DUA
Allah’a ya da insan-üstü güçlere onu (veya onları) anma ve yalvarma, yalvararak O’ndan birşey isteme anlamını taşır. Sözle gerçekleştirilen bu eylemin diğer ibadetlerden farkı, biçim ve törenden oldukça soyutlanmış olmasıdır. Hatla, Özel yerlerde ve özel manalarda gerçekleştirilen kimi özel dualar bir yana bırakılacak olursa, dua genelde ve geniş anlamda hiç bir törene bağlı bulunmayun, şekil şartlarından bütünüyle sıyrılmış, zaman ve mekan bakımından süreklilik gösteren, kulun yaratıcısıyla sürekli bir biçimde iletişimde olduğu bir ibadet olarak da tanımlanabilir. Bu tanım, diğer ibadetler içinde yer alan duaların bu özelliğini ortadan kaldırmaz. Şu var ki, diğer ibadetlerin içinde de, dua, ağırlıklı bir yer tutar ve Hz. Muhammed (s.)’in ifadesiyle dua ibadetin özüdür.
İnsan son tahlilde aciz bir varlıktır. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, hiç bir zaman insanı bir çok noktada aciz bir yaratık olmaktan çıkaramayacaktır. Bu durumda, insan çok zaman kendi üstünde gücü yeter bir varlık arar; aranan öyle bir varlıktır ki, insanın gücü yetmediği her şeye gücü yetsin ve iradesi dışındaki her şey ona tabi olsun. Bazı insanlar, bir takım nedenlerle ‘kahramanlar’ı, olağanüstülükleri görülen kişileri, peygamberleri ve daha başka büyük zatları bir takım beşeri nazları ve tutkuları, cinleri ya da melekleri veya kamu vicdanını temsil eden ortak bir takım değerleri ‘putlaştırıp’, sonuçla onları ‘ilah’ diye ‘çağırırlar’ ve güçsüzlüklerini onlara açarlar. Bu şekilde, ilah olmayanlara ilah demek onları ilah olarak çağırmak da ‘dua’dır. Müşrikler, İlah adını verdiklerine yalvarırlar, onları ilah diye yardıma çağırırlar, kendilerinden yardım dilenirler ve çeşitli isteklerde bulunurlardı.
İlahi çağırma ve ona yalvarma hiçbir zaman sıradan bir çağırma değildir; dua, acizden muktedire, küçükten büyüğe bir rica, bir içtenlik, saygı ve boyun bükme gibi uygun bir biçim gerektirir. Aciz ve her şeyinde yaratıcısına ve Rabbine muhtaç kula, düşen duadır; buna karşılık, Rabbe yaraşan ise kabul ve duaya karşılık vermektir.
Kur’an’da dua, çeşitli yerlerde üçe ayrı işleviyle anılır: Tapınma, yardıma çağırma ve istekte bulunma. Dua üzerinde duranlar onu içerik bakımından da üçe ayırmışlardır. Yüce Allah’ın adlarını ve sıfatlarını belirtilecek olan isteğe uygun bir biçimde sıralayarak dua; kişinin kendi aczini, güçsüzlüğünü, sıkıntılarını ve içinde bulunduğu zorlukları dile getirmesi yoluyla yapılan dua; ihtiyaç ve işleklerin topluca sözkonusu edildiği dua. En makbul duanın bu üç durumu da içeren dua olduğu kabul edilir.
İslam’da ‘özel’ diyebileceğimiz dualar da vardır. Bunlardan bir bölümü namaz içinde yer alır. Aynı şekilde günlük hayatın çeşitli saflarında (örneğin yalarken, bir işe başlarken, bir İşi bitirirken, abdest alırken okunanlar gibi) okunması gereken çeşitli dualar sözkonusudur. Buradan hareketle duanın insan hayatının tümünü kapsayan bir istek ve yakarış olduğunu görmekleyiz.
Duada dua eden kişi, kendi sesini dinleyen, derdine derman olabilecek ve kendisine merhametli olan, her şeye gücü yeten bir kudret’in varlığını yakinen hisseder. Beşeri düzeyin üzerine yükselir ve Rabbiyle aracısız olarak irtibat kurar, bir ferahlık ve genişlik duyar ve dünya kadar ağır bir yükü üzerinden alıp hamd ve şükürde bulunur.
Dua kulluğun ve halis bir imanın neticesidir. Dua eden insan, Allah’ın bütün kaİnala hükmeden, en gizli şeyleri bile bilen, herşeyi işiten, bilen ve merhameti bol bir Rab olduğuna candan inanmıştır. Bu bakımdan, insan mutlaka zor durumlarında değil, her zaman dua içinde olmalı ve dua etmesinin bile duanın kabulü olduğunu bilmelidir.
