İbn Hazm (ö. 1064)
Endülüs’te zâhirî felsefenin temsilcisi olarak da gösterilen İbn Hazm’ın tam adı, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Sâid b. Hazm b. Galib b. Salih b. Halef b. Süfyan b. Yezid el-Farisî el-Kurtubî el-Endülüsî’dir. Künyesi ise, Ebû Muhammed ve lakabı da İbn Hazm’dır. İbn Hazm, ez-Zâhirî diye ün yapmıştır.
Hukukçu, edebiyatçı, usûl bilgini, hadisçi, soy ve şecere bilgini, dilbilimci, dinler tarihçisi, mantıkçı, felsefeci ve şair olan İbn Hazm, 18 Kasım 993’te Kurtuba’da doğmuştur. Yetiştiği saray Berberîler tarafından tahrip edilince, Elmeriye’ye geçmiş, siyasî tercihleri yüzünden iki defa hapsedilmiş ve daha sonra da sürgüne gönderilmiştir. Bir savaşta esir de düşen İbn Hazm, kısa bir süre için vezirlik yaptıktan sonra tekrar tutuklanmıştır. Bundan sonra kendini bütünüyle ilmî çalışmalara vererek, önemli eserler yazmıştır. Eserlerinin abartılarak 400 cilt (80.000 sayfa) olduğu rivayet edilir. Kadı Sâid’e göre İbn Hazım, Taberî’den sonra en çok eser yazan müellif olarak kabul edilmektedir. İbn Hazm, Casa Mantia’da 1064 yılında vefat etmiştir.
Felsefeye yönelttiği eleştiriler yüzünden felsefe tarihinde adı sıkça zikredilen İbn Hazm, Doğu’da Davud b. Halef el-İsfehanî’nin başlattığı Zâhirîlik akımını, Endülüs’te sürdürmeye gayret etmiştir. Bu yüzden de kıyas, re‘y, istihsân, taklîd ve ta‘lîl gibi akıl yürütme biçimlerini kabul eden bütün kelamcıları, ister Eş‘arî ister Mu‘tezilî olsun, ayırt etmeden sapıklıkla itham etmiştir. Ona göre sâdece lafzî ya da zâhirî dediğimiz metot doğrudur. Kelamcı ve felsefecilerin, Tanrı’nın mâhiyeti, cevherin terkîbi, ahlâkî sorumluluğun tabiatı ve benzeri konulardaki görüşleri bâtıldır. Ona göre bilginin gerçek konusu, duyularımız ya da aklımızın doğrudan kavradığı şeyler olduğu gibi, Kur’an ve sarih hadislerde bildirilen şeylerdir. Bunların dışında kalan şeylerle uğraşmak câiz değildir.
Tanrı hakkındaki görüşlerinde de İbn Hazm’ın zâhirciliği esas aldığını görmekteyiz. Ona göre Tanrı, hudûs ve nizam delilleriyle ispatlanabilir. Ancak Tanrı’ya herhangi bir sıfat atfetmek câiz değildir. Zira Kur’an ve Sünnet’te Tanrı’nın sıfatları bulunduğuna dâir herhangi bir ifâde yer almamaktadır. Sıfat, ancak nitelenebilir varlıklar için kullanılır. Nasslarda Tanrı için kullanılan; bilen, gören, işiten ve irâde eden gibi vasıflar, türemiş isimler olmayıp birer özel isim (alem)’dirler. Bu kavramlar, Tanrı’nın ilmi, görmesi, işitmesi, irâdesi gibi sıfatlarının bulunduğunu değil, onun bilen, duyan, gören ve irâde eden bir varlık olduğunu belirtmektedir. Tanrı’ya atfedilen sıfatların olumlu ya da olumsuz olmasının da hiçbir önemi yoktur.
