yolcu_dogru_karar_ver.png” border=”0 DOĞRU
Doğru, tabiatla ilgili olarak kullanıldığında, gerçeğe, ilgili olduğu doğal nesneye uygun olan fikir ve düşünceye denir. Zihin alanında ise doğru, düşünme yasalarına uygun olan düşünceye denir.
Doğrunun karşıtı yanlıştır. Doğrunun, esas anlamı, önermelerden söz edildiği zaman, kabul edilmesi doğru olan sözün sıfatıdır, “Doğru önerme” sözünde olduğu gibi. Şahıslardan veya nesnelerden söz edildiği zaman doğru, hikaye ve rivayet edilen şey karşılığı olarak, gerçekten meydana gelen, gerçek anlamına gelir. Yani göründüğü gibi olan, gerçek nesne gibi. Örneğin taklit değil, gerçek inci, gerçek bir delil, gerçek bir hatip, gerçek bir sanatkar gibi.
Doğru karşısında insan zihninin çeşitli tavır ve durumlarını anlatmak üzere, cahillik (bilgisizlik), şüphe, kanaat, kesinlik, bilim, inanç, yanılma (hata) gibi sözcükler kullanılır.
Özü bakımından ya da varlık itibariyle gerçek nesneler vardır. Ama bunun yanısıra doğru, bize daha çok veya daha az açık biçimde görünebilir. Bu nedenle aynı şeyi, biz şüpheli görürken, bir başkasına çok kesin görülebilir. Şurası unutulmamalıdır ki, tam olan zihin için her doğru aynı açık durumdadır. Böyle bir zihin için, o durumda, şüpheli ve olası kelimelerinin anlamı yoktur.
Ancak doğru karşısında bilgisizlik halini şüphe hali ile karıştırmamak gerekir. Çünkü şüphe, iki zıt iddia arasında zihnin gidip gelme halidir. Burada zihin, iki karşıt sav hakkında bilgi sahibidir ve bunların birbiri ile çeliştiğini bilmektedir, ancak bu iki iddiadan hangisini kabul edip hangisini reddedeceğine dair ayırdedici bir bilgiye ihtiyaç duymaktadır.
Doğru hakkında zihnin kanaat hali, herhangi bir aldanma korkusu ve payı ile tasdik halidir. Burada zihnin bir şeyi tasdik etmesinin nedenleri vardır, ama inkar etmesinin de nedenlerine sahiptir. Fakat tasdik etme nedenleri ona daha güçlü görünmekte ise de, inkar etme nedenlerini de ortadan kaldıracak kadar güçlü değildir.
Kabul ve tasdike götüren sebep, bizzat nesnenin içinde bulunduğu zaman, bu kabul bilim adını alır. Eğer tasdik sağlayan sebep, tasdik edilen şeyi teklif eden kimseden alıyorsa, bu tür kabul ve tasdike inanç veya iman denir.
Doğru hakkında zihnin aldanma ve yanılma durumu ile ilgili birkaç noktaya dikkat çekmemiz gerekeektir. Doğru, var ve mevcut olan şey diye tanımlanabilirse; yanlış da yargıların var olan şeylere uygun düşmeyen sınırlı ve zayıf bir zihin içinde var olacaktır. Yani yanlış veya hata, zihnin yargılarını mevcut olan şeylere uygun kılmayı baŞaramayısı dır. Yani yanlış, yargımızın mevcut olmayan şeye uygun olmayışıdır. Burada, bilmemek ile aldanmak arasında bir farklılık görülmektedir.
Bilgisizlik, doğruluğun bîr sınırlandırılmasıdır. Oysa yanlış ve hata, doğruluğun biçimsel inkarıdır. Bilgisiz olan kimse, aldanan kimse gibi, hiçbir şeyi bilmez; fakat aldanan kimse bir şey bilmez, ama bildiğine İnanır. Öyleyse yanılma ve yanlış, kendini bilmeyen kimsenin bilgisizliğidir. Bizzat kendisi hakkında bir bilince sahip olan bir cehalet, insanı yanlıştün oldukça fazla ve güvenli bir koruyucu olacaktır. Bilindiği üzere, bilmeyi tasarlamak; bilim için en büyük engeldir. Çünkü bu durumdaki insan, ancak sahip olduğuna inandığı şeyin peşine düşer ve ancak onu arar.
Hasan ŞAHİN – SBA