Duada önemli olan, durumun gereği değil, kulun ihtiyacı ve işlemesidir. Olaya bu açıdan bakıldığında duayı şartlara bağlamanın pek doğru olmadığı sonucuna varırız çünkü dua kadere imanın gereği ve sürekli bir göstergesidir.
Ali ÜNAL – Zübeyir YETİK – SBA
Dua
Dua kalbin, Allah’a yönelmesi ve ondan yardım istemesidir. Yakarış manasına gelen Arapça kökenli sözcük. Tanrı’ya yalvarma, yakarış için söylenen dinî metin. Bir veya birkaç cümleden oluşabileceği gibi uzun bir metin de olabilir. Ayrıca çeşitli bedensel hareketler de içerebilir. Dua özellikle tektanrılı dinlerde çok önemli bir yere sahip olsa da, çoktanrılı dinlerde çok çeşitli dua formları görülebilir. Tektanrılı dinler için İbrahimi dinler olarak tanımlanabilecek üç semavi dinin (Musevilik, Hıristiyanlık, İslamiyet) kendi içlerinde benzeşen ve diğer tektanrılı dinlerden bazı noktalarda farklılaşmış bir dua kavramı ve anlayışı vardır.
Dua Bir çağrı,bir yakarış ve küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya, arzdan, arzlılardan semalar ötesine bir yöneliş, bir talep, bir niyaz ve bir iç dökmedir.
Bu makalede genel olarak Dua kavramı incelenmiştir. Bazı büyük dinlerdeki dua anlayışı kısaca açıklanmıştır. Her dinin detaylı olarak duaya bakış açısı ve özel formdaki duaları hakkında bilgi için lütfen o dinin makalesine bakınız.
İslam dininde dua
İslam dininde dua; “bir kimsenin kendisi veya başkası hakkında bir dileğine bir arzusuna kavuşması için Allah’a yalvarması” olarak tanımlanabilir.
Duanın mahiyeti ve önemi İslam dininin kutsal kitabı olan Kur’an’de ve hadislerde de (İslam’da peygamber Muhammed’in sözleri) belirtilmiştir:
* “Bana (halis kalb ile) dua ediniz. Duanızı kabul ederim.” (Mü’min sûresi: 60)
* “Mü’minin din kardeşi için, arkasından yaptığı hayır dua kabûl olur. Bir melek, “Allahü teâlâ, bu iyiliği sana da versin! Âmin” der. Meleğin duası red edilmez.” (Hadîs-i şerîf-Riyâz-üs-Sâlihîn)
Kur’an’da ve hadislerde çeşitli yerlerde sadece iyi yürekle yapılan duaların kabul edileceği belirtilmektedir. Bir çok tanrıbilimci ve klasik İslam bilginlerine göre İslam’da önemli bir yer tutan “namaz” da bir tür dua biçimidir.
Hıristiyan İnancına göre dua
İncil’in dua ile ilgili iki önemli öğretileri var: İnsan dua ederken Tanrı’ya ‘Baba’ diye hitap edebilir ve geçerli bir dua’nın Mesih İsa’nın adıyla edilmiş olmalı.
* İsa Mesih’in ölümü aracılığıyla günahlarından temizlenmiş her insan Tanrı’ya saygı ile ama aynı zamanda çok samimi bir şekilde yaklaşabilir. Bu yüzden bir Mesih imanlısı Tanrı’ya ‘Baba’ diyebilir ve bu şekilde dua eder. Hıristiyanlığın en tanınmış dua, Mesih İsa tarafından öğrencilerine öğretildi (İncil, Matta 6:9-13): ‘Göklerdeki Babamız, Adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver. Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla. Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir! Amin’.
* İncil’e göre Mesih İsa diyor ki (İncil, Yuhanna 14:13-14): Baba Oğul’da yüceltilsin diye, benim adımla dilediğiniz her şeyi yapacağım. Benim adımla benden ne dilerseniz yapacağım.
İncil’e göre Mesih İsa ölümü ve dirilişi aracılığıyla Tanrı’ya giden kapı (İncil, Yuhanna 10:9) ve tek yol (İncil, Yuhanna 14:6: Yol, gerçek ve yaşam Ben’im. Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez.) oldu. İsa’nın adı bu anlamda bir anahtar gibi görünüyor: Sırf O’nun sağladığı kurtuluşa güvenerek insan Tanrı’ya samimi bir şekilde yaklaşma hakkını kazanır.