KAYGI
Kaygı terimihem anormallik psikolojsinde, hem de psikiyatride bir duygusal durumu ve bir karakter yapısını ifade eder. Ayrıca strese tepki olarak ortaya çıkan karmaşık bir psiko-fizyolojik sürece de kaygı adı verilir.
Kaygısı olan bir kişide