mutluinsanlar.png” border=”0 FAYDACILIK
Faydayı hayatın ve bütün ahlaki davranışların ölçüsü olarak gören felsefe öğretisine faydacılık denir. Faydacılığın temel ilkesi şudur: Olabildiğince çok sayıdaki insanın olabildiğince çok mutlu olması.
Faydacılık ahlakının temel ilkesini ilk kez ortaya koyan Francis Hutcheson (1694-1747), “mümkün olduğu kadar fazla kimseye mümkün olduğu kadar fazla mutluluk sağlayan” davranışın en çok takdir edilecek davranış olduğunu söylüyordu. Ona göre, bir yandan aklın yol göstericiliğine, diğer yandan da deney ölçüsüne ihliyaç duyan ve Tanrı’nın İnsana bağışı olan bir “Ahlak Duyusu” (Moral Sense) vardır. Tanrıyı tanımayanlarda bile bulunan bu duygu insanlar arasında bir çeşit duygudaşlığı ifade eder. Çünkü, “bu duyu, yalnız bazı eylemleri yapan kimselere ve alicenap dosta karşı değil, verimli bir tarlaya, halta geçmiş yıllarda ve başka uluslarda yaşamış olan kimselere karşı da” duyulur. İşte canlılara olduğu kadar cansız varlıklara da beslediğimiz bu ahlak duygusu, Hutcheson’a güre, hiçbir dini temele dayanmadığı gibi, doğuştan da değildir. Hatta bu duygu toplumun iyiliğine de dayanmaz; çünkü kendi vatanına ihanet eden bir adamdan nefret eder ve alicenap bir düşmana karşı saygı duyarız.
Faydacılık görüşünün asıl temsilcileri Jeremy Bentham (1748-1832) ile onun Öğrencisi olan John Stuart Mili (1806-1873)’dir. Bentham, Hutcheson tarafından ortaya komitan ve faydacılığın ilkesi olan cümleyi Josseph Priestley’in bir kitabında görünce içinden geçen duygulan şu cümlelerle açıklamıştır: “Bunu görünce, Archimed’in sıvılardaki dengeye dair ilkesini bulduğu zaman duyduğu sevinçle haykırdım: Buldum!…” Bentham, savunduğu ahlak öğretisine uygun davranmak için, ölümden sonra da yararlı olması düşüncesiyle cesedinin Tıp Fakültesine verilmesini vasiyet el m iş; gerçeklen de zamanın adet ve geleneklerine uygun olmamakla birlikte öldükten sonra tanınmış bir operatör, kendisi hakkında yaptığı bîr övgü konuşmasından sonra, ceset üzerinde öğrencilerine uygulamalı bir ders vermiştir.
Faydayı ve dolayısıyle onun sağladığı mutluluğu haz’dan, ya da elem (acı, ızdırap)’in yokluğundan ibaret gören faydacılık öğretisine göre davranışlarımız, bize verdikleri mutluluk oranında iyi, mutluluğun zıddı olan şeyleri getirdikleri oranda da kötüdürler. Demek ki, bu ahlakın amacı, insanlığa olabildiğince büyük haz ve olabildiğince az elem vermektir. Bentham bunu şu şekilde forınüllendirmiştir: “O surette hareket et ki, gidişin olabildiği kadar büyük bir mutluluğu ve olabildiği kadar küçük bir felaketi, yalnız kendin için değil, fakat diğer insanlar için de veya olabildiği kadar Çok sayıda insanlar için de meydana getirsin; ve bu hesaplan, en aciz havyanlara kadar bütün duygulu yaratıklar da dışarda kalmasın”. J.S.Mill de bunu şöyle açıklamaktadır: “Fayda yahut en büyük mutluluk ilkesini ahlakın temeli olarak kabul eden görüş, hareketlerimizi, bize vermekte oldukları mutluluk nispetinde iyi sayar. Mutluluğun zıddı olan şeyleri getirdikleri nisbette fena görür. Mutluluktan haz, yahut ıstırabın yokluğu kasdolunur. Mutsuzluk kelimesiyle ıstırap, veya mutluluğun yokluğu anlaşılır”.
