Feminizm Nedir? Tanımı, Tarihi

Feminizm

Kadının siyasal, toplumsal ve ekonomik alanlardaki halkları ve eşitliği taraftarlığını ve kadının toplumdaki rolünün kökten değiştirilme fikrine bağlanmayı ifade eden modern bir terim. Hareketin Aristophanes’ten Chariolte Bronte gibi XIX. yüzyıl romancılarına kadar uzanan öncüleri vardır. Mrs. Emmeline Pankhursi gibi ilk feminist kampanyasını açanlar, temel amaçları olarak kadınların oy kullanma hakkı ve kadın üzerindeki erkek egemenliğinin siyasal yönleri üzerinde yoğunlaştı; çok geçmeden vurgu eşit ücret ve eşit fırsat şeklindeki ekonomik ve toplumsal eşitliğe doğru değişti. Yeni doğum kontrol yöntemleri ve kamu oyunun değişen havası kadın hareketine bazı yasal haklara kavuşma fırsatı verdi ve eğitim, İş ve evde eşitlik ilkesinin daha yaygın olarak kabulüne yol açtı. Bununla birlikle, feminist hareketin gerek amaçları, gerekse tasarımı, Women’s Liberation (hareketinin) aktivist ve militan kanal olarak ortaya çıkmasıyla son yıllarda değişikliğe uğradı. Women’s Liberation (kısaltılmış şekliyle Women’s lib) hareketi, bütün toplumsal sistemi psikolojik ve biyolojik terimlerle baskının biçimlendirilip sürdürüldüğü cins ayrımcılığı (sexism) tarafından kuşatıldığı yolundaki (Greer ve K.Millet’in kitaplarındaki şekliyle) daha radikal unsurlar üzerinde durur. A.Stassinopoulos’un The Female Woman’ında vurgulanan feminizm tipi -ki kadını bensersiz kadınsı niteliklerin ve yeteneklerin sahibi olarak görür ve toplumsal rollere bu tür niteliklerin yansıdığını görmek ister- günümüzde VVomen’s liberation mensuplarınca şiddetle eleştirilmiştir.

Modern feminist hareket Kuzey Amerika’da 1960’ların ortalarından, Avrupa’da muhtemelen biraz daha sonrasından itibaren ortaya çıkmıştır. Önemli siyasal feminist faaliyetler (örneğin, İngiltere’deki ‘Suffragette’ hareketi) çok eskilere uzanıyorsa da, feminizmin hiçbir dört başı mamur siyasal öğretisi mevcut olmamıştır ve feministlerin içinde barınan çeşitli gruplar ve düşünce akımları sık sık amansız bir anlaşmazlığa düşerler. Temelde feminist hareket erkeklere karşı kadınların eşit siyasal ve toplumsal haklarım aramayı amaçlar. Hareketin tüm kollarınca paylaşılan belli başlı ortak teorik varsayım şudur: Çocuk doğurma ve büyütme örneğinde olduğu gibi, esasen bir iş, bölümüne yol açan cinsel farklardan kaynaklanan kadının erkek tarafından sönıürüldüğü tarihsel bir gelenek varolagelmiştir.

Feministlerin takip ettiği fiili politikalar, daha büyük fırsat eşitliği isteyen ve sözgelimi gündelik gönüllü hasta bakıcılık gibi toplumsal kurumlara yönelik talepler yoluyla istihdam politikaları ve ücret oranlarında cins ayrımı gözetmeyi azaltacak yasal olanlardan tutun, iş piyasasında kadına yönelik dezavantajları ortadan kaldırmaya ve nihayet olumlu cins ayrımı taleplerine kadar çeşitlilik arzeder. Fek çok Önemli ve başarılı feminist baskı grupları olmasına karşılık, hiçbir feminist siyasal parti mevcut değildir, bunun nedeni feminizmin bir reform hareketi olması ve yönelime göz dikmiş bir öğreti olmamasıdır. Feminizm genel yönelimi bakımından yerleşik bir güç ilişkisi olarak gördüğü hedeflere saldırıyorsa sol kanada eğilimlidir. Fakat bu çizgide bile büyük teorik sorunlar mevcuttur: Çünkü sol kanadın düşüncesini çevresinde geliştirme eğiliminde olduğu toplumsal sınıf ayrımları ile cinsel siyasal ayrımlar pek birbirine tetabuk etmemektedir. Bir reform hareketi olarak feminizm, daha ziyade pek çok ülkede çıkarılan eşit haklara İlişkin yasalar ve gittikçe daha çok gündeme gelen kadın politikacılarla kısa vadede başarılı olmuştur.

(SBA)

Feminizm
feminizm.png” border=”0
Kadınların hakları ve ilgi alanlarını konu alan heterojen konseptin belirleyicisi kadındır. Kadın ve erkek arasındaki toplumsal eşitsizliğin süregelmesi, feminizmin amacının kadının toplumdaki yerinin iyileştirilmesinin ve toplumda gerçek bir eşitlik durumunun sağlanmasına neden olmuştur. “Feminizm” kavramı altında sayısız hareket özetlenmiştir.(Kelimenin kökeni Latince “femina” ve onun Fransızca türevi olan “Feminizme”den gelir.)

“Aynı seviyede olma durumu, eşitlik, yani emansipasyon”dan anlaşılan (kadın ve erkek gibi) toplumsal gruplar arasındaki yaşam koşullarındaki eşitsizliğin asimile edilmesidir. “Eşit muamele” kavramından anlaşılan ise engelliler, hamileler gibi yaşam koşullarından muzdarip olan toplumsal grupların tüm yaşam alanlarında eşitlenmesi durumudur. Bu kavramlar, şans eşitliği ve insan haklarının temeli olan sosyal adaleti özetler.

“Cinsiyet eşitliği”nden ise cinsiyetlerin, tüm yaşam alanlarında gerçek bir eşitliğe sahip olmaları anlaşılır. “Emansipasyon”un amacı mevcut engellerin ortadan kaldırılması ve meydana gelen zorlukların üstesinden gelinmesidir. Emansipasyon, cinsiyet yüzünden yapılan ayrımın tamamen zıttıdır. Asıl olarak kadın ve erkek eşitliği; bugün yalın olarak “cinsiyet” kavramının kullanılmasındansa, biyolojik ve sosyal cinsiyetler arasındaki farklara girilmesini daha ayrıntılı olarak tercih eder.

