Kapitalizm Nedir, Kapitalist Kimdir? (İdeolojiler Tarihi)

Kapitalizm

I. Tanımı ve Genel Şartları:
Endüstriyel veya “tam” biçimiyle önce İngiltere’de (XVIII. yüzyıl sonu) gelişen iktisadi ve siyasi sisteme verilen ad. Batı dünyasında feodalizmin sona ermesinden bu yana egemen olan İktisadi sistem International Encyclopedİa of Social Sciences’in 1931 baskısına göre “kapitalizm, iktisatın tek uğraş alanı olmaya yönelmiş olmasına rağmen, ne terim, ne de kavram olarak akademik iktisatın temsilcileri tarafından henüz dünya ölçüsünde kabul edilmiş değildir. Sombart’ın eserleri kapitalizm kavramının iktisadi düşünce siste­mine kesin olarak temel alındığı ilk çalış­malardır” (Maddenin yazarı Sombart’ın kendisidir).

Kapitalist olarak adlandırılan herhangi bir sistemin özü gayrı şahsi üretim araçlarının (yani kollektif olarak “sermaye” diye adlandırılan toprak, madenler, fabrikalar vb.) özel sahipleri ile, emek hizmetlerini işverenlere satan özgür fakat sermayesiz işçiler arasındaki ilişkilerdir. Kapitalizmde, üretimi ilgilendiren kararlar kâr güdüsüyle hareket eden özel işadamları tarafından verilmektedir. Tarihin bütün dönemlerinde çeşitli kapitalizm biçimleri bulunabilirse de, günlük ihtiyaçların kapitalistik yöntemlerle temini sadece Batı Avrupa’nın bir özelliğidir ve burada bile ancak XIX. yüzyıldan itibaren egemen olmuştur.

Max Weber bu anlamda kapitalizmin var olabilmesi için altı şart öne sürmektedir: rasyonel sermaye muhasebesi, piyasa serbestisi, rasyonel teknoloji, güvenilir bir hukuk, özgür emek ve iktisadi hayatın ticarileşmesi.

<img src="images/stories/food/kapitalist.png 86 243

Kapitalizmin varlığı için en genel önvarsayım rasyonel sermaye muhasebesidir. Böyle bir muhasebe, önce tüm fiziksel üretim araçlarının -toprak, ham maddeler, makineler, aletler, vb.- özerk özel sanayii işletmelerinin (gereğine göre) kullanılabilir mülkü olarak ayrılmasını gerektirir. Bu sadece bizim çağımızda bilinen bîr olgudur: sadece ordunun evrensel bîr istîsna teşkil ettiği bir olgu. İkinci olarak anayasa serbestisini, yani ticaret üzerindeki irrasyonel (akılcı olmayan) sınırlamaların yokluğunu gerektirir. Bu tür sınırlamalar statü engelleri ile ilgili olabilir, belirli bir hayat veya tüketim tarzının bir sınıfa özgü kılındığı, mesela şehirlilerin arsa sahibi olmalarına veya şövalye ve çiftçilerin sana­yii ile uğraşmalarına izin verilmediği za­manlarda olduğu gibi. Böyle durumlarda ne özgür bir emek piyasası, ne de serbest bir mal piyasası mevcut olabilir. Üçüncü olarak, kapitalist muhasebe rasyonel tek­nolojiyi şart koşar. Dördüncü gereklilik güvenilir, sağlam bir hukuktur. Eğer kapi­talist sınai Örgütlenme biçimi rasyonel olarak işleyecekse, sağlam bir karar mekanizmasına ve güvenilir bîr idareye bağlı olmalıdır. Ne Yunan şehir devletleri çağında, ne Asya’nın Patrimonyal devletlerinde, ne de Stuart’lara kadar Batı Avrupa ülkelerinde bu şart yerine getirilebilmişti. “Aff-ı şahâne” kabilinden lütuflanyla kralların “ucuz adaleti” iktisadi hayatın plan ve hesaplarım sürekli bir kargaşa içine sokmaktaydı.

