EBU HANİFE (699-769) İslam hukuk bilgini. Hanefi mezhebinin kurucusudur.
699’da Kabil’de doğdu, 769’da Bağdat’ta öldü. Gerçek adı Numan b. Sabit b. Zuta’dır. Varlıklı bir Arap aşiret başkanımn satın alarak özgürlüğe kavuşturduğu babası, sonradan, Kûfe’ye yerleşmiştir. Numan b. Sabit ilk bilgileri Küte Camii’nde halka ders veren bilginlerden edindikten sonra Kuran, dilbilgisi (sarf ve nahiv) okudu. Kûfe’nin, sonradan bilgisini artırmak için gittiği Basra’nın ünlü bilginlerinden fıkıh, Hadis, şiir ve Arap yazını konularında öğrenim gördü. Bir süre Kabe’de, düzenlenen bilimsel toplantılara dinleyici olarak katıldı, özellikle Peygamber’in arkadaşlarım (sahabe) yakından tanıyanların (tabii) konuşmalarını, aktardıkları Hadisleri dinledi. Basra’ ya dönünce çağının önde gelen İslam bilginlerinden, İslam felsefesi (kelam) ve cedel (konuları karşılıklı tartışarak açıklama yöntemi) öğrendi. Bir aralık alışverişle uğraştı, komşu İslam ülkelerini gezdi. Bu gezileri sırasında, gittiği yerlerde yaşayanların geleneklerini, yaşama biçimlerini, toplum kuramlarını, yönetim düzenlerini inceledi. Bütün yaşamı süresince kendini bilimsel çalışmalara veren Ebu Hanife devlet işlerine karışmamış, Halife Mansur’un verdiği kadılık görevini almayınca hapse atılmış ve hapiste ölmüştür.
İslam ülkelerinde, kurduğu mezhep nedeniyle, imam-ı azam (büyük imam) olarak anılan Ebu Hanife, gençliğinde yörenin saygınlık kazanmış bilginlerinden dinlediği Hadis’lerin etkisinde kalarak, bütün çalışmalarım İslam bilimleri konusunda yoğunlaştırmıştır. Özellikle İslam hukuku denen fıkıh, onun en önemli ilgi alanı olmuştur. 20 yaşlarındayken Küfe Camii’nde derslerim dinlediği İslam bilginilHammad b. Süleyman, düşüncelerinin oluşmasında başlıca kaynaktır. Hammad b. Süleyman’ın ölümünden sonra yerine geçerek, Küfe Camii’nde, halka ders vermeye başlayan Ebu Hanife kısa süre içinde geniş bir ün sağladı. Konuşmalarının etkisi, bilgisinin genişliği, sorunlara çözüm aramada uyguladığı yöntem, İslam ülkelerinde yeni bir mezhep anlayışının doğmasını sağlayan ilk öğedir.
Hukuk, kaynaklar ve yöntem, Yargının kaynağı ve geçerliliği
Ebu Hanife, İslam düşüncesine hukuk (fıkıh) sorunları ile girmiş, birinci kaynak olarak benimsediği Kuran’a dayanarak, yeni yorumlar ve çözümler ileri sürmüştür. Onun öne sürdüğü düşünce yöntemine göre İslam diniyle, İslam toplumuyla ilgili bütün sorunların çözümüne ilişkin birincisi Kuran, İkincisi Hadis olmak üzere belli kaynaklar vardır. Bunlardan sonra gelen kaynaklar da, Peygamber’in arkadaşlarının (sahabe) verdikleri fetva denen belgelerle, icma, kıyas, istihsan, örftür. İslam toplumunda bir sorunla karşılaşılınca ilk başvurulacak kaynak Kuran’dır. Kuran yargıları kesindir, genel geçerlilik taşır, onlarla çelişen bir durumun gerçekliği söz konusu olmaz. Bu yargılar değiştirilemez, özlerine aykırı bir yorumla uygulama alanına konamaz. Karşılığı Kuran’da bulunmayan ya da Kuran yargılarıyla her türlü kuşkuyu giderecek bir nitelikte açıklanmayan, yeni bir olay, yeni bir sorun ortaya çıkınca çözüm için başvurulması gereken ikinci kaynak Hadis’tir. Peygamber’in değişik olaylar ve türlü nedenlerle, gene Kuran yargılarına dayanarak, yaptığı açıklamaları içeren Hadis de kesindir, onunla çelişen bir yargının, bir eylemin geçerliği söz konusu edilemez. Ancak, aradan geçen süreler, toplumda birtakım yeni sorunlar ortaya çıkarabilir. Bu sorunların çözümüne ilişkin açık yargılar Kuran ve Hadis’te bulunmayabilir, bulunsa bile anlaşılmasında güçlük doğabilir. Böyle bir durumda başvurulacak yol, Peygamber’in sağlığında, benzer durumlarda nasıl davrandığı, ne yaptığıdır. Karşılaşılan sorunun benzeri Peygamber’in davranışlarında varsa kuşkuya kapılmanın gereği yoktur. Bu konuda, Peygamber’in yakın arkadaşları olan kimselerin yargılarına başvurulur. O yargıların bulunduğu belgelerin içeriğine uyulur.