Feminizm, sosyoloji, politik akım ve etik alanlarından oluşur, temeli ya da temel endişesi daha çok kadın özgürlüğüne dayanmaktadır. Bazı versiyonları geçmiş ve şimdiki toplumsal ilişkilere karşı eleştireldir. Çoğu toplumsal cinsiyet (gender) ve cinselliğe (sexuality) ilişkin toplumsal inşa olduğuna inandıkları unsurları analiz etmeye odaklanmıştır. Yine çoğu feminist cinsiyet eşitsizliği ve kadın hakları, ilgileri ve kadın sorunlarını araştırmaya odaklanmıştır.

Feminist teori toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin doğasını anlamayı amaçlar ve toplumsal cinsiyet politikaları, iktidar ilişkileri ve cinsellik üzerine odaklaşır. Feminist hareket içinde kadın ve erkeğin eşitliğini savunan gruplar olduğu gibi kadının biyolojik ve duygusal olarak erkeğe üstün ve erkeğin “tamamlanmamış kadın” olduğunu savunan daha radikal gruplar da yer almaktadır.

Genel Bakış

Feminizm, bir teori olduğu gibi aynı zamanda da “hak eşitliği, insanlık şerefi ve kadınlara karar verme özgürlüğü” amaçlarıyla, politik bir harekettir. Feminizm, kadınlara cinsiyet hiyerarşisi baskısının sona ermesi ve toplumsal cinsiyet tutumlarının aynı değerde olması için toplumun değişimini amaçlar.

Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı, uluslararası kadın hareketi için oldukça önemli olmakla beraber kadınlar için insan hakları kavramı ilk olarak burada Birleşmiş Milletler sürecine dahil edilmiştir. Harekete geçen dünya kadınları, dünyanın her yerinden kadın kuruluşlarının ve bağımsız kadınların katıldığı büyük bir Kadının İnsan Hakları kampanyası düzenleyip sonucunda “kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının, evrensel insan haklarıyla ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez” olduğu tezini ilan etmiştir. Bu haliyle de resmi konferanslarda gündem oluşturucu bir konuma erişmişlerdir.

* Aralık 1993’te özel olarak kadına karşı şiddeti ele alan ilk insan hakları belgesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Bildirge” BM Genel Kurulu’nda kabul edildi.

* 1994’te BM İnsan Hakları Komisyonu’na kadına yönelik şiddet konusunda özel bir raportör atanması ve kadın haklarının BM İnsan Hakları mekanizmaları içine dahil edilmesi kararlaştırıldı.

* Süreç, 1994’te Kahire’de yapılan ICPD, 1995’te Pekin’de yapılan Dünya Kadın Konferansı ve 2000’de New York’ta yapılan Pekin+5

BM Özel Oturumuyla devam etti.

Uluslararası kadın hareketi, insan hakları kapsamında kadın hakları bakımından köklü değişikliklere sebep oldu. Aile içi şiddet, toplu tecavüzler, kadının beden bütünlüğüne yönelik hak ihlalleri, cinsel hakların, doğurganlık haklarının ihlali böylelikle BM kararlarında ve uluslararası sözleşmelerde insan hakları olarak yer almaya başladı. Ancak, tutucu kesimler bu ihlalleri, insan hakları kapsamı dışında bırakmak için yoğun çabalar harcadılar.

Bu kavram altında birçok hareket ve birbirine kısmen bağlı, ama aynı zamanda da farklı iz bırakan darbe geliştirmiştir. Bunların dikkat çeken önemli bir kısmını kadınların erkeklere karşı mağduriyeti, ihmal edilmiş kadınsı düşünceler, değerler ve projeler oluşturur. Feminist Bilimsel Eleştiri ve feminist araştırmalar, birçok alanda günümüze kadarki karartılmış kadın tarihini ve kadınların yeteneklerini günışığına çıkarmayı ve bu konularda çalışma yapmayı kendilerine amaç edinmişlerdir. Feminist Bilimsel Teori; feminizmi, bilimsel teori alanlarına cinsiyet tanımları bakımından faydalı hale getirmeyi amaçlar. Feminist Filozofi, bazen de Bilimsel Sosyoloji ve Bilim Tarihi’nin alt alanı olarak kabul edilir. Feminist Bilim Teorisi, insani bilimlere cinsiyet tanımları konusunda temel araştırma malzemesi olarak hizmet eder. Feminist hamleler, genel bilimsel teorik sorunları konu aldığı için, temel bilimsel sorunların içinde tartışılır.

Feminizmin ilgilendiği konular
Feminizm üzerine yapılan temel tartışmalar günümüzde de hala değişim sürecindedir. 1960’lı yıllardan beri aşağıdaki konular ana başlıklar olarak benimsenmiştir:

* Hukuki eşitlik/emansipasyon (örn; kadınların kazançtaki payları, ücret eşitsizliği)
* Diğer sosyal akımlarla olan ilişkisi
* Cinsiyet kimliklerinin yaratılması
* Seksüel otonomi

Feminizmin Kökeni

Modern anlamda bir felsefe ve bir hareket olarak feminizmin kökeni kadının eğitimi hakkını savunan Lady Mary Wortley Montagu ve Marquis de Condorcet gibi özgür düşünürlerin de içinde yer aldığı Aydınlanma dönemine götürülmektedir. Kadınlar için ilk bilimsel topluluk Hollanda Cumhuriyetinin güneyinde yer alan bir şehir olan Middelburg’de 1785 tarihinde kurulmuştur. İngiliz kadın yazar Mary Wollstonecraft’ın feminist olarak adlandırılabilen A Vindication of the Rights of Woman (Kadın Haklarının Müdafaası) (1792) adlı eseri bu konuda ilk çalışmalardan biridir. Feminizm 19.yüzyılda kadınlarda adaletsiz davranıldığına ilişkin inanç arttıkça organize bir hareket haline geldi. Feminist hareketin kökleri ilerlemeci hareket özellikle de 19.yüzyıldaki reform hareketi içinde yer almaktadır. Harekete féminisme adını veren kişi ütopyacı sosyalist Charles Fourier’dir(1837). Fourier, 1808 gibi erken bir tarihte kadın haklarının genişletilmesini tüm tüm toplumsal ilerlemenin genel prensibi olduğunu öne sürmüştür. İlk kadın hakları toplantısı New York, Seneca Falls’da 1848 yılında yapılmıştır. 1869 yılında John Stuart Mill The Subjection of Women (Kadınların Köleleştirilmesi) kitabını yayınlamıştır. Adı geçen kitabında Mill, “bir cinsin diğer bir cinse hakimiyeti yanlış….ve….insanoğlunun gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biridir..” demiştir.