Beşinci şart özgür emektir. Sadece huku­ki açıdan değil, fakat aynı zamanda iktisaden emeklerini satmaya zorlanan insanların piyasada herhangi bir sınırlama olmaksızın bulunabilir olmaları gerekmektedir. Sadece biçimsel olarak gönüllü, fakat gerçekte açlığın zorlaması altında, Ücret karşılığında emeklerini sunan işçilerin var olması sonucunda üretim maliyetleri önceden kesin olarak tesbit edilebilir. Altıncı ve son şart, İktisadi hayatın ticarileşmesi-dir. Bununla, bir işletmedeki hissedarlık haklarını temsil eden ticari belgelerin, mülkiyetin devredilebilir kağıtlar biçimi­ni aldığı durumdaki genel kullanımı kastedilmektedir.


<img src="images/stories/food/kapitalizm.png 99 204 II. Tarihi Gelişimi; Kapital, Kapitalist, Kapitalizm:

Capitaie (caput=baş, geç dönem bir Latince kelime) emtia stoku, parayekûnu ve­ya faizli para anlamında XIII. yüzyıla doğ­ru ortaya çıkmıştır. Braudel’egöre kapitalizm kelimesi, önceleri katı bir şekilde tanımlanmış değildi, çağın tartışmaları ön­celikle faiz ve tefecilik üstünde odaklaşmıştı (ödünç verenin taşıdığı riskten ötürü, skolastiklerin, ahlakçı ve hukukçula­rın sonuçta vicdanen kapı açtıkları tefecilik). Bu bakımdan modernliğin öncüsü olan İtalya bu tür tartışmaların merkezinde bulunuyordu. Kelime ilk olarak bura­da icat edildi, aşinalık kazandı ve bir dere­ceye kadar olgunlaştı. Tartışmasız bir biçimde 1211’deortaya çıkmakta ve 1283 yılında bir ticaret şirketinin sermaye değerleri (aktifleri) anlamında kullanıldığı bilin­mektedir. XIV. yüzyılda, pratik olarak her yerde karşılaşılabilmektedir: Giovanni VİUani’de, Boccaccio’da, Donato Velluti’de. 20 Şubat 1399’da, Francesko di Marco Datini, Rrato’dan bir mektup arkadaşına şöyle yazıyordu:” Şüphesiz eğer kadife veya yünlü giyecek satın alacak olursan, sermayeyi (il chapitale) ve (yapılacak) kârı sigorta ettirmeni istiyorum; ondan sonra, keyfine göre davran.”, Kelime ve ifade ettiği gerçeklik Siena’ü St. Bernardino’nun (1380-1444) vaazlarında & görülmektedir: “Çoğunlukla sermaye diye adlandırdığımız, servetin o doğurgan sebebi.”

Kelime tedricen bir şirketin veya bir tüccarın para sermayesi anlamına gelmeye başladı: İtalya’da çoğunlukla il corpo, Lyons’da XVIII. yüzyılda bile, le corps diye adlandırıldı. Fakat, Avrupa’nın her yanında uzun bir belirsiz kullanım dönemin­den sonra “baş” imajı sonuçta gövdeninkini altetti. Muhtemelen kelime İtalya’dan gelip Almanya ve Hollanda’da yayıldı» Nihayet caput’ un diğer türevlerine karşı geldiği Fransa’ya ulaştı: chateU cheptel, cabal; sonuncusu Rabclais’de görülmektedir.

Kapital (sermaye) kelimesi Jean Nicot’nun TJıresor de la Lanque Francois (1606)’smda boy göstermektedir. Ancak, o günden itibaren mânâsının yerleştiği sonucuna varmamalıyız. Hem İngilizce, hem de Fransızca’da, bir rakipler kümesiyle kuşatılmıştı: servet, para, fonlar, emüla, aktifler, mülkiyet, principal, patrimony bulmayı umacağımız yerlerde sıkça kullanılan kelimeler.

Onlar yavaş yavaş alınıncaya kadar sermaye kelimesi rakiplerine üstünlük sağlarmadı. Condillac 1782 yılında daha basit bir ifade kullanmaktadır: “Her bilim özel bir dil gerektirir, çünkü her bitimin bizzat kendi ideaları vardır. Öyle görünüyor ki, bu dili oluşturmakla başlamalı, ama insanlar konuşup, yazarak başlıyorlar ve dilin oluşumu bir kenarda bekliyor.”

