Çatışma ve bastırmadan doğan psiko-nevrotik bir rahatsızlık olan histeri, bir tür nevrozdur. Histerikler (histeri hastalığına tutulmuş olanlar) sık sık durumlarından şikayet ederler ve fiziksel bir hastalığın semptomlarını sergilerler. Uygulamada, herhangi bir fiziksel rahatsızlığın semptomları histerilerde taklit edilebilir. Her ne kadar bu hastalıkların semptomları gerçekten hastada ortaya çıkarsa da, bu semptomların herhangi bir fiziksel nedeni yoktur. Psikiyatristlere göre bu semptomların kaygıyı azaltıcı bir işlevi vardır ve hastanın kaygısı fiziksel bir semptoma dönüştürülerek ortadan kaldırılır. Histerilerin semptomları bazan fiziksel değil, ruhsal da olabilir ve bu, hafıza kaybı, ya da daha ender olarak çoğul kişilik şeklinde ortaya çıkabilir.
Hipokrat’ın yazılarında hastalığa tatmin olmayan kadının rahminin, bedenin değişik yerlerinde dolaşmasının neden olduğu ve rahmin bulunduğu bölgeye göre belirtiler ortaya çıktığı kaydedilmektedir. Histeri, ancak 19.yüzyılın ikinci yansında modern bir yaklaşımla ele alınabilmiştir. Fransız hekim Charcot, histerinin yalnızca kadınlarda değil, erkeklerde, hatta çocuklarda da olabileceğini; semptomların örseleyici bir yaşantıdan sonra ortaya çıktığını, örseleyici yaşantıların hipnozla anlaşılabileceğinisöylemiştir. Onun öğrencilerinden Janet ve başka araştırmacılar ise histeriklerin telkine müsait yapılarına dikkat çekmişlerdir.
Histerinin popüler bir hastalık olmasının nedeni, özellikle Batılı olmayan kültürlerde çok görülmesinin yanısıra Freud’un psikanalitik teorisinin, histeri üzerine İncelemeler temelinde kurulmuş olmasıdır. Kendi döneminde uygulanan hipnoz yöntemiyle bu hastaları tedaviye çalışan Freud, hipnozun hastalığı geçici olarak düzeltilip iyileştirmediğini, çünkü hastalığa temelinde bilinç-dışı çatışmalar bulunduğunu belirtmiştir. Ona göre hastalar, bilinç-dışı çatışmalarını belirtiler şeklinde sembolleştirerek sıkıntıdan kurtulmakta, fakat böyle bir mekanizmayı bilerek kurmamaktadırlar.
Bugün histeri için “bedensel bir neden olmadan hareket ve/veya duyu organlarının işlevlerinde kaybolma, azalma ya da çoğalma olması; yine sinir sisteminde bir bozukluk olmadan bilinçte bir yarılma ve başkalaşma görülmesi” şeklindeki tanım kabul edilmektedir. Bu tanımıyla histeride, örneğin inmeler, uyuşmalar, körlük ve sağırlıklar, konuşamamalar, bayılma ve kasılmalar olabilir. Uzun süreli unutmalara, birçok kişiliği birden taşıma durumlarına, çılgınlık nöbetlerine rastlanabilir. Ancak bütün bu belirtilerin, yapılan muayene ve incelemelerde organik bir nedeni tespit edilemez. Yine bu belirtileri (semptomları) gösteren kişilerin en belirgin özellikleri, çoğu kere belirtilerinden dolayı huzursuzluktan ziyade, adeta belirtilerden hoşlanan güzel bir kayıtsızlık içinde olmalarıdır.
Günümüzde histerinin açıklanmasında en çok Freud’un psikanalitik teorisi kullanılmaktadır. Ancak klasik psikanalizle tedavi eski önemini kaybetmiştir. Aynca, özellikle halk arasında Freud’un yaklaşımlarının yanlış anlaşılması ve bu rahatsızlığı olan insanlara ‘isterik’ gözüyle bakılması nedeniyle kavramın terkedilmesi lehinde bir eğilim vardır. Psikolojik rahatsızlıkların ve nevrozların yeni sınıflamalarında histeri adı pek geçmemektedir.
Erol GÖKA – SBA