Pek çok ülke 20.yüzyılın ilk yıllarında özellikle de I. Dünya Savaşı ‘nın son yıllarında kadınlara oy hakkını tanımıştır.

Feminizmin Tarihi
Feminizm kavramı ilk olarak sosyal filozof Charles Fourier (1772–1837) tarafından ortaya atılmıştır. Fourier sosyal gelişmenin kadınlara verilecek daha fazla özgürlükle mümkün olduğunu savunmaktaydı. Bugün “Yeni Kadın Hareketleri” olarak da adlandırılmaktadır ve temelde kısmen birbiriyle iç içe kısmen de ayrı teorik yapılardan oluşmaktadır.

Feminizin ilk yılları
Feminizmle ilgili ilk yaklaşımlar 17.yy’da (insan haklarının da desteğiyle) Marie Le Jars de Gourney’ın yazılarında ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra Christine de Pizan, Olympe de Gouges, Mary Wollstonecraft ve Hedwig Dohm’un da eserleri feminizm filozofisinin ilkleri arasında sayılabilir.

Teori olarak feminizm ilk olarak 18.yy’ ın sonları ve 19.yy’ ın başlarına denk gelen zaman aralığında temel haklar kategorisinde dünya sahnesine çıkmıştır. Başlarda temel haklara sahip olanların sadece erkekler olduğu düşünülürdü; çünkü topluma ataerkil gelenekler hâkimdi; ancak 1793 yılında Fransa da Olympe de Gouges bu durumu protesto etti. Gouges İnsan Hakları olarak görünen “Erkek Hakları”nın onyedi maddesinin kadınlara uyarlanmasını önerdi. Bunu da şu ünlü sözüyle dile getirdi: “Eğer kadının idam sehpahasına mahkûm olma hakkı varsa, tribünden izleme hakkına da sahip olmalıdır.” Fransa’da elde edilen bu haklar kadınlar için bir ilktir.

Feminizmin ilk dalgası
19.yy’ın son yıllarına doğru birçok Avrupa ülkesinde; Amerika ve Avustralya’da feminizm ve özellikle de kadın hareketlerinin kitlesel ilk dalgası başladı. Bu hareketin başlamasına sebep olan şey sözcülerine göre erkeklerle politik olarak eşit haklara sahip olma isteği, aynı iş için erkeklerle eşit ücret alma isteği ve kadınların da üniversiteye gidip her işte çalışma isteğiydi. Bu akım 19.yy’ın sonlarına kadar birçok ülkeyi etkiledi. Bundan önce üniversitelerde erkeklere oranla daha az kadın eğitim almaktaydı. Kadınlara seçme hakkı, Almanya ve Sovyetler Birliği’nde 1917–1918 yıllarında sosyalist devrimin sonucunda, Amerika ve Büyük Britanya’da aynı zamanlarda savaş döneminde kadınların ülkeye olan katkılarından dolayı ödül olarak verildi. Fransa ve İtalya gibi başka ülkeler ise kadınlara seçme hakkını 2. Dünya Savaşı’nın sonunda vermeye başladılar.

Proleter kadın hareketleri

Sivil kadın hareketlerine karşılık olarak proleter kadın hareketleri ortaya çıkmıştır. SPD ve SDAPR gibi sosyal demokrat partiler etrafında toplanmışlardır. 19.yy’ın sonlarında düzenledikleri toplantılarla taleplerini dile getirmişlerdir. Öncelikle yapı ve tekstil sektöründe çalışan bayan işçilerle ilgili bir organizasyon düzenlediler. Düzenledikleri aktiviteler proleter kadınların yaşam standartlarını daha iyi hale getirme amacını taşımaktaydı (çalışma saatlerinin kısaltılması, sağlık sigortası, işsizlik gibi). Ayrıca kadınların hem ev kadını olmaları hem de iş yerinde çalışıyor olmaları da konulaştırıldı.

Proleter kadın hareketlerinin önder teoricileri Clara Zetkin, Friedrich Engels, August Bebel ve Alexandra Kollentai idi.

Friedrich Engels etnolojik çalışmalar yapmasından dolayı bunların sonucunda “Der Ursprung der Familie, des Privateigentums und des Staates” (“ailenin, özel mülkün ve devletin kökeni”) adlı yapıtını ortaya koydu. Ataerkilliğin insanlık tarihinin en başından beri var olduğu kanısı ortaya çıktı ve erkekler biyolojik miraslarıyla ilgilenmeye başladılar. Bu da sadece kadın cinselliği sınırlandırılıp kontrol edilebildiği takdirde mümkündü. Ataerkil, tek eşli evlilikler bu amaca hizmet ediyordu. Çünkü kadınlar bu şekilde baskı altında tutulabiliyordu. “Anaerkil” ve “Ataerkil” arasındaki çizgiler daralmaya başladı ve August Bebel bu değişim içindeki güçlü değişimlere ve karakterlere dikkat çekmeye başladı. Özellikle “Amazonensagen” adlı eserinde kadınların haklarından mahrum bırakılmasına karşı güçlü duruşlarını ele almıştı.

Feminizmin ikinci dalgası
Feminizmin ilk dalgası 20.yy’ın ilk 20 yılına kadar devam etti. Bu süreçte birçok ülkedeki kadınların taleplerinin büyük bir bölümü hali hazırda yerine getiriliyordu. Buna karşılık birçok sebep, kadınların toplumdaki geleneksel yerlerine geri dönmelerine sebep oldu. 1929’daki dünya ekonomik krizinde iş sıkıntısı ortaya çıktı ve işten ilk çıkarılan grup kadınlardı. Alman faşizmi döneminde de kadınların üniversitede eğitim almalarına ve iş hayatlarına sınırlandırılmalar getirildi. İkinci dünya savaşında erkekleri savaşta olması nedeniyle sayısızca kadın, endüstrilerde çalışmaya başladı. Ancak savaş sonrasında tekrar “kadın ve anne olmak” görevlerine geri döndüler.