Bu arada “kapital” kelimesi tedricen rakiplerini devredışı bırakıyordu. Artık “üretken sermaye” den söz eden Forbonnais ve “tüm sermaye, üretimin bir aracıdır” diyen Ouesnay’de terimi bulabilmekteyiz. “Atıl sermaye” ile “aktif sermaye” arasında bir ayrım yapan Morellet’de (1764) ve daha açık olarak, sermayenin kendisi için artık sadece para demek olmadığı Turgot’ da kelimenin modern anlamları görülmektedir. “Marks’ın kelimeye sarih olarak (ve münhasıran) verdiği anlama” (bir üretim aracı) ulaşmak için sadece bir rötuşa ihtiyaç vardı.

Kapitalist kelimesi, muhtemelen onyedinci yüzyılın ortalarından kalmadır. Holİandische Mercurius kelimeyi bir kez 1633’te, sonra 1654’te kullanır; 1699 yılına ait bir Fransız muhtırası Birleşik Eyaletler Genel Valisinin ihdas ettiği yeni bir verginin, 3 florin ödeyecek olan “kapitalistler” ile 30 sol ödeyecek olan diğer insanları ayırdığım belirtmektedir. Dolayı­sıyla kelime 1759’da Jean-Jacques Rousseau’nun arkadaşlarından birine yazdıklarından önce zaten kullanılıyordu: “Ne büyük bir Lord, ne de bir kapitalistim; yoksul ve mutluyum.” Fakat kelime ünlü ansiklopedist sadece bir sıfat olarak görünür. Zengini betimlemenin bir çok yolu vardı: Varlıklı İnsanlar, milyonerler, no-uveauxriches, para keseleri, fortunes (puristlerin sevmediği bir kelime) vb.

Kapitalizm İse çok yeni bir kelimedir. Dauzat’ya göre 1753’te Ansiklopedi’de yer almaktadır, fakat çok özel bir anlam ile: “Zengin olan birinin durumu. Maale­sef bu ifade yanlış görünmektedir; alıntıla­nan metnin izi bulunamamaktadır. 1842’de J.B.Richard’ın Enrichissement de la langıte Française’sindc ortaya çıkmaktadır. Fakat, 1850 yılında Bastiat ile polemiğinde kelimeye yeni manasını veren muhtemelen LouisBIanc oldu: “… Benim “kapitalizm” dediğim (tırnak işareti ona aittir), kapitalin başkalarını yoksun bırakarak bazı insanlara tahsis edilmesidir”. Fakat kelime hâlâ nadiren gözükmektedir. Proudhon arasıra kullanmakta­dır onu, doğru olarak: “Emlak hâlâ kapita­lizmin kalesidir.” diye yazar: bu gerçekte onun başlıca tezlerinden biridir. Kapitalizmi çok iyi betimler: “Gelirin kaynağı olan kapitalin genellikle onu emekleriyle ortaya çıkaranlara ait olmadığı iktisadi ve sosyal rejim.” Ne var ki, altı yıl sonra bile kelime Marks tarafından hâlâ bilinmemektedir.

Gerçekten bu yüzyılın başlarına kadar, sosyalizmin doğal karşıtı olarak kapitalizm, siyasi tartışma alanına girmiş değil­di. Akademik çevrelerde, tartışmalar Werner Sombart’ in bomba kitabı Der Modeme Kapitalismus (birinci baskı 1902) tarafından başlatılacaktı. Doğal olarak, Marks’ın hiçbir zaman kullanmadığı bu kelime Mandst modele dahil edildi; o kadar ki, kölelik, feodalizm ve kapitalizm, Kapital yazarmın tanımladığı gelişmenin üç temel aşaması olarak yaygınca kullanılmaktadır.

O halde, kapitalizm; politik bir kelime­dir; muhtemelen kariyerinin müphem tarafı buradan kaynaklanmaktadır. Asrın ilk yıllarının iktisatçıları -Charles Gide, Canwas, Marshall, Seligman, Cassel- tarafından uzun zaman yasaklandı ve Siyasi İlimler Ansiklopedisinde ancak I. Dünya Savaşı’ndan sonra görüldü; 1926 baskısına kadar Britannica Ansiklopedisine, kabul edilmedi ve Fransız Akademisi Sözlügü’nde ancak 1936 yılında şu gülünç tanımla ortaya çıktı: “Kapitalizm, kapitalistlerin toplamıdır. (Capİtalisme: ensemble des capitalistes).” 1958’deki yeni tanımı çok daha iyi değil: “Üretim mallarının (“Üretim araçlarının” nesi eksik?) özel kişilere veya şirketlere ait olduğu iktisadi rejim.”