Faydacılıkta, bir davranışın iyi veya kölü olması, o davranışı yapan kimsenin iyi veya kötü olmasına bağlı değildir. Başka bir deyişle, bir hareketin doğruluğunu veya yanlışlığını belirleyen Ölçü, o davranışa sebep olan motiv değil, o davranışın sonuçlarıdır. Hangi niyetle olursa olsun, sonuçla fayda ve mutluluk doğuran bir davranış ahlak bakımından iyidir. Mili, bu görüşü savunurken şunları söyler: “Eğer bundan faydacıların harekeli değerlendirirken, yapanın niteliğini hiç göz önüne almadıkları söylenmek isteniyorsa, burada itiraza uğrayan yalnız faydacılık olmuyor, belki bütün diğer ahlak sistemleri de töhmet altında kalıyor. Hiçbir ahlak sistemi bir hareketin iyiveya kötü onu yapan kimsenin iyi veya kötü olduğuna göre hükmetmez. Onun sevimli, yiğit ve cömert olmasına veya bütün bunların aksi tabiatta bulunmasına göre değişmez. Bu incelemeler şahısların kıymetlerini takdire yarar, sade hareketlerin değerini takdir edemez.” Böylece faydacılığın önemli bir özelliği daha belirmiş oluyor. Bu özellik, faydacılık ahlakında asıl önemli unsurun kişiler değil, davranışın bizzat kendisi olmasıdır; kim ahlaklıdır sorusundan çok, hangi davranış ahlakidir sorusu cevaplandırılmaktadır.
Faydacılara güre her insan, yaptığı bir hareketin doğru veya yanlış olduğunu ölçebilir ve hesaplayabilir. Buna “hazcı hesaplama” (hedoniccalculus) adı verilir. Faydacıların, davranışları ele alarak yaptıkları hesaplamaların bir benzerini, kişilerdeki ahlaki değerler açısından tslâm düşünürü Sadreddin Konevî yapmıştır. Ona göre ahlaki değerler üç grup halinde toplanmıştır: Doğru sözlülük, temiz kalblilik ve iyi davranış. Ahlakın en yüksek yerinde bu sınıflardan her üçüne de sahip olanlar bulunur. Ondan sonra gelen dereceleri de, faydacılık ahlakıyla karşılaştırıldığında bir fikir verir düşüncesiyle şematik olarak şöyle sıralayabiliriz;
Söz Kalb Fiil
1 + + +
2 – + +
3 + – +
4 + + –
5 +
û – + –
7 – – +
Yüksel KANAR – SBA
Faydacılık
Felsefede Faydacılık, hem iyinin teorisi hem de doğrunun teorisidir. İyinin teorisi olarak faydacılık refahcıdır (welfarist). İyi en fazla faydayı sağlayandır ve burada fayda zevk, tatmin veya bir nesnel değerler listesine göre tanımlanır. Bir doğru teorisi olarak ise faydacılık neticecidir (consequentialist). Doğru hareket bir şeyin uygulanabildiği ölçüde gerçek olduğu savına dayandırılmıştır. Buna göre eğer bir olgu ya da görüş pratikte uygulanabiliyorsa ve başarı veriyorsa o şey mekanizmaları tartışılmaksızın doğru kabul edilmelidir, tersi durumda da yolunda gitmeyen şey araştırılmaksızın çöpe atılmalıdır. Ampirizm ile yakın alakası olan bu felsefi akımı teorik düşüncenin tam tersi olarak nitelemek yanlış olmayacaktır.
Faydacılık ilk olarak 18. yüzyıl İngiltere’sinde Jeremy Bentham ve diğerleri tarafından öne sürülmüştür. Fakat Epikür (Aipikuros) gibi antik Yunan filozoflarına kadar geri gidilebilir. İlk kez ortaya atıldığında iyi en fazla insana en fazla mutluluğu getiren şey olarak tanımlanmıştı. Ancak daha sonra Bentham iki farklı ve birbiri ile çelişme potansiyeli olan kavram içerdiğinden birinci kısmı atıp sadece “en büyük mutluluk prensibi” demiştir.
Hem Bentham’ın hem de Epikür’ün formulasyonu hedonistik nedenselliğin farklı tipleri olarak düşünülebilir çünkü hareketlerin doğruluğunu sebep oldukları mutluluğa göre ölçüyorlardı ve mutluluğu zevkle tanımlıyorlardı. Ancak Bentham’ın formulasyonu ferdi olmayan bir hedonizmdi. Epikür’ün kişiyi en mutlu eden şeyi yapmasını tavsiye etmesine karşılık Bentham herkesi en mutlu yapacak şeyi yapmayı uygun görüyordu.
John Stuart Mill “Utilitarianism” isminde ünlü (ve kısa) bir kitap yazmıştır. Mill bir faydacı olmasına rağmen bütün zevklerin aynı değerde olmadığını ileri sürmüştür. “Mutsuz bir Sokrat (Sokrates) olmak mutlu bir domuz olmaktan yeğdir” sözü bu görüşünü anlatır.
Faydacılığı eleştirenler bu görüşün birkaç problemi olduğunu söylemişlerdir. Bunlardan biri değişik insanların faydalarının karşılaştırılmasının zorluğudur. İlk faydacıların çoğu mutluluğun felisifik hesap (felisific calculus) ile sayısal olarak ölçülebilip karşılaştırılabileceğine inanıyorlardı ama pratikte bu hiçbir zaman yapılamadı. Değişik insanların mutluluğunun kıyaslanmasının sadece pratikte değil prensipte de mümkün olmayacağı ileri sürülmüştür. Faydacılığın savunucuları bu problemin iki kötü seçenek arasında karar vermek zorunda kalan herkesin karşılaşabileceği bir problem olduğunu söyleyerek karşılık vermişlerdir. Bir milyar insanın ölmesiyle bir kişinin ölmesinin aynı derecede kötü olduğunu söyleyemiyorsanız bu problemi utilitaryanizmi red etmek için kullanamazsınız demişlerdir.
Faydacılık sağduyu ile çeliştiği için de eleştirilmiştir. Örneğin kişi kendi çocuğunun hayatı ile iki yabancının hayatını kurtarmak arasında seçim yapmak zorunda kaldığında kendi çocuğunu kurtarmayı seçecektir. Ama faydacılar iki yabancıyı kurtarmanın gelecekte daha fazla potansiyel mutluluğa sebebiyet vereceğinden tersini tercih etmeyi destekleyeceklerdir.
Bu akımın -bir şey uygulanabildiği ölçüde doğrudur- şeklindeki savı ise hiçbir teorik mekanizmanın tartışılmasına izin verilmeden bir şey özden yoksun olduğu halde başarılı bile olsa kabul gördüğünden eleştirilmiştir. Sözgelimi birbirinden farklı seceneklere sahip bir soru hiçbir bilgi sahibi olmayan kimse tarafından rastgele ama doğru yanıtlandığında faydacılıga göre o şey artık mutlaklık kazanmıştır. Bu kişinin bilgili eğitimli ya da zeki olması pek de önemli unsurlar değildir. Tersi durumda da çok iyi eğitimli ve yetenek sahibi kişiler toplumda iyi statülere erişemediğinde onların gerizekalı ya da cahil olarak damgalanmaları bu akım yüzündendir. Kısacası faydacılıkta önemli olan öz değil biçimdir, olayların teorik akışı önemsizdir mutlak olan daima pratik başarı olarak kabul edilir.
Daniel Dennett kararlarımızı yönlendirmek için faydacılığın kullanmasının sınırlarını belirlemek için Three Mile adasını örnek olarak kullanır. Bu nükleer santraldaki kaza iyi mi yoksa kötü bir şey miydi? Bu kaza birçok kişi tarafından nükleer enerji politikasına yaptığı etkiler yüzünden yararlı olarak görülmekteydi. (neticede Çernobil kadar kötü bir kaza değildi). Dennett faydacılık açısından tüm kanıtları tartıp bir karara varmak için hâlâ daha erken (aradan geçen 20 yıla rağmen) olduğunu söylemektedir.
Burada söz edilen sıkıntılardan kurtulmak için faydacılığın değişik çeşitleri ortaya atılmıştır. Faydacılığın geleneksel şekli en fazla fayda getiren hareket en iyi harekettir diyen hareket faydacılığıdır. Buna alternatif ise en iyi hareket en fazla faydayı sağlayacak kuralın emrettiği harekettir diyen kural faydacılığıdır.
Örneğin bir kişi yalan söylerse en fazla faydayı elde edeceği bir durumda olsun. Hareket faydacılığına göre en doğru hareket yalan söylemektir. Ama genel kural olarak doğruyu söylemek o kişiye daha fazla fayda sağlayacağını kabul edersek kural faydacılığı açısından doğruyu söylemek gerekmektedir.
Vikipedi