Çeşitli Formlara Bürünen Feminizm

Feminist teori içindeki cinsiyet, cinsiyet farklılıkları, cinsellik gibi terimler ve kadıngibi holistik terimler tartışma konusu olmuş hatta bazı feministler feminizmin herkesin kendisini %100 feminist olarak tanımladığı bir ideoloji olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu sebeple feminizmin alt türleri oluşmuştur. İlk dönem feministleri genellikle ilk-dalga feministleri 1960 sonrasındaki feministler ikinci-dalga feministleri olarak isimlendirilmiştir. Bazıları yeni kuşak feministleri üçüncü-dalga feminizmi içinde görmektedir.

Farklı tür feminizmlerden bazıları:

* Eşitlikçi Formlar:
o Eşitlikçi Feminizm – Önde gelen feminist liderleri de içeren çoğunluk bunun feminizmin gerçek bir formu olmadığını öne sürmektedir.
o Bireyci Feminizm – (Libertarian Feminizm olarak da bilinir) Yukarıdakiyle aynıdır.
o Liberal Feminizm

* Kadın Merkezli (Gynocentric) Formlar:
o Kültürel Feminizm
o Cinsiyet Feminizmi
o Pop Feminizm
o Radikal Feminizm

* Baskının Ataerkillikten Kaynaklandığını Kabul Edenler:
o Anarko-Feminizm
o Radikal Feminizm
o Fransız Feminizm
o Seks Radikal Feminizm

* Baskının Kapitalizmden Kaynaklandığını Kabul Edenler:
o Marksist Feminizm
o Sosyalist Feminizm

* Ayırımcı (Segregationalist):
o Lezbiyen Feminizm (Lezbiyen Ayrıkçılığı/Lesbian separatism) )
o Ayrılıkçı Feminizm/Seperatist Feminizm

* Afrikan-Amerikan
o Siyah Feminizm / Black Feminism
o Kadıncılık/Womanism

* Batı-Dışı :
o Üçüncü Dünya Feminizm
o Sömürge Sonrası Feminizm

Alt feminizm dalları

* Ekofeminizm
* Fransız Feminizmi
* Radikal Feminizm
* Liberal Feminizm
* Lezbiyen Feminizm
* Marksist Feminizm
* Sosyalist Feminizm
* Pop Feminizm
* İslamcı Feminizm
* Ruhsal Feminizm
* Maddi Feminizm
* Postmodern Feminizm
* Varoluşçu Feminizm
* Pro-seks Feminizm(seksüel açıdan liberal feminizm, seks-pozitif feminizm diye de bilinir)
* Post-Kolonyal Feminizm
* Amazon Feminizm
* Kültürel Feminizm
* Anarko-Feminizm
* Üçüncü Dalga Feminizm
* Kadınizm/Kadıncılık (Womanism)
* Bireysel Feminizm

Feminizmin Etkisi

20. yy boyunca feminizm, özellikle de kadın hareketleri; ABD, Kanada; Avustralya, Asya’nın bazı bölümleri, Latin Amerika ve Afrika’da, cinsiyetlerin elde ettikleri hukuki, sosyal ve kültürel hak eşitlikleriyle gelişme göstermiştir. Bütün bu gelişmelere rağmen kadınlarının yaşam kalitesinin 1970’li yıllardan beri ABD ve Avrupa Birliği’nde erkeklere oranla azalma gösterdiği kaydedilmiştir.

Dünyanın diğer bölgelerinde, kadının yeri son yüzyılda kayda değer bir gelişme göstermemiştir. Buralarda da her iki cinsiyete mensup kişiler de seçme hakkını kullanabilmektedir. Kadınların erkeklere oranla politik yönleri daha güçlüdür; ancak kadınlar, Asya’nın bazı bölgelerinde, birçok Arap ve Afrika ülkelerinde erkeklerin gölgesinde kalmaktadır. Bazı ülkelerde bir erkeğin birden fazla kadınla evlenebilmesi bile yasaldır. Genellikle, kadınların yaptıkları işler daha az göz önünde ve daha az kazandıran işler. Bazı Müslüman ülkelerde mahkeme önünde, kadının erkeğe oranla daha az söz söyleme gücü vardır. Yine bazı Müslüman ülkelerde kadınların kıyafet konusunda sıkı yasaklar koymuşlardır ve bunlara uyulmaması durumunda ölüm cezası uygulamaktadırlar.

Sivil Haklar Üzerindeki Etkisi

Feminizmin batı toplumlarında kadınlara oy hakkı, daha eşit ücret, “hata aranmayan” boşanma hakkı, çocukları babalarından uzak tutma hakkı, güvenli kürtaj elde etme hakkı, kadınların kendilerini tecavüzle suçladıkları erkeklerden uzak tutma hakkı, Amerika’da herhangi bir üniversiteye kabul edilme hakkı gibi hakların yürürlüğü koyulmasında büyük etkisi olmuştur.

Din Üzerindeki Etkisi
Feminizmin dinin çeşitli yönleri üzerinde büyük etkisi olmuştur. Protestanlığın liberal kollarında kadın din günümüzde din adamı olabilmektedir ve reform içindeki muhafazakar ve yeniden yapılanmacı Yahudilikte kadın, rabbi ve cantor olabilmektedir. Bu Hristiyan ve Yahudi gruplarında kadın gittikçe daha fazla iktidar sahibi olup erkekle eşit duruma gelmekte, bakış açıları inanca ait yeni ifadelerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir. İslam ülkelerinde de çoğu kadın alim her iki cins tarafından kendilerine yöneltilen İslamiyetle ilişkili soruları Arap televizyonlarında yanıtlamaktadırlar. İçinde bulunduğumuz günlerde İslam ülkelerinde kadınların imamlık sorunu tartışılmakta, müftü yardımcısı (Türkiye) olabilmektedir.