Kanıtlama türleri
İslam hukukunda Kuran, Hadis, Sahabe fetvaları gibi belgeleri tartışmasız, kesin ve genel geçerlik taşıyan birer kanıt olarak anlayan Ebu Hanife bireysel istence dayanan öteki dört yargı kaynağım ikinci aşamada önemli saymıştır. Bu dört kaynağın birincisi icmadır. İcmanın başlıca dayanağı bilimsel yetkidir.
Bu sorunun çözümünde en yetkili olan kimselerin EBU HANİFE (699-769) İslam hukuk bilgini. Hanefi mezhebinin kurucusudur.
699’da Kabil’de doğdu, 769’da Bağdat’ta öldü. Gerçek adı Numan b. Sabit b. Zuta’dır. Varlıklı bir Arap aşiret başkanımn satın alarak özgürlüğe kavuşturduğu babası, sonradan, Kûfe’ye yerleşmiştir. Numan b. Sabit ilk bilgileri Küte Camii’nde halka ders veren bilginlerden edindikten sonra Kuran, dilbilgisi (sarf ve nahiv) okudu. Kûfe’nin, sonradan bilgisini artırmak için gittiği Basra’nın ünlü bilginlerinden fıkıh, Hadis, şiir ve Arap yazını konularında öğrenim gördü. Bir süre Kabe’de, düzenlenen bilimsel toplantılara dinleyici olarak katıldı, özellikle Peygamber’in arkadaşlarım (sahabe) yakından tanıyanların (tabii) konuşmalarını, aktardıkları Hadisleri dinledi. Basra’ ya dönünce çağının önde gelen İslam bilginlerinden, İslam felsefesi (kelam) ve cedel (konuları karşılıklı tartışarak açıklama yöntemi) öğrendi. Bir aralık alışverişle uğraştı, komşu İslam ülkelerini gezdi. Bu gezileri sırasında, gittiği yerlerde yaşayanların geleneklerini, yaşama biçimlerini, toplum kuramlarını, yönetim düzenlerini inceledi. Bütün yaşamı süresince kendini bilimsel çalışmalara veren Ebu Hanife devlet işlerine karışmamış, Halife Mansur’un verdiği kadılık görevini almayınca hapse atılmış ve hapiste ölmüştür.
İslam ülkelerinde, kurduğu mezhep nedeniyle, imam-ı azam (büyük imam) olarak anılan Ebu Hanife, gençliğinde yörenin saygınlık kazanmış bilginlerinden dinlediği Hadis’lerin etkisinde kalarak, bütün çalışmalarım İslam bilimleri konusunda yoğunlaştırmıştır. Özellikle İslam hukuku denen fıkıh, onun en önemli ilgi alanı olmuştur. 20 yaşlarındayken Küfe Camii’nde derslerim dinlediği İslam bilginilHammad b. Süleyman, düşüncelerinin oluşmasında başlıca kaynaktır. Hammad b. Süleyman’ın ölümünden sonra yerine geçerek, Küfe Camii’nde, halka ders vermeye başlayan Ebu Hanife kısa süre içinde geniş bir ün sağladı. Konuşmalarının etkisi, bilgisinin genişliği, sorunlara çözüm aramada uyguladığı yöntem, İslam ülkelerinde yeni bir mezhep anlayışının doğmasını sağlayan ilk öğedir.
