Hartmann'ın çalışmalarının odak noktası, ontolojik kategorilerin analizi ve tanımlanması üzerineydi. Ona göre, gerçeklik, basamaklı bir yapıya sahipti ve bu yapı farklı düzeylerde ve kategorilerde ifade edilebilirdi. Hartmann'ın en önemli eserlerinden biri olan "Ontoloji" (1923), bu fikirleri detaylı bir şekilde ele almıştır.
Hartmann ayrıca etik, estetik ve epistemoloji gibi diğer felsefi konularla da ilgilenmiştir. Felsefesinde bir tür değer teorisi geliştirmiş ve varlık üzerine bir ahlaki değerlendirme sistemi oluşturmuştur.
Nicolai Hartmann, Almanya'nın Marburg şehrinde doğmuş ve yaşamının büyük bir kısmını bu ülkede geçirmiştir. Felsefi çalışmaları, özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında, Avrupa felsefesi üzerinde derin bir etki yapmıştır.
Hartmann'ın felsefi yaklaşımının, özellikle Heidegger'in düşünceleriyle bazı benzerlikler taşıdığı ve aynı zamanda Kantçı geleneğe de eleştirel bir yaklaşım sergilediği vurgulanmış.
Hartmann'ın varlık bilgisi konusundaki katkılarına odaklanıyor ve onun, bilgi ile bilginin temelleri arasındaki ilişkiyi ele aldığına dikkat çekiliyor. Ayrıca, Hartmann'ın Kant'ın kategorilerinin varlık içinde ve biliş içinde bulunduğu fikrini reddederek yeni bir varlık bilgisi temeli attığı belirtiliyor.
Metinde, Hartmann'ın felsefi mirasının Türk felsefesi üzerindeki etkilerine de değiniliyor, özellikle de öğrencisi Takiyettin Mengüşoğlu aracılığıyla Türkiye'deki felsefenin gelişiminde dolaylı bir etkisinin olduğu vurgulanıyor. Hartmann'ın felsefi mirası, özellikle varlık bilgisi ve ontoloji alanında önemli bir yer tutar ve Heidegger gibi çağdaşlarıyla kıyaslandığında farklılıklar ve benzerlikler taşır.
Hartmann'a göre, varlık düzeyleri arasında bir sıralama bulunmaktadır ve bu düzeyler arasında hiyerarşik bir ilişki vardır. Fiziksel varlıklar en alt düzeyde yer alırken, insanlar en üst düzeyde yer alır. Hartmann'a göre, daha yüksek bir varlık düzeyindeki bir varlık, daha düşük bir düzeydeki bir varlığın bölümlerinde bulunabilir, ancak tam tersi mümkün değildir.
Değer bilgisi alanında, Hartmann, değerlerin salt insanın iradesine dayanmadığını savunur. Değerlerin nesnel bir alan oluşturduğunu ve a priori olarak keşfedilebileceğini öne sürer. Değerler, karmaşık bir hiyerarşi içinde bulunur ve daha yüksek değerlerin gerçekleşimi, daha düşük değerlerin gerçekleşimine dayanır.
Hartmann'a göre, değerler arasında çatışmalar olabilir ve bu durumda doğru eylemi belirlemek için farklı değerler arasında bir denge kurulmalıdır. Değerlerin gerçekleşimi insan eylemi olmadan mümkün değildir ve insanın varlığı olmadan değer ve anlam da var olamaz. Hartmann, değerlerin mutlak gerçekleşimine Tanrı'ya özgü bir yetenek gerektirmediğine inanır ve böyle bir durumda insan özgürlüğünün sınırlı olacağını savunur.Hartmann’ın felsefı düşünceleri ile XX. yüzyıl Alman düşünürleri arasında yakın benzerlikler söz konusudur. Sözgelimi, bir yandan Scheler gibi nesnel değerlerin varlığına inanan Hartmann, öte yandan Heidegger gibi varlığın bilgiden önce geldiğini düşünmektedir. Bununla birlikte aralarında birtakım ayrımlar da yok değildir. Schelerde Heideggerde kendilerini felsefenin akış yönünü değiştirme savıyla ortaya çıkmış birer devrimci olarak görmüşlerdir. Buna karşı, Hartmann’a göre felsefe açıkça demirbaş, başsız sonsuz sorunların çözümüyle ilerlemektedir. Bu anlamda felsefe, felsefe için yapılmak zorundadır; yoksa Heidegger’in belirttiği üzere yaşama ya da varoluşa yazılmış ya da yazılacak bir önsöz değildir felsefe. Bu açıdan bakıldığında, Hartmann için herhangi bir özne tasarımına, “Dasein”ın Heidegger felsefesinde taşıdığı öncelik gibi varlık bilgisel bir öncelik tanınamaz.