Feminizm aynı zamanda yeni dini formların doğuşunda da önemli bir role sahiptir. Neopagan dinler özellikle Tanrıça ruhsallığının önemini vurgulamaya meyil göstermekte ve kadına ve kutsal dişiye yönelik geleneksel dinlerin düşmanca tutumlarını sorgulamaktadırlar. Dianik Cadılık (Dianic Wicca) kaynağı radikal feminizmde olan bir dindir.

Feminist Felsefe
Feminist felsefe, 20. yy. felsefesi ve günümüz felsefesinde ağırlıklı olarak kadınlar tarafından temsil edilen yaklaşımları; tarihte ve günümüzde cinsiyetler arasındaki doğal ve sosyokültürel farklılıkları ve bunların felsefe, sanat, bilim alanındaki etkileri ile erkek egemen dünyada kadınların durumunu tanımlamaktadır. Bununla temel olarak “kadınlık” ve “erkeklik” arasındaki tarih-felsefi düzenin araştırması yapılmaktadır.

Feminist felsefedeki ilk yaklaşımlar
14. yy.dan beri cinsler arası ilişki hakkında yazılar bulunmaktadır.

* Ortaçağ Fransız yazarı Chrstine de Pizan (1365 –1430~) günümüzde avant la lettre feminist olarak kabul edilmektedir. Pizan toplumsal çevresindeki erkeklerin kadın düşmanlığını eleştirmiştir. 1400 yılında kadınları destekleyen bir tarikatın ütopik kuruluşunu anlatan Le Dit de la rose adlı eserini yazmıştır. Yine aynı yıl gerçek kadın eğitimini konu ettiği Le Livre des trois vertus (üç erdemin kitabı) adlı araştırma yazısını yazmıştır.

* İngiliz filozof Mary Astell (1666–1731) o zamanki popüler doğa biliminden Descartes ve Bacon gibi düşünürlerin fikirlerini geliştirmiş, aynı zamanda da Hobbes ve Locke’nin etik teorileri üzerinde çalışmıştır. Ayrıca kadının doğası, mantığı ve ruhuna dair sorularla uğraşmıştır. Zorunlu evlilikleri eleştirmiş ve böylece kadına baskının yasallığı hakkında bir tartışmaya neden olmuştur.

* İngiliz yazar Mary Wollstonecraft’in (27.04.1759 – 10.11.1797) hayatı boyunca iyi bir okul eğitimi alabilmesi için hep engeller çıkmıştır. Bu yüzden kadınların eşit eğitim hakkı onun en büyük hayat hedefi olmuştur. Mary Wollstoncraft’ın tanınan en ünlü eseri Kadın Haklarının Müdafaası’dır (A vindication of the rights of woman, 1792).

Ortaya Çıkışı

Uygulamaya yönelik ve politik olarak şekillenen ilk dalga kadın hareketleri genel seçim hakkının kısmi yürürlüğe girmesinden sonra durgunlaşmış ve yenilenen canlanma 1960’lı yılların sonunda ikinci dalga kadın hareketlerini başlatmıştır. Ataerkil ilişkiler üzerine artan kuramsallaştırma ve bilimselleştirme çalışmaları feminist felsefesinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Sorular

Feminist felsefesinin soruları sadece felsefede kadın bakış açısı ve deneyimlerin entegrasyonu ile felsefe tarihinde kadın düşmanlığının ve ayrımcılığın ortaya çıkarılması değil, aynı zamanda cinsiyet ayrımı olmadan, nesnel ve evrensel bir bilim olarak felsefeyi sorunsallaştırmaktır.

Feminist politik felsefe
Feminist politik felsefe politika ile ilgi teorilerde mekânın evsel-ailesel ve açık-politik bir ortam şeklinde yapılandırılmasını ve bunun sonuçlarının politika kavramı ile birlikte erkeklerin hâkim olduğu ve bu bağlamda bu tür düşüncelerin “kadınlık” ve iktidar ile ilişkilendirilen konuları araştırır.

Feminist Etik
Feminist etik erkek ve kadın ahlakı arasındaki farklılıkları ve tipik olarak geleneksel etik düzende hangi oranda kadın davranış modellerinin daha fazla olduğunu araştırmaktadır.

Temsilcileri
John Stuart Mill John Stuart Mill, liberalizmin temsilcilerinden biri olarak sayılmaktadır ve toplumdaki kadın durumuna ilişkin görüşleri liberal feminizm olarak tanımlanabilir. Eşi Harriet Taylor Mill’den etkilenmiş ve 1865 yılından itibaren parlamentoda kadın seçim hakkını savunan topluluğun milletvekili olmuş ve parlamentoda kadın seçim hakkı ile boşanma hakkını talep etmiştir. İlk sosyal bilimsel olarak kadın baskısını araştırmıştır.

Simone de Beauvoir Günümüz feminist felsefesinin temellerini yazar, filozof ve modern feminizmin “annesi” olarak görülen Simone de Beauvoir (09.01.1908- 14.4.1986) atmıştır. İkinci Cins (Le Deuxième Sexe, 1949) adlı çalışmasında varoluşçuluğun ve görüngübilimin temelinde toplum için cinsiyet kavramının anlamını araştırmış ve ataerkil toplumda kadına uygulanan baskıyı göstermiştir. Böylece feminizm teorisinin temel amacı olan cinsiyetler arsındaki eşitliği ve hak eşitliğini ortaya koymuştur.

Judith Butler Filozof Judith Butler (24 Şubat 1956) dekonstruktif (yapıbozumcu) feminizmin ana temsilcisidir. En etkili eserleri olan “Cinsiyet Belası- Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi” (Gender Trouble. Feminism and the Subversion of Identity, 1990) ve Maddeleşen/Dert Olan Bedenler (Bodies That Matter, 1993) kitaplarında bahsettiği Queer Teorisinin geliştirilmesinde rol almıştır. Butler’e göre cinsiyet edinçsel bir modele işaret etmektedir.

Zira “eril” ve “dişil” sınıflandırmaları salt kurgu ve tasarımsaldır, ancak eylemsel ve edimsel bazda oluşmaya el verişlidir. Sadece toplumsal cinsiyet (gender) değil, aynı zamanda biyolojik cinsiyet (sex) de buna göre toplumsal, yani sosyokültürel olarak koşullanmışlığı ima eden kavramlardır ve doğa tarafından mutlak olarak verilen içerik veya durumlar değildir. Cinsiyet aidiyeti, her bir insanın bireyselliğinin parçalanarak ayrıştırılması uğruna bütünsellikten koparılıp bozulmaktadır. Bu bağlamda geleneksel çift cinsiyetlilik “çok cinsiyetlilik” ile yer değiştirmektedir.

