dil felsefesi”, ikinci Wittgenstein’in tutumunu sürdürmeye yönelmiş, dolayısıyla günlük dilin kılı kırk yaran bir analizinin felsefi değerine dikkat çekilmiştir.
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları: 1/34-36.
analistik.png” border=”0 Analitik felsefe
Yirminci yüzyılın geleneksel felsefi bakış açılarını redderek kurulmuş bir felsefe okulu. Analitik felsefe dışında Analiz, Lingüistik Analiz, Mantıkçı Analiz, Felsefi Analiz, Sıradan Dil Felsefesi, Cambridge Analiz Okulu ve Oxford Felsefesi gibi adlarla anılır. Analitik felsefe İngilizce konuşan ve Kuzey İskandinav ülkelerindeki yaygın bir felsefi anlayıştır. Kıta felsefesi ise daha çok ana dili İngilizce olmayan ülkelerdeki felsefi akımdır.
Kurucuları ve Üyeleri
Analitik felsefenin kurucuları Cambridge filozofları G.E.Moore ve Bertrand Russell olmakla birlikte her iki filozof da Alman filozofu ve matematikçi Gottlob Frege ve analitik filozofun öncülerinden olan ve Alman ve Avusturya asıllı Ludwig Wittgenstein, Rudolf Carnap, Kurt Gödel, Karl Popper, Hans Reichenbach, Herbert Feigl, Otto Neurath ve Carl Hempel gibi isimlerden etkilenmişlerdir. İngiltere’de Russell ve Moore’u C. D. Broad, L. Stebbing, Gilbert Ryle, A. J. Ayer, R. B. Braithwaite, Paul Grice, John Wisdom, R. M. Hare, J. L. Austin, P. F. Strawson, William Kneale, G. E. M. Anscombe ve Peter Geach, Amerika’da ise Max Black, Ernest Nagel, C. L. Stevenson, Norman Malcolm, W. V. Quine, Wilfrid Sellars ve Nelson Goodman Avustralya’da A. N. Prior, John Passmore ve J. J. C. Smart takip etmişlerdir.
Temel Yaklaşımı
Analitik felsefe Hegel kökenli Mutlak Gerçeklik kavramı ve idealist sentezine karşı bir reaksiyonu temsil eder. İdealist felsefedeki gerçeğin görünüşlerden büsbütün bağımsız olduğu ve felsefenin de bu bağımsız alanla ilgilendiği kabul edilmekteydi. Analitik felsefede ise felsefenin işlevinin duyularımızdan bağımsız olduğu varsayılan veya inanılan alanla ilgili spekülasyon yapmak değil bilgi dediğimiz şeyin hangi anlamda bir bilgi olduğunu lingüistik araştırmalarla analiz etmek ve felsefeden entelektüel kargaşa veya yanlış anlama gelen ve hatta yanlış sorulan soruları ayıklamak olduğunu kabul edilmektedir.
Terimin Kullanılışı
* Doktrin olarak Analitik felsefeyle çoğunlukla mantıkçı pozitivizm ve mantıkçı atomculuk ve daha az yakın anlamla sıradan dil felsefesi ve yukarıda sayılanların bazı bileşkeleri kastedilmektedir. Bu üç akımın Analitik felsefe başlığı altında ele alınmasının sebebi her üçünün de felsefenin ana işlevini analizde görmelerinden ileri gelmektedir. Analiz ile kastedilen dilin kullanılışı ve işleviyle ilgili analizdir ve geçmişte felsefi problem alanı içinde görülen bu problemlerin bir kısmı bu analiz sonucunda felsefe alınının dışına çıkarılır. Terim 1950’lere kadar bu manada kullanımış ancak bu tarihlerde önde gelen analitik filozoflar belirli araştırma alanlarıyla ilgilenmeye başlayınca çağdaş analitik filozoflardan ancak birkaçı yukarıda adı geçen okullara bağlı kalmaya devam etmiştir. Modern analitik felsefeyi mantıkçı pozitivizm ile eşitlemek veya mantıkçı pozitivizme benzer görmek yaygın yapılan bir hatadır.
* Bir metod olarak Analitik felsefe günümüz felsefesinde yaygın bir metodik yaklaşım olarak benimsenmektedir. Analitik felsefenin varsayım ve kanıtlara ağırlık veren yaklaşımı, belirsizlikten kaçınması ve ayrıntılara verdiği dikkat gibi net yaklaşımları günümüz felsefesinde de benimsenmektedir. Günümüz felsefesinde popüler “hayatın anlamı”na yönelik arayışlar önemli ölçüde azalmıştır.
* Analitik felsefe geleneği yirminci yüzyılın başlarında Gottlob Frege, Bertrand Russell, G. E. Moore ve Ludwig Wittgenstein başlamıştır. Bu filozofların çalışmalarıyla analiz ve mantıksal çaba ile felsefi alanlar netleştirilmeye çalışılmıştır.
* Linguistik felsefe dil felsefesine, dil felsefesi de metafiziğe yol açmış ve felsefenin çeşitli alt dalları ortaya çıkmıştır. 1960’ların ortalarından yirminci yüzyılın ötesine geçildiği bu aşamada post-linguistik analitik felsefe belirli felsefi görüşler veya ilgilerle tanımlanmak yerine eklektizm veya plüralizm ile nitelendirilmeye başlanmıştır.
Politik felsefe
Serbest Pazar
Analitik felsefe muhtemelen Hegel ve Hegelci filozoflarla ilişkisi koparmasından ötürü tarihinde politik görüşlerle ilgili söyleyecek çok az sözü olmuş ancak 1950’ler ve sonrasındaki bir seri makalesiyle John Rawls bu tavrı radikal biçimde değiştirmiş ve liberal refah devleti savunusunu felsefi zemine kaydırmıştır. Rawls’ın meslekdaşı Robert Nozick’in Anarchy, State ve Utopia kitaplarında da aynı yaklaşımın sürdürüldüğü ve serbest pazar özgürlükçülüğünü savunulduğu görülmektedir.
Analitik Marksizm
Siyaset felsefesinde yaşanan bir başka gelişme de Analitik Marxizm olarak bilinen okulun ortaya çıkışıdır. Bu okulun üyeleri analitik felsefenin tekniklerini modern sosyal bilimlerin rasyonel seçim teorisi araçlarını da kullanarak Karl Marx ve izdeşlerinin görüşlerini açıklamakta kullanmaktadırlar. Bu okulun en tanınmış üyesi Oxford Üniversitesi filozoflarından G.A.Cohen’in 1978 tarihli “Karl Marx’s Theory of History: A Defence” kitabı bu okulun doğuşunu temsil eder. Diğer önemli analitik marksistlerden bazıları ekonomist John Roemer, toplumbilimci Jon Elster ve sosyolog Erik Olin Wright. Analitik,prensibin refuse edilmis mestolojisidir..