İslam Filozofu Tanımına İtiraz: Tutarsız Bir Tanımlama:"İslam Filozfu" (İslam Felsefesi)

islamic_philosophy.jpg” border=”0″ align=”left” />TUTARSIZ BIR TANIMLAMA :„İSLAM FİLOZOFU“

Kültür İslamı´nın entellektüel yönünde oldukça önemli etkilere sahip olan felsefe, sadece bahsettiğimiz bu filozofların ilgi ve düşüncelerinden ibaret değildir.

En önemlilerinden örnek olarak bahsettiklerimizin yanısıra, Hayyam gibi, İslam hukukuna karşılık Roma hukukunu savunanlar olduğu gibi[1]

İslam´a olan karşıtlığını yaşantısında göstermekle yetinmeyip, kendini bağlanan insanlar için bir din oluşturmaya teşebbüs eden Ebu´l Ala el-Ma´ari[2] gibileri de vardır.

Resülüllah (sav)´ı ve Kur´an´ı  Maniheist açıdan eleştirip, Kur´an´a nazire yazmaya çalışan  İbnu´l Mukaffa[3],

İslam ahlakına karşılık. Felsefi bir ahlak oluşturmaya çalışan  Miskeveyh ,alemin ezeliliğini iddia edip, Resülüllah (sav)´a küfretmeyi alışkanlık haline getiren İbn´ul Ravendi veya Allah´a inanmadığını açıkça ilan eden İbn Bacce gibileri de vardır[4].

Yazdığı Hayy  bin Yakzan isimli kitabıyla meşhur olup, kitabından vahyin insanlar için gerekli olmadığını, insanın kendi aklıyla doğruyu elde edebileceğini savunan İbn Tufeyl veya peygamber, şeriat, ibadet konusunda alaycı ve inkarcı Nasuriddin  Tusi, veyahut Allahın sadece zihinde tasarlanan varlık olduğu, gerçeği olmadığını iddia eden Sadreddin Konevi´de[5] İslam Felsefesi´nin bünyesinde yerlerini alırlar.

Yaşarlarken en yakın dost, arkadaş ve öğrencileri dinsizlerden, Yahudilerden, Hristiyanlardan vs. oluşan bu filozoflar[6] daha sonraları büyük İslam düşünürleri olarak tanınacak ve Kültür İslamı´nın mensuplarınca dinin kendilerinden alınmaya layık kişileri olarak görüleceklerdir.  Ancak tabiki bu arada inanç ve düşünceleri daha da kamufle olmuş şekliyle Kültür İslamının bünyesinde varlığını sürdürecektir.

Haklarında bilgi verdiklerimiz ve benzeri filozoflar Kültür İslamı´nın yapı taşları olarak övgü ve takdirle anılmaya devam edilirler.  İnanç ve düşüncelerindeki İslam dışılıklara veya karşıtlıklara bakılmadan sırf Müslüman toplumunun üyesi oldukları için oldukça yüksek takdirlerle karşılanmaya devam edilirler. Oluşturdukları düşünce sisteminde bütün malzemelerini, başta Yunan filozofları olmak üzere, Hint, Fars ve  Mısır kültürlerinden alarak müslüman toplumunda orjinal hale gelen filozoflar kemdilerini meşrulaştırabilmek için isimlerinin başına İslam takısını almayı ihmal etmemişlerdir.[7] Onlar böylelikle İslam Filozofu oluverirler. Halbuki onların İslam´la olan tek bağlantıları sadece müslüman toplumunda yaşamış olmalarıydı.

Vahiy İslamı´yla bir ilgileri almadığı gibi, oluşum aşamasındaki Kültür İslamı´yla da pek ilgileri yoktu. Çağdaş araştırıcılardan Hüseyin Atay´ın belirttiğine göre, bu filozoflardan ziyade kelamcılar, İslam Filozofu olmaya daha layıktırlar. Zira Kelamcıların hiç değilse nasslarla bağlantıları vardı ve çoğu nassların sınırlarını şöyle veya böyle dikkate alıyorlardı.[8]

Halbuki filozofların İslamı bir kaygı ve düşünceleri yoktur. Onların bu özellikleri bugün olduğu kadar kendi zamanlarında da tepki görmüştür. Büyük bir ilim adamı olduğu kadar, samimi bir müslüman da olan el-Biruni onların Vahiy İslamı´ndan uzaklaşmalarının nedeni olarak şunları söyler:

„Bu insanların sorunu Aristo`nun görüşlerinde bir yanlışlık ihtimali olmadığına inanip, onun görüşlerine saygıda aşırı gitmeleridir. Halbuki onlar, Aristo`nun kendisinin yanlışlardan korunmuş ve masum olduğunu iddia etmediğini ve kapasitesi dahilinde en iyi şekilde teori geliştirmeye çalıştığını biliyorlar.“[9]

Seyyid Şerif el-Cürcani ise kelamcıların dine bağlılıklarını en önemli özellikleri olarak belirttikten sonra hiç bir dine bağlı olmayan ve peygambere uymayan kişiler olarak filozofları gösterirler.[10]

Felsefenin müslüman toplumdaki yıkım ve bozgununa ilk sistemli tepki Eş`ari`den gelir. Onun, felsefe karşısında felsefenin metodlarını kullanarak İslamı savunması bir ölçüde başarılı olur.[11]

Ancak ondan sonra da felsefenin müslümanlar arasındaki olumsuzlukları devam eder. Filozoflar bu sefer karşılarında en az kendileri kadar felsefeden haberdar bir İslam taraftarı bulurlar. Bu Gazzali`dir. Filozofları Dehriyun (Materyalist), Tebiyun (Naturalist), ve İlahiyun (Metafizikçiler) olmak üzere üçe ayıran Gazzali, onlar içerisinde en mükemmel filozof olarak Farabi ve  İbn-i Sina`yı gösterir.

Çünkü onlar, öncekilerin felsefesini aslına sadık kalarak nakletmişlerdir. Gazzali`ye göre hakka kısmen yakın olanlar bulunsa bile, filozoflara “Küfür ve ilhad damgasını vurmak gerekir.”[12] Bu, özellikle  Farabi ve Ibn Sina için gereklidir. Çünkü onlar yirmi konuda İslam`a muhalif olmuşlar, bunlardan  üç konuyla küfre girmişler onyedisiyle de bid`ata sapmışlardır.[13]

Gazzali`ye göre Farabi ve İbn Sina`nın küfre girmesine neden olan fikirleri şunlardır:

1-      Kainatın ezeli olduğunu iddia etmeleri,
2-      Ölümden sonra cismani dirilişi inkar etmeleri,
3-      Allah`ın cüz`iyatı bilmediğini söylemeleri.[14]

Zamanında sözlü eleştirileri kadar, yazdığı kitaplarıyla da felsefeye büyük darbe indiren Gazzali, özellikle Tehafüt el-Felasife isimli kitabıyla felsefeyi tahtından indirir. Onun değerli çalışmalarıyla yaklaşık dört asır süren felsefe saltanatı sona erer.

Onun başarısındaki en büyük avantajı, İslam`ı bilmesinin yanısıra felsefeyi de çok iyi tanımasından kaynaklanır. Felsefeyi çok iyi öğrenmiş, sonra onu eleştirmiştir.

Halbuki ondan önceki İslam alimleri sadece İslamı bilmekle beraber felsefe hakkında geniş bilgiye sahip değillerdi. Bu ise felsefe karşısındaki başarılarını engelliyor ve felsefeye daha çok güç kazandırıyordu. Gazzali ise her iki bilgiyi de kendisinde toplama başarısını göstermiş bu nedenle felsefe eleştirileri tutarlı olmuştur.[15]

Ancak onun başarısında harici başka unsurların bulunduğuda gözardı edilemez. Bunların içinde en önemlisi, müslüman toplumdaki düşünce canlılığının kaybolması, felsefenin başta Eş`ari olmak üzere birçok kelamcı tarafından yapılan eleştirilerle büyük yaralar almış olmasıdır. Zaten Gazzali`den sonra felsefenin tamamıyla yok olduğuda düşünülemez.

Şüphesiz onun eleştirileriyle yere serilen felsefe, bir daha kendini toparlayamamıştır.

Fakat istisna olarak İbni Rüşd`de tekrar canlı şekilde ortaya çıkmışsada, varlığını genel olarak bazı değişiklerle özellikle kelam ve tasavvufun bünyesinde devam ettirmiştir.[16]

Başta İbni Arabi olmak üzere halefleri  olan Sadreddin Konevi ve Celaleddin Rumi`de felsefe unsurlarının etkin olduğu tasavvuf düşüncesi açığa çıkar.[17]

Felsefenin, kelamın bünyesinde varlığını devam ettirmesini büyük oranda, kelamcı olduğu kadar felsefeci de olan Fahreddin Razi`ye borçludur. Felsefenin düşmanı görünümüne sahip olmasına rağmen, gerçekte felsefeyi, kelam sisteminde olduğu gibi kullanan Razi, görünüşte felsefe düşmanlığı altındaki felsefe sevgisini, Suhreverdi`nin “ Telvihat”ı kendisine sunulduğunda onu öperek, hayranlık gözyaşları dökmesiyle belli eder.[18]

Kelam ile felsefeyi mükemmel şekilde kaynaştırarak iki öz kardeşin beraberliğini sağlayan Razi, bu eklektik yapının, kelam ismi altında kendinden sonra devamını da sağlamıştı.[19]

Özellikle tefsirinde bu elektik yapıyı görmek daha kolaydır. “el- Muhassal”ı ise bunun en canlı örneği ve tanığıdır.

Felsefeye getirdiği eleştiri ve onun karşısında Vahiy islamı`nı ikame çalışmalarında İbni Teymiye`yi anmamak haksızlık olur. O Gazzali`nin başardığı işi bir ileri safhaya götürür ve Gazzali`nin daha çok felsefeyi felsefeyle vurma taktiğine karşılık, İslam`ın ağılıkta olduğu bir eleştiri getirir ve felsefe eleştirileri karşısında İslam`ın esaslarını gösterip, onları tamamıyla açığa çıkarır.[20]

Sonuç olarak bilgi ve ihtisas düzeyinde olmak üzere felsefe bütün güç ve özelliklerini kaybetme tehlikesi yaşayınca kelam ve tasavvuf örtüsüne bürünür ve kendini bu örtüler altında halka kabul ettirme imkanı bulmuş olur. Yeri geldikçe, fırsat buldukcainsanların inanç ve fikirlerini İslam dışı noktalara çekmeye devam eder. Bunun açık ifadesi, sayfalardır birçok  filozofların bütün bu islam karşıtı özelliklerine rağmen, geleneksel islam`da takdirle karşılanmaları ve birer İslam Filozofu olarak tanınmalarıdır. Onlar yaptıkları bazı bilimsel çalışmalardaki başarılarıyla bu ünvanlarını devam ettirmektedirler.

Halbuki Seyyid Kutub`un haklı olarak ifade ettiği gibi her türlü vahiy dışı unsuru bünyesinde barındıran ve bu haliyle kurtuluşu(!) simgeleyen Kültür İslam`ında kurtulup, Vahiy İslam`ına ulaşabilmek için yapılacak şeylerden birisi, hatta en önemlisi “İslam felsefesi”ni dışlamaktır. Seyyid Kutup, konuyla ilgili olarak şunları söyler ve bunlara katılmamak mümkün değildir: “Kesinlikle şuna inanıyorum ki, “İslam düşüncesi”ni bu bozulma ve sapıklıklardan , bu yanlışlık ve hurafelerden kurtarmak ancak “İslam Felsefesi”ni söküp atmakla mümkündür”.[21]

[1] Uludağ 242, Süleyman Ulugağ, İslam Düşüncesinin Yapısı, Dergah Yy. 1979

[2] Hitti 3/721 Prof. Dr. Philip Hitti, Siyasi ve Kültürel Islam Tarihi, Çev: Prof. Dr. Salih Tuğ, Bogaziçi Yy. 4 cilt, 1980

[3]- İslamı Tetkikler-46 (W.Montgomery Watt-İslam felsefesi ve kelamı-)Çev:Dr. Süleyman Ateş AUİF Yy.Ank.1968

– Hitti     2/474
– Watt 216, Prof. Dr. W.Montgomery Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, Çev: E. Ruhi Fığlalı, Umran Yy. Ank. 1981

[4]- Hitti    2/616

– Uludağ 241
– Fahri 80,  Prof.Dr. Macit Fahri, Islam Felsefe Tarihi; Çev: Kasim Turhan, İklim Yy.İst.1987

[5] Teymiye 2/124, Şeyhülislam ibni Teymiye, Ibn Teymiye Külliyatı, 5 cilt, Çev: Kurul, Tevhid Yy. 1986

[6]  -Islam Felsefesi 111, 113, Ord.Prof.Hilmi Ziya Ülken, Selcuk Yy. 2 baskı , tarihsiz

– Faslu`l Makal,(Uludağın notu) 21- İbn Rüşd, Felsefe Din Ilişkileri  (Faslu`l Makal) Çev: Süleyman Uludağ, Dergah Yy. 1985

[7] -Islam 147, Prof.Dr.Fazlur Rahman , İslam, Çev: Doç. Dr. Mehmet Dağ-Doç.Dr. Mehmet Aydın, Selcuk Yy. 1981

-Cerrahoglu 2/36 ,Prof. Dr. Ismail Cerrahoglu, Tefsir Tarihi,DIB Yy. 2.cilt Ank. 1988
-Çubukçu  9, – Çubukçu 143, Prof. Dr. Ibrahim Ağah Çubukçu, İslam Düşüncesi Hakkında Araştırmalar, AÜIF Yy. Ankara 1972

[8] Ehli Sünnet, Prof. Dr. Hüseyin Atay, Ehli Sünnet ve Şia, AÜİF Yy. Ank. 1983

[9] Kozmoloji 194, Seyyid Hüseyin Nasr, İslam Kozmoloji öğretilerine giriş, Çev: Nazife Şişman, Insan Yy.1985

[10] Kozmoloji 35

[11] İslamı Tetkikler-108 (W.Montgomery Watt-İslam felsefesi ve kelamı-)Çev:Dr. Süleyman Ateş AUİF Yy.Ank.1968   Bammat,212-Haydar Bammat (Islamin manevi ve kültürel degerleri) Çığır Çığır Yy.İst.1977

[12] Delalet 48, 50 (El- Gazzali,Delaletten Hidayete, Çev: Doç. Dr.Ahmet Suphi Furat, Şamil Yy. İst.Tarihsiz
Ayrıca bkz.Tehafut (Gazzali-Tehafüt el-Felasife (Filozofların tutarsızlığı) Çev: Bekir Karlığa, Çagrı Yy.1981

[13] Delalet, 55 ; Tehafüt 17-22

[14] Tehafüt`ün ilgili bölümlerine bakılabilir

[15] -Kozmoloji 35, Seyyid Hüseyin Nasr, İslam Kozmoloji öğretilerine giriş, Çev: Nazife Şişman, Insan Yy.1985

-Serdar 51, Ziyaeddin Serdar, Islam Medeniyetinin Geleceği, Çev: Deniz Aydın, Insan Yy.1986
-İslamı Tetkikler 108
-Ihya Hareketleri 80,83  Mevdudi, Islamda ihya Hareketleri, Çev: A.Ali Genç, Pinar Yy.1986

[16] -İslam 152, Prof.Dr.Fazlur Rahman , İslam, Çev: Doç. Dr. Mehmet Dağ-Doç.Dr. Mehmet Aydın, Selcuk Yy. 1981

– İslamı Tetkikler-84
-Üç Müslüman, 93, Seyyid Hüseyin Nasr, Üç Müslüman Bilge,Çev: Ali Ünal, İnsan Yy. 1985

[17] -Güngör 89, Prof. Dr. Erol Güngör, İslam Tasavvufunun Meseleleri, Ötüken Yy. 1982

– Futuhat 2/A -2(N.Keklik notu), Ibnul Arabi, el-Futuhat el-Mekkiye, Yay. Hz; Prof. Dr.Nihat Keklik, İÜEF Yy. İst. 1974, 1980

[18] -Üç Müslüman, 69  , -İslam 152

[19]- Düsünce 105, S. Hüseyin Nasr, İslamda düşünce ve hayat, Çev: Fatih Tatlıoğlu, İnsan Yy. 1988

– İslamı Tetkikler 143,
– Fahri 254, Prof. Dr. Macit Fahri,İslam Felsefesi tarihi, Çev: Kasım Turhan, İklim  Yy. 1987

[20] – İslamı Tetkikler 143, – Ihya Hareketleri 93,94 – Çubukçu 143, Prof. Dr. Ibrahim Ağah Çubukçu, İslam Düşüncesi Hakkında Araştırmalar, AÜIF Yy. Ankara 1972

[21] Islam Düşüncesi 1/17 Seyyid Kutup, Islam Düşncesi, Çev: Hamid Şükrü, M.Çelen,R.Tosun, Dünya Yy. 1986


tevhidnesli.de

.

Daha yeni Daha eski