Julia Kristeva Filozof Julia Kristeva (24.06.1941) 70’li yıllar öncesi ataerkil toplumdaki kadın kimliğini sorunsallaştırmış; fakat psikanalize yakınlığı dolayısıyla bazı feminist edebiyat bilimi çevrelerince eleştirilmiştir.

Diğer Temsilciler: Helene Cixous, Bracha L. Ettinger, Patricia Hill Collins, Donna Haraway, Sandra Harding, Nancy Hartsock, Luce Irigaray, Lynn Hankinson Nelson, Dorothy Smith, Alison Wylie, Martha Nussbaum, Herta Nagl-Docekal

Feminist kuruluşlar
National Organization for Women (NOW) (Ulusal Kadın Örgütü)

National Organization for Women (NOW) (Ulusal Kadın Örgütü) en büyük İngiliz-Amerikan feminist örgütüdür.

Üyeler
NOW’ın yapmış olduğu bildiriye göre bugün ABD’de 550.000 üye bulunmaktadır. Başlangıçta üyelik erkeklere de açıktı.

Tarihi
NOW, 30 Haziran 1966’da Washington D.C.‘de kurulmuştur. Feminizmin yol gösterici klasiklerinden olan The Feminine Mystique (Kadınlığın Gizemi, 1963) adlı eserin yazarı Betty Friedan, örgütün 28 kurucuları arasında yer almaktadır ve örgütün ilk başkanlık görevini yapmıştır. Diğer bir kurucu üye ise Piskopos kilisesinin ilk Afroamerikan rahibesi olan Pauli Murray’dir. NOW’ın 1987’den 1991’e kadar başkanlığını ise Molly Yard yapmıştır. 35. yıl dönümde başkanlığa Kim Gandy seçilmiştir.

Talepleri
NOW’ın ilk amacı Friedan’ın bir peçete üzerine yazmış olduğu: “Kadınlar şimdi (= now) Amerikan toplumunun popüler kültürüne tam katılım için önlemler almalıyız ve böylelikle bütün erkeklerle eşit derecede aynı sorumlulukları, ayrıcalıkları paylaşabilir ve üstlenebiliriz” içerikli taleplerin karşılanmasıydı. 1966 yılında hareketin temel taleplerini ve ideallerini “Statement of Purpose” (Amaçlar Bildirisi) ile ortaya koymuşlardır. NOW, 70’li yıllarda kadın ve erkek arasındaki eşitliği garanti altına alan Eşit Haklar Tasarısı’nı (Equal Rights Amendment, ERA) ABD anayasasına sunmuştur. 23 Temmuz 1989’da Cincinnati, Ohio’da yapılan toplantıda ABD’nin çift partili sistemi tartışılmış ve sorgulanmıştır. Üçüncü bir partinin kurulması konusu ele alınmıştır. Tartışmanın sonucunda, kadınların politik bağımsızlığının bildirgesi (Declaration of Women’s Political Independence) ortaya çıkmıştır.

ABD anayasasının ek maddeleri için bir araştırma komisyonu oluşturulmuştur. Bu ek maddeler cinsiyet ayrımının kaldırılması, ölçülü hayat standartları hakkı, temiz hava, su ve çevre hakkı ile şiddet uygulamasının kaldırılması hakkını içermekteydi. Komisyonda, NOW’ın daha önceki başkanlarından olan Elanor Smeal başkanlık yapmıştır. Bundan bir ay sonra NOW, demokrasiden sorumlu komisyonu (Commission for Responsive Democracy) kurmuştur.

Bugüne kadar örgüt, kadın hakları için yasama önlemleri ve medyada kadın temalarının ifade edilişi üzerinde çalışmıştır. NOW’ın günümüzde ağırlık verdiği noktalar ise hukuk sisteminde, okullarda, iş yerlerinde ve toplumundaki diğer alanlardaki baskıların ve ayrımcılığın ortadan kalkması, kürtaj, aile planlaması, çocuk doğurmada kendi kararını verebilme hakkı, kadınlara uygulanan şiddetin önlenmesi, cinsiyet, ırk ve homofobinin ortadan kalkması ile toplumda eşit hak ve özgürlüğün teşvik edilmesi olmuştur.

Amerikan Ulusal Kadın Oy Hakkı Derneği (NAWSA)

National American Woman Suffrage Association (Amerikan Ulusal Kadın Oy Hakkı Derneği – NAWSA) kadın hakları için çalışan Ameriakan kadın deneklerinden birisidir. Elizabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony tarafından 1890 Mayıs ayında kurulmuştur. NAWSA, 1869 yılında kurulmuş olan National Woman Suffrage Association (Kadınların Oy Hakkı Ulusal Derneği – NWSA) ve American Woman Suffrage Association’ın (Amerikan Kadın Oy Hakkı Derneği – AWSA) birleşmesiyle ortaya çıkmıştır.

AWSA ve NAWSA’nın ilk etkinlikleri
American Woman Suffrage Association Boston’da Lucy Stone, Julia Ward Howe ve Josephine Ruffin tarafından kurulmuştur. Üyelerini tutucu çevreler oluşturuyordu. Bir çoğu öncelikli olarak zencilerin seçim hakkı için çalışan ve kölelik karşıtı olan American Equal Right Association‘da (Amerikan Eşit Haklar Derneği – AERA) de çalışmışlardır. Birlik NWSA kadar militan olmamış ve iş yerlerindeki kadın ayrımcılığı ve kadınlar için boşanma hakkı gibi konularla uğraşmamıştır. 1870 yılından itibaren Lucy Stone AWSA için Women’s Journal’ı çıkarmıştır.