Heidegger düşüncelerinde yukarıdan aşağıya doğru ilerlerken, Hartmann tam tersi yönde ilerlemeyi doğru görerek daha aşağıda olan varlık katmanlarından başlayarak giderek daha yukarıdakilere yönelen bir düşünme yordamını benimsemiştir. Sözgelişi “gerçek zaman”, fıziksel nesneler ile olayların meydana geldiği birlik içinde akan zamandır. Buna karşı insan farkındalığına karşılık gelen “yaşama zamanı”, gerçek zamanı içine yerleşmiş olmakla birlikte onun doğasını belirlemek gibi bir yeti taşımamaktadır. Nietzsche ile Kierkegaard’ın en genel anlamda varoluşçu olarak nitelenebilecek görüşlerine karşı büyük bir duygudaşlık besleyen Hartmann, şaşırtıcı bır biçimde bu iki düşünürün düşmanı Hegel ‘ e de büyük bir yakınlık duymaktadır. Bu ilk bakışta çelişkili görünen durum gerçekte Hartmann’ın önyargısız bir biçimde hangi düşünürde önemli gördüğü ne varsa alabilme yetisi taşıyan esnek bir felsefe konumu geliştirebilmiş olmasının başlıca nedenidir.
Hartmann’ın felsefece düşünüşünü serimlediği başlıca yapıtları şunlardır:
Yeni Kantçı Marburg Okulu’nda yer aldığı dönemin görüşlerini yansıtan ilk yapıtı Platon Logik der Seins (Platon’a Göre Varlığın Manası, 1909);
Philosophıe Grundfragen der Biologie (Biyolojinin Temel Felsefe Sorunları, 1912);
Grundzüge einer Metaphysik der Erkenntnis (Bir Bilgi Metafiziğinin Temelleri, 1921);
Yeni Kantçılık’ tan kopuşunun izlerinin iyice belirginleştiği iki ciltlik Die Philosophie der Deutschen Idealismus (Alman İdealizminin Felsefesi, 1923-1929);
Ethik (Etik, 1926);
Das Problem der geistigen Seins (Tinsel Varlık Sorunu, 1933);
Filozofların çoğunluk düşündüğünün tersine varlık bilgisinin bilgi kuramına değil de bilgi kuramının varlık bilgisine dayanması gerektiğinin temellendirilmeye çalışıldığı, bu amaçla da bir nesnenin düşüncesinin ya da bilgisinin olabilmesi için öncelikle o nesnenin varlığını zorunlu olduğunun savunulduğu Neue Wege der Ontologie (Varlık bilgisinin Yeni Yolu, 1942)
Son olarak Philosophie der Nature (Doğa Felsefesi, 1950).
Başlıca yapıtlarından birkaçı:
- Zur Grundlegung der Ontologie (Varlıkbiliminin Temelleri – 1935)
- Möglichkeit und Wirklichkeit (Olabilirlik ve Gerçek – 1938)
- Der Aufbau der realen Welt (Gerçek Dünyanın Kuruluşu – 1940)
- Philosophie der Natur (Doğa Felsefesi – 1950), Aesthetik (Estetik – 1953)