Felsefeye karşı bu olumsuz tutumuna rağmen, İbn Hazm’ın eserlerinde felsefeye önemli bir yer verdiğini de görmekteyiz. Hatta kendisinin Kindî’nin görüşlerini hocaları Mübâşir ve Muhammed b. Hasan el-Mezhicî’den okuduğu belirtilmektedir. Ahlâk anlayışında Platon ve Aristoteles’ten etkiler taşıyan İbn Hazm, ahlâkî faziletleri dört temel üzerine oturtarak açıklar. Bunlar da, adalet, anlayış (fehim), necdet ve cömertliktir. Bu görüş Platon’un görüşünden etkilenerek ortaya atılmıştır. Ayrıca, aşırılıklardan kaçınılması gerektiğini belirtir ki, bu da Aristoteles’in ahlâk anlayışında önemli bir yer tutmaktadır. Hatta, Kadı Said’in iddiasına göre İbn Hazm, felsefî marifet ile dinî marifeti birleştirerek mükemmelliği ortaya çıkarmak istemiştir.
Bunlardan başka, İbn Cellâb Hüseyin b. Abdirrahman, İbn Ahmed b. Halid el-Kettânî ve İbnü’n-Nebbâş gibi isimleri de Endülüs’te felsefe ve diğer aklî ilimlerin gelişmesinde etkin olan kişiler olarak görmek mümkündür.
Dr. İsmail Erdoğan
İbn Hazm (994-1064) :
Ali b. Ahmed b. Said b. Hazm b. Galip b. Salih b. Halef b. Maden b. Süfyan b. Yezid el-Farisidir. İbn Hazm soy bakımından Kureyşli olmasına rağmen Endülüs’te yaşadığı için Endülüsî olarak tanınır. Soyundan Endülüs’e ilk gelen dedesi Haleftir. Yine soyundan ilk müslüman olan da Yezid’dir.
Hicri 384, Miladi 994 yılının Ramazan ayında Endülüs’ün meşhur şehri Kurtuba’da dünyaya geldi. Babası Ahmed kıymetli bir ilim adamı olduğundan ve aynı zamanda Halife Mansur ve oğlu Muzafferin döneminde vezirlik yaptığından dolayı İbn Hazm’ın çocukluğu lüks bir hayat içerisinde geçti. İbn Hazm da 1023’te kendisine halifelik üzerine biat edilen Müstezhar Billah tarafından vezirliğe getirildi, ancak bu görevinde uzun süre kalamadı, halife yedi hafta sonra öldürüldü ve İbn Hazm da hapse atıldı. Daha sonra Hişam el Mu’temed Billah döneminde ikinci defa vezaret görevine getirildi. Fakat sonunda bu görevi bırakarak kendisini tamamen ilmî araştırmalara verdi.
İbn Hazm, hadis ilimlerinde ve fıkıhta otoriteydi, Kitap ve Sünnet’ten hüküm çıkarma gücüne sahipti. Siyer ve tarih konularında da ulaştığı üstün seviyeden dolayı ortaya koyduğu her meseleye tarihten yaşanmış örnekler getirmesini kolaylaştırıyordu. Bunlardan başka mantık ilmiyle de uğraşmış ve bu konuyla ilgili olarak et-Takrîb isimli bir eser yazmıştır. Daha sonra mantık ilmini bırakarak tamamen İslâmî ilimlere yönelmiştir. Aslında o zaten, mantık örneklerini bile hep fıkıhtan vermekteydi.
Öğreniminin ilk dönemlerinde Maliki fıkhını incelemiş, Muvatta’yı okumuştur. Daha sonra Şafii fıkhına yönelmiş ve bu mezhebin koyu bir taraftarı olmuştur. Bilahere Zahirî mezhebine bağlanmıştır ki kurucusu daha önceleri Şafii olan Davud b. Ali ez-Zahiri’dir (202-270) (miladi 817-884) İbn Hazm, bu mezhebin kök salması için her yerde onun savunmasını yapmış ve bu konuda kitaplar yazmıştır.
İbn Hazm, münakaşa ve tartışmalarıyla meşhurdur. Tarihçiler İbn Hazm ile maliki fıkıhçısı Süleyman el Baci arasında geçen ateşli tartışmalara kitaplarında uzun uzun yer verirler. Tarihçilerin belirttiğine göre İbn Hazm’ın en önemli özelliklerinden birisi geçmiş büyük alimlerde kusurlar bulması ve onları eleştirmesiydi. “Haccac’ın kılıcı ne ise, İbn Hazm’ın dili de odur” sözü şöhret bulmuştur. Büyük imamları eleştirdiğinden dolayı çağdaşları tarafından yoğun bir hücuma uğramış, sapıklıkla nitelendirilmiştir. Görüşlerini ve eserlerini kabullenmeyen alimler, sultanları ona karşı uyarmışlar, onun görüşlerini almayı ve yanına yaklaşmayı halka da yasaklamışlar. Bütün bunlardan dolayı sultanların hışmına uğrayan İbn Hazm bir çok işkencelere ve sürgünlere maruz kalmıştır. Kitapları yırtılmış, parçalanmış, hatta meydanlarda aleni bir şekilde yakılmıştır.
Endülüs’ten Horasan’a kadar ilim alış-verişi yaparak seyahat eden ve 633’te Kahire’de ölen Ebu’l-Hattâb b. Dihye, büyük mutasavvıf Muyhiddin b. Arabî zâhirî idiler. Kuzey Afrika’da Muvahhidlerin kurucusu olan İbn Tûmert (v. 534/1130) küçük farklarla zâhiriyye mezhebini temsil etmiştir. Muvahhidî hükümdarı Ebû-Ya’kub Yûsüf (558-580/1163-1184) aynı görüşleri icra safhasına koyarak mâlikî mezhebinin kitaplarını yaktırmış, zâhirî görüşü tatbik ve temsil edebilecek bir nesil yetiştirmek üzere tedbirler almıştır.
İbn Hazm, sırasıyla şu alimlerden ders almıştır. Ebu Ömer Ahmed b., Hüseyn, Yahya b. Mes’ud, Ebu’l-Hıyar Mes’ud b. Said, Abdullah b. Rebi. et-Temimi, Abdullah b. Yusuf b. Nami Zehebi Tezkiretü’l Huffaz isimli eserinde İbn Hazm hakkında der ki:
İbn Hazm büyük alimlerden biridir. İctihad şartlarının hepsi onda mevcuddur. Herkese bazı görüşlerinde eleştiri yöneltilebileceği, ona da yöneltilebilir. Muhakkak ki Allah Rasûlünden başka herkesin sözü alınabilir de, bırakılabilir de.
İbn Hazm Hicri 456 yılının şaban ayına iki gece kala, kendi mülkü olan ve sağlığında sık sık gittiği Ment Lisem köyünde vefat etti ve oraya devnedildi.
O, akâid, usul, furu’, tefsir, hadis, lisan, edebiyat, nesep, ahlâk, mantık, felsefe, tarih, ve tıp gibi bir çok ilme dair 400 ciltlik eser yazmış bir müelliftir.
Eserlerinden bazıları:
İbtal el-Kıyas ve’r-Re’y ve’t-Taklid ve’t-Talîl, El-İcma ve Mesailuhu ala Ebvab el Fıkh, El-İhkam fi usûl el-Ahkam, El-Ahkam ve’s-Siyer, Esma el-Hulefa ve’l-Vulât ve Müdedühüm, Esmaullah, Esma es-Sahabe ve’r-Ruvât, En-Nebzetu’l-Kafiye, Ashab el-Feteva, Tavk el-Hamame, Müdavatü’n-Nüfûs, izhar Tebdil el-Yehud ve’n-Na-sara li’t-Tevrat vel-încil, El-Mücella, El-Muhalla, Mera-tibu’l İcma, Neka el-İslam.