Gerçekte, bu asrın başlarından ve özel­likle 1917 Rus Devrimi’nden bu yana anlam kazanan bu kelime bir çok insanı, açıkça sıkıntıya sokmaktadır. Ünlü bir tarihçİ, Herbert Heaton, onu kelime hazinemizden silmeyi önermektedir: “(Bütün) “İzmler” içinde en çok gürültü çıkaranı kapitalizm oldu. Bu kelime maalesef öyle birbirine benzemez anlamlar ve tanımlar kazandı ki, onu tıpkı emperyalizm gibi, kendisine saygı duyan bütün bilginlerin vokabülerlerinden tardetmeyi önermek haksızlık olmaz.” Lucien Febvre, aşırı derecede kullanılmış olduğundan, kelimeden vazgeçilebileceğini söyledi. Fakat eğer bu öğüdü dinleyecek olsaydık, terimi hemen özlemeye başlardık. Andrew Shonfield’in dediği gibi, “kapitalizm keli­mesinin süregelen kullanımını haklı çıkaran bir neden, en şiddetli eleştiricileri de dahil hiç kimsenin onun yerini tutacak daha iyi bir kelime önerememesîdir.”

Eski rejim (ancien regime, yani 1789 ön­cesi) toplumlarım ve daha ziyade kadim medeniyetleri inceleyen tarihçilerin, kapi­talizm kelimesini kullanırken Alexander Gerschenkron’un bize sunduğu tanımı hiçbir zaman kasdetmediklerini belirtmeye gerek duymuyorum: “Kapitalizm, yani modem sanayi sistemi”. Geçmişte kapitalizmin (bugünkü kapitalizmden farklı ola­rak) iktisadi hayatın sadece dar bir platformunu işgal ettiğini hatırlamalıyız. O halde, bütün toplumu kuşatan bir “sis­tem” anlamında kapitalizm nasıl kullanılabilirdi? Ayrı bir dünyaydı o, kendisini kuşatan sosyal ve ekonomik çerçeveden farklı ve hatta ona yabana. Ve bu çerçeveyle münasebeti içindedir kî, “kapitalizm” olarak tanımlanmaktadır; sadece, daha sonra zaman içinde ortaya çıkacak yeni kapitalist formlarla münasebeti içinde değil. Hakikat, kapitalizm muazzam boyutlardaki bir non-kapitalizm (kapitalizm-olmayan) ile münasebeti içindeki bir olguydu. “Gerçek” kapitalizmin XIX. yüzyıldan başladığı sözde gerekçesiyle, geçmişin ekonomisi içindeki bu ikilemi kabule yanaşmamak, kapitalizmin daha önceki topolojisi olarak tanımlanabilecek -ve o ekonominin tahlilî için çok önemli olan- olgunun ehemmiyetini kavrama çabasını terketmek olacaktır.
:
III. Kapitalizmin Kökeni:
Marks, kapitalizmin dinamiklerini keş­fetmek ve nereye doğru evrildiğini bulmak istiyordu. Diyalektik yöntemi, mad­deci/tarihçi görüşlere uyguluyor ve bu bağlamda başı üstünde duran Hegel’i ayaklan üstüne oturttuğunu iddia ediyor­du.

Sombart, kapitalizmin kökenlerim ikti­sadi determinizme başvurarak açıklama yolundaki Marksgil teşebbüsün geçerlili­ğini reddetti. Ona göre kapitalizmin biri­cik (unîqiue) olan evrimi, “kültürün bütü­nüne kendi özel kimlik ve gayesini aşıla­yan bir nicelendirici rasyonalite ruhu tara­fından yönlendirilen, birbirine bağımlı bir kültürel kompleksin ifadesi” idi. Böylece Sombart, bir anlamda, Hegel’i eski konumuna döndürüyordu. Sombart’ın diğer bir özelliği, Aydınlanma’nın “ilerlemenin kaçınılmazlığı” inancından doğan, tarihi evrimin çizgisel kuramlarına olan muhalefetiydi. Marks’ın teleolojik-eskatolojik tarih kuramı, onun bir Aydınlanma ürünü olduğunu ortaya koymaktadır. Marks kapitalizmi, anti-tezini doğuracak zorunlu bir iktisadi form olarak görmektedir. Oysa Sombart için kapitalizm, ölmekte olan sosyal düzenin rahmİnden doğmayı bekleyen daha yüksek formlar için hiçbir teminatı olmayan, ahlâken tükenmiş bir düzendir.                    

Kapitalizm tahlilinde Marks’ın Sombart üzerindeki en büyük etkisi, onun kapitalizmi “insanları İradelerinden bağımsız olarak birbirleriyle belirlenmiş ve zorunlu ilişkiler içine sokan” son derece karmaşık bir sosyal form olarak algılamasıydı. Kapitalizmin bir gayrı şahsi entegre iktisadi sistem olduğu düşüncesi Max Weber için de çok önemlidir; onun, bireylerin kişisel seçimlerini cüceleştiren muazzam derecede  güçlü, rasyonelleştirici, zorlayıcı bir sistem olduğu Weber’in şu ifadesinde açıkça görülmektedir: “Püriten, bir meslekte çahşmak istiyordu, biz öyle yapmaya mecburuz.” Sombart için de kapitalizm “insanlar tarafından biçimlendirilen… ve yaratıcısının faaliyetlerini, onun iradesine başvurmadan etkileyen bir sistemdir… Sistem, kapitalist teşebbüse sessiz bir hayalet gibi nüfuz eder… Müteşebbisin bizzat kendisine hakim olur… onu, kendisi için gerekli olanı yapmaya zorlar… Sistem, bızzat kendisinin olan bir hayat yaşar.”        

Weber için “kapitalist ruh”un kaynağı Protestanlık’tır: Luther için bir insanın mesleği, çalışma hayatının günlük faaliyetleri içinde onun Tanrı’ya hizmet etmesi demekti. Meslek düşüncesini onun manastır köklerinin ötesine uzatan ve -kişinîn Tanrı’nın seçkin kullarından biri olma statüsünü teyit için- onu en kesin biçimde iktisadi kazancın zühd içinde (ascetic) takibine dönüştüren Kalvinizm oldu.

Sombart’ın hareket noktası ise Yahudilik’tir. Ünlü eseri Burjuva’nın ilk cümlesi  Weber’in tezini reddetmeye ayrılmıştır:”Protestanlık başından itibaren kapitalizme ve özellikle de kapitalist iktisadi gorüşe düşmandır.” Sombart’a göre Püritanizm’in orta-sınıf erdemleriyle hiçbir ilişkişi yoktur. Püriten vaizler para kazanma   nın her çeşidine tamamen muhalif idiler. Püritanizm serbest rekabeti açıkça kınıyordu. Daha sonra Protestanlık Yahudiliğin yörüngesine girdi. Yahudilik ile Pürİtanizm arasmda bir görüş özdeşliği doğdu. Her ikisinde de dini çıkarların üstünlüğü, ilahi mükâfat ve ceza fikri, dünya içinde zühd, din ile iş arasındaki yakın ilişkî, aritmetik günah anlayışı ve hepsinden önemlisi hayatın rasyonalizasyonu bulunmaktadır.

Sombart’ın ulaştığı sonuç şudur: Püritanİzm, Yahudiliktir. Yahudiliğin rasyonalitesi, legalizmi, dini liderlerinin ticari dehalan, Yahudilerle Yahudi olmayanlar arasındaki ilişkilerde cari olan ikili ahlâk kodu vb. kapitalizmin “ruhunu” ciddi biçimde beslemişlerdir. XV. yüzyılın sonlarında Yahudiler İspanya’dan atıldıktan  sonra Kuzeybatı Avrupa’da kapitalizmin gelişmesi için hayati bir rol oynadılar: Hollanda’da para ve kredi sistemini standartlaştıran (yani gayrı şahsileştiren) tah vil ve kredi araçlarını kullanmaları, deniz aşırı ticareti ve sömürgeci girişimleri finanse etmeleri, lüks ticaretteki uzmanlıklan ve en önemlisi Antwerp ve Amsterdam yoluyla İngiltere’ye kapitalizmin rasyonel ve hesabî ruhunu bütün teknikleriyle ulaştırmaları. Bu ve diğer konularda Yahudiler Avrupa iktisadi hayatının mer­kezini Güneyden Kuzeybatıya kaydıran bir hızlandırıcı rolü oynadılar, uluslarara­sı ticaretin temposunu arttırdılar ve kapi­talizmin Batıda onsuz hiç bir zaman var olamayacağı modern millet-devletin te­mellerini attılar.

Mustafa ÖZEL – SBA

Daha yeni Daha eski