Kanıtlama türleri
İslam hukukunda Kuran, Hadis, Sahabe fetvaları gibi belgeleri tartışmasız, kesin ve genel geçerlik taşıyan birer kanıt olarak anlayan Ebu Hanife bireysel istence dayanan öteki dört yargı kaynağım ikinci aşamada önemli saymıştır. Bu dört kaynağın birincisi icmadır. İcmanın başlıca dayanağı bilimsel yetkidir. Bu sorunun çözümünde en yetkili olan kimselerin oybirliğiyle verdikleri yargı icmanm özünü oluşturur. Icma denen yargıyı verecek yetkililerde bulunması gereken birtakım özellikler vardır. Bunlar da doğruluk, toplumda saygınlık ve sevgi kazanmış olmak, iyilikseverlik, anlayışlılıktır. Ebu Hanife’ye göre ic-madan sonra en güvenilir yöntem kıyastır (tasım). Ancak bunu da yetkili kimseler yapabilirler. Kıyas ise açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Açık kıyas kesindir, kavranılması kolaydır, kuşkuya kapılmanın gereği yoktur. Kapalı kıyasın anlaşılması biraz güçtür, daha geniş bilgiyi, daha güçlü bir kavrayış yeteneğini gerektirir. Bu iki kıyas türünde de kesinliği bilinen bir yargıdan yola çıkarak sonuç elde etme yöntemi vardır. Kıyastan sonra istihsan (en uygunu benimseme) gelir, istihsan da kapalı tasım gibidir. Bu da, kıyasa karşıt görünen bir işlemde, en uygun olanı benimsemektir. Son yöntem ise örf (gelenek, alışılan yöntem) adını alır. Bunda, genellikle, inancına, Kurarı ve Hadis’e bağlılığına güvenilen kimselerin gelenek niteliği kazanan davranışlarına uyulur. Bu nedenle örf toplumun benimsediği yol, uyguladığı yöntem anlamındadır.
Dört kitap, dört kanıt
Ebu Hanife, İslam hukukuna getirdiği kıyas ve istihsan yöntemleri dolayısıyla ehl-i rey adı verilen ve bütün yargılarda, yargılamalarda oya başvuranların öncüsü sayılır. Ebu Hanife, İslam dininde “tevhid” denen ve Tanrı’mn birliğini dile getiren görüşe de yeni yorumlar getirmiştir. Ona göre Tanrı’nm birliğine inanmak inanın temelini oluşturur. Ancak bu inanın belli ilkeleri vardır, bunlar da Tanrı’ya, meleklere, Tanrı’nın Musa, Davud, İsa ve Muhammed + peygamberlere gönderdiği dört kitaba, yargı gününe, ölümden sonra dirilmeye, cennete, cehenneme, iyinin ve kötünün (hayr ile şerrin) Tanrı’dan geldiğine inanmaktır. Bu ilkelerden birinin eksikliği inanın bütünlüğünü bozar. Tanrı tektir, benzeri, ortağı yoktur, doğmamıştır, doğurmamıştır, önsüz-sonsuz-dur. Tanrı’nın dirim, görme, erk, bilim, konuşma, işitme, istenç gibi nitelikleri vardır. Bunlar- Tanrı’ nın özüyle (zâtı ile) bağlantılıdır. Tanrı’nın bir de eylemle ilgili (fi’li) nitelikleri vardır, bunlar da yaratma, besin sağlama, yapma, yeniden varetme, başarı göstermedir. Bütün varlıkları yaratan Tanrı’dır. Tanrı, yarattığı varlıkları yaratmadan önce bilirdi. Onun bilgisinin başlangıcı ve sonu yoktur.
Ölüm konusunda Ebu Hanife’nin görüşü Kuran bildirilerine dayanır ve yeni bir yorumu gerektirmez. Ona göre ölüm ruhun gövdeden ayrılmasıyla başlar. Ruh ölmez, Tanrı’nın buyruğu üzerine kalkım günü (kıyamet) yeniden gövdeye dönecek, yargılanmak için kişi dirilecektir. Ebu Hanife’nin Kuran ve Hadis’ e dayanarak ileri sürdüğü görüşler, kurduğu Hanefi mezhebinin temel ilkelerini oluşturur. Bu mezhebe bağlanan İslam ülkelerinde dinle ilgili bütün sorunlara Ebu Hanife’nin getirdiği kurallara göre çözüm aranır.
• YAPITLAR (başlıca): Ftkbü’l-Ekber, (“En Büyük Fıkıh”) yazma; Fıkhii’l-ebsat, (“En Kolay Fıkıh”), yazma; Kitabü’l-Alim ve’l-Mute’allim, (“Bilginin ve Öğrenenin Kitabı”), yazma.
• KAYNAKLAR: N. Çağatay, İ.A. Çubukçu, İslam Mezhepleri Tarihi, 1976; S. Unal, Ebu Hanife Fıkh-ı Ekber ve İzahı, 1957.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi