jamblichos1.jpg 60 147 Jamblichos
(Tahminen 270 – 330 yılları arasında yaşamış) Kendisinden kalan birkaç parça dokümanda, onun felsefesinin tam anlamıyla hayalci birtakım görüşlere dayandığını görüyoruz. Bu dokümanlarda Jamblichos, görülen şeylerden çok görülmeyen şeylerden, meleklerden, şeytanlardan, daimonlardan… söz eder. Onun öğrencileri Jamblichos’a “Kutsal” unvanı vermiş ve hocalarına mucizeler yüklemiştir.
Sonraki gelişiminde Yeni Eflâtunculuk tümüyle efsaneye dönüşmüştür. Yani bu felsefe bir süre sonra çeşitli ulusların çeşitli zamanlarda inandıkları bir yığın efsane ile dolu olan bir ilahiyat olmuştur.
İlkçağın son döneminde bir dinsel kaynaşma, yani çeşitli dinlerin birbiriyle kaynaşması olayı karakteristik bir görünüm kazanmıştır. Bu dönemde, özellikle Romalılar, şu ya da bu dindeki Tanrıların reel bir varlığa sahip olduklarına inanıyorlardı. Bu arada bu Tanrıların güçlü ya da güçsüz oldukları da benimseme görüyordu. O kadar ki, bilinmeyen Tanrıların sayısının bilinen Tanrılardan fazla olduğu söyleniyordu.
Nitekim bu dönemde yazılmış olan bir Hıristiyan eserinden öğrendiğimize göre Atina’da bir tapınma yeri yapılmış ve üzerine de “Bilinmeyen Tanrı İçin” yazısı yazılmıştır. Bu dönemde, Tanrıların bedenine inanıldığı için, Tanrılara saygıda kusur olmasın diye, bilinmeyen Tanrılara ayrılmış tapınakların yalnız Atina’da değil, hemen her yerde kurulmuş olduğunu düşünebiliriz. Sayısız Tanrıları kapsayan bir Panteon’da ilahiyat biliminin oluşması doğaldır.
Bu dönemde ilahiyat için en temel ortam görevini Yeni Eflâtunculuk üstlenmiştir. Yeni Eflâtunculuğun kendisinin de sonunda bir ilahiyat şekline geldiğini biliyoruz. Tüm dinlerin birbiri içine girdiği İlkçağın son dönemi, sayısız Tanrılardan oluşan Panteon’un başına, en yüksek Tanrı olarak, Yeni Eflâtunculuğun “Bir”ini. koymuştur.
Bu dönemin çok Tanrıcılık (politeizm) akımı yönünden dikkat çekici ismi imparator Julianus Apostata’dır. Konstantin M.S. 300 yıllarında Hıristiyanlığı resmen tanıdı. Fakat onun yeğeni ve de kendisine Roma tahtında halef olan Julianus, can çekişen Roma dinini yeniden canlandırma girişiminde bulunmuştur.
Bunun için Hıristiyanlığın yayılmasına engel olmak istemiş, bu yönde pekçok önlemlere başvurmuştur. Bu nedenle kendisine “apostata Murted” denilen Julianus, teorik alanda Yeni Eflâtunculuk sistemine dayanır. Felsefî söylevlerinde Jullianus’u, hocası, Jamblikos’a bağlı bir öğrenci olarak görüyoruz, onda da karışık bir teolojiye rastlıyoruz.
Yeni Eflâtunculuğa dayanarak Hıristiyanlığın karşısına çıkmak isteyen Roma dini başarısızlığa uğradı. Çünkü Yeni Eflâtunculuk daha çok bilginlere, aydınlara seslenen bir dünya görüşü sunuyordu. Bu felsefe sistemi bir yandan kurgucu bir hayal gücünün, öte yandan skolastik bir zekânın ürünüdür. Yani bu felsefe içinde; bir kavramlar sistemi, bu kavramlar sistemi ile ilişkilendirilen ve hayalciliğin ürünü yapılan Tanrı kurguları yanyana bulunurlar.
Yeni Eflâtunculuğun son dönemlerinin dikkat çeken temsilcilerinden biri, tam ve mükemmel matematikçi olan Proklos’tur.