Ayrıca AWSA’nın tutucu olarak savunulduğu diğer bir durum ise Elizabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony tarafından New York‘da başlangıçta radikal bir konuma sahip olan National Woman Suffrage Association’ın kurulması olmuştur. NWSA sadece kadın üyeleri kabul ediyordu ve ABD anayasasının 15. ek maddesine karşı bir karar çıkarmıştır. Bu karar ABD vatandaşı olan bütün erkeklerin ten ve etnik köken farklı olmaksızın eşit haklara sahip olmasını garanti altına almış; fakat kadınların seçim hakkı reddedilmiştir. Bu noktada NWSA politikası AERA’nın amaçlarna karşı çıkmış ve NWSA cinsiyet ve ırk ayrımı olmadan genel seçim hakkı için anayasa 16. ek maddesini talep etmiştir. AWSA’nın çalışmaları kadın haklarına yoğunlaşırken NAWSA’nın programı buna ek olarak kadın politik konuları da katmıştır.

Birleşme

Zaman geçtikçe NWSA’nın politikasi tutuculaşmıştır. Susan B. Antony’nin derneğin başkanı seçilmesiyle kadınları seçim hakkı konusundaki çabalar artmıştır. NWSA’nın da bu zamana kadar temel konusu olan diğer kadın politik amaçlar ise önemsenmemiştir. Bu yön değişikliği ile hayal kırıklığına uğrayan radikal süfrajetler NWSA’dan ayrılmışlardır. 1890 yılında American Woman Suffrage Association tartışmasız olarak National Woman Suffrage Association ile birleşmiştir. Her iki dernek de Elizabeth Cady Stanton, Susan B. Anthony, Carrie Chapman Catt, Frances Willard, Mary Church Terrell, Matilda Joslyn Gage ve Anna Howard Shaw tarafından yürütülen American Woman Suffrage Association’a karşı Joslyn Gage, Olympia Brown ve Cady Stanton’ın oylarına karşı birleşmiştir.

NAWSA birleşmeden sonra zamanla politik gücünü kaybetmiştir. ABD anayasası 19. ek maddesi ile ABD’de kadınların seçme hakkına kavuşması ile dernek önemini yitirmiş ve 1920 yılında da kapanmıştır. En son oturumda NAWSA‘dan Cary Ann Chapman bugün hala varlığını sürdüren katılımcı demokratik League of Women Voters kurmuştur.

Eleştiriler

Varoluşundan beri feminizm birçok yönden eleştirilere maruz kalmıştır. Bunun nedeni feminizmin içinde birçok başka akımın da özetleniyor olması ve hayatın belli başlı kısımlarını günışığına çıkarıyor olmasıdır.

Feminizmin kendi içindeki eleştiriler
Feminist hareketlerin içindeki eleştiriler, radikal feministler ve aykırı feministlerin yarattığı tartışmalardan doğan “erkek” odaklı, ataerkil yapılı toplumların gelişmesine neden olmuştur.

Birçok feminist, özellikle de Alice Schwarzer için pornografi, bu akım içinde tartışılması gereken konulardandır. Bu yüzden de karşıt bir akım olarak sekse pozitif bakan feministler ortaya çıktı. Bu akımda cinsellik ve pornografinin her iki cinsiyet için de açık olması gerektiği savunuldu.

Feminist bilimine ret
Sydney’li David Stove, feminizmin üniversitelerde kadın araştırmaları başlığı altında bir bilim olarak kabul görülmesine yardımcı olmuştur; ancak objektif ve gerçekçi olarak bu bilime bakmanın zorluğundan dolayı genel anlamda bilim olarak kabul görememiştir. Alman kriminolog ve üniversite profesörü Micheal Bock, feminist bilimi kabul etmeyenlerdendir. “Feminizm var, bilim de var; ancak feminizm bilimi yok” demiştir.

Anti feminizm
Bu kavram altında, feminizme zıt olarak düşünülen farklı düşünce tarzları ve akımlar genel olarak özetlenmiştir. Aslında belli bir antifeminizmin var olduğu doğru değildir ancak bu sadece bir politik slogandır.

Maskülizm temelde erkek deneyimi üzerine inşa edilmiş toplumsal teori ve politik bir hareket tarzıdır. Maskülizmin temsilcileri, cinsiyet eşitsizlikleri ve erkek hakları gibi konular üzerine yoğunlaştıkları halde bir yandan toplumsal ilişki eleştirileri de yaparlar. Çoğu Maskülizm’i savunan kişiye “maskülist” denir. Tarihte bunu ilk kez ortaya koyan sosyalist teorist Ernest Belfort Bax idi.

Maskülizm kadın ve erkek tüm toplumda eşitliği savunan ve anti-feminist nitelendirmeyi kabul etmeyen Maskülinizm’den erkeğin üstünlüğünü savunması ve anti-feminist tavrı itibariyle ayrılmaktadır. İlk antifeminist Ernest Belfort Bax idi. (1854–1918).

Ernest Belfort Bax 23 Temmuz 1854’te doğan, 26 Kasım 1926’da ölen sosyalist bir gazeteci ve filozoftur. Dindar bir ailenin oğlu olarak Leamington’da doğan Bax, Almanya’da felsefe eğitimi ırasında Marksizm ile tanıştı. Marx’ın fikirleriyle Kant, Schopenhauer ve Hartmann’ınkileri bir araya getirdi. Sosyalizme de istekli ve bu konuda da keşfetmeye açıktı. Ayrıca da ateşli bir ateistti.

Bax, bütün hayatı boyunca sosyalizmin olgunlaşması için ekonomik koşulları gerekli gördü ancak eğitim eksikliğinin buna engel olduğunu savundu. Başlangıçta aşırı bir milliyetçilik karşıtı olan Bax, I. Dünya Savaşı’nda İngiltere’yi desteklemeye başladı, fakat bu desteğe kadar mesleği: – avukatlığa yoğunlaşmış ve politikayla çok az ilgilenmişti.

Türkiye’de feminizm
Feminist kadınlar 12 Eylül sonrasındaki sessizliği bozan ilk hareket oldu. 80 öncesinde İKD (İlerici Kadınlar Derneği) kadın hakları için çalışan bir organizasyondu ancak, temel aldıkları ideoloji sosyalizmdi. Yine de İKD sadece kadınların katıldığı bir dernekti ve kadın kadına mücadele açısından Türkiye’deki ilk deneyimdi. Zaten önceden İKD’li olan birçok kadın, 80 sonrasında feminist hareket içinde yer aldı.

Ancak ilk feminist örgütlenme 1984 yılında kurulan Kadın Çevresi adında feminist bir yayıneviydi. Ancak bu, bir yayınevi olarak kalmadı. Aynı zamanda feministlerin ve feminizm üzerine düşünmeye başlayan kadınların birbirini bulduğu bir örgütlenme haline geldi ve aktif feminist siyaset burada üretilmeye, hareketler burada örgütlenmeye başlandı. Daha sonra Kadın Çevresi’nde tanışan kadınların ilk çıkardıkları yayın Feminist oldu. Boyutları, kullanılan renkler, iç tasarımı ama daha önemlisi içeriği daha önce yayınlanmış hiçbir dergiye benzemiyordu.

17 Mayıs ta gerçekleşen ilk eylemden sonra yürütülen bir kampanyayla “Mor Çatı Derneği” kuruldu. Hemen ardından gelen cinsel tacize ya da sarkıntılığa karşı kampanya ve “İffetli Kadın Olmak İstemiyoruz!” kampanyası sayesinde radikal eylemler başladı. Cinsel tacize karşı yürütülen kampanyanın sembol mor iğneydi. Mor kurdeleler bağlanmış büyük iğneler, tacize karşı kadınların kendilerini taciz eden erkeklere batırması için vapurlarda ve kamuya açık mekânlarda feministler tarafından dağıtıldı. İğne, ilginç bir semboldü çünkü cinsel tacize karşı silah sayılabilecek bir şeyin kullanılmasının meşru müdafaa olduğunu anlatıyordu. Yakaya takılan iğneler, beraberinde meyhane ve kahvehane baskınlarını getirdi. Bir grup feministin, sadece erkeklere mahsus alanlara baskın yapıp oradaki erkeklerle konuşması, basında büyük tepki uyandırdı. Ancak bu gün bile, şehirli kadınların birçok içkili mekânda eğlenebildiğini düşünürsek, 89 yılında yapılan bu kampanyanın etkilerinin ne kadar büyük olduğunu anlarız. Ayrıca kampanya genel olarak, bir kadın nasıl giyinirse veya davranırsa davransın, cinsel tacizin hiçbir özrü olmayacağını ve tecavüzden farkı olmadığını anlatıyordu. TCK’nın 438. Maddesi bu kampanyalarda büyük bir hedefti. Bu maddeye göre, seks işçisi kadınlar tecavüze uğrayınca üçte iki ceza indirimi uygulanıyordu. Sebep olarak, zaten “iffetsiz” olan kadınların tecavüzü hak ettiği ve “iffetli” kadınlara göre çok daha az hasar aldığı öne sürülüyordu.

Hemen ardından çok tartışmalı boşanma kampanyası başladı. Feministler ataerkil aile yapısını protesto etmek için, yani politik nedenlerle boşandılar.

70 sonrası diğer kadınlar feminizm ile ilgili bir şeyler biliyorlardı fakat ne olduğunu tam olarak bilmiyorlardı. Feminizm, lezbiyen/erkek düşmanı gibi özelliklere sahip kadınların politika aracı olarak görülüyordu. Daha önceki dönemlerdeki mücadelelerle bazı haklar kazanılmış ancak feminizm güç kaybetmişti. Bu dönemde farklı yaklaşımlar ortaya çıktı. Bir kısım feministler Wolstonecraft’ın “Kadın ve erkek arasında cinsel arzulama dışında hiçbir fark kalmayıncaya kadar mücadele” sözünü slogan olarak benimsemişlerdi.

Kürt kadınlar için bu hareket, yaşadıklarıyla gün yüzüne çıkmaya başladı. Birçok Kürt kadın dağa çıktı. Bu hem aileden hem de yaşanan zorluklardan kaçış mücadelesiydi.

Roza ve Rojin adıyla çıkan dergiler Kürt kadınların yaşadıkları zorlukları dile getiriyorlardı ve bu mücadeleleri halen devam etmektedir.

Baş örtüsü yasağı ile başlayan protestolarla Müslüman kadınlar da kendi hakları için mücadele etmeye başladılar. Bu protestolar feminist kadınlarla Müslüman kadınların ilk teması sayılabilir. Müslüman kadınların bir kısmı feminizmi kabul etse de bazıları sadece ortak taleplerde mücadeleyi benimsedi.

“İmanlı feminist” olduğunu söyleyen Gonca Kuriş bu mücadelenin içinde yer alan söz sahibi bir kişiydi. Fakat muhafazakâr çevreler tarafından hoşgörü ile karşılanmıyordu. İBDA-C tarafından öldürüldü ve öldürenler feministler tarafından protesto edildi.

Sürekli okuyan, araştırmacı olan 5 çocuk annesi Kuriş, kayınpederi 75 yaşındaki Abdullah’ın ısrarlarıyla örtündü. Din ve tarikatlarla çok yakından ilgilendi. 1987 yılından 1998’e kadar İslam dinini derinlemesine araştırdı. Kuriş, araştırmasını yaparken dindeki fraksiyonlara da girdi. Hizbullah örgütü ve Nakşibendî tarikatına katıldı. 1996 yılında davetli olduğu Dünya Müslüman Kadınlar Günü nedeniyle İran’a gitti, burada Hizbullah’ın toplantısına katıldı. Bir süre sonra insan ile Allah arasına hiçbir şeyin giremeyeceğini savunarak Hizbullah’tan ayrıldı. Bu da onun sonunu hazırladı.

Kadın haklarının savunuculuğu da yapan Kuriş, Mersin’de Bağımsız Kadın Derneği ve Kadın Sığınmaevi faaliyetlerine katıldı. Spastik özürlüler için araç alma girişiminde bulundu. Bir hayat kadınını intihardan kurtardı. Kuriş, özgür düşünceleri ve radikal çıkışlarıyla yurt içinde ve yurtdışında kısa sürede adını duyurdu.

16 Temmuz 1998 tarihinde gece yarısı eşi Orhan ile birlikte kendilerine ait 34 YM 221 plakalı minibüsüyle evlerine dönerken silahlı 3 kişi tarafından, eşi etkisiz hale getirilerek, kaçırılmıştı. Hizbullah tarafından öldürüldü ve cenazesi Konya’da bulundu.

Vikipedi

Daha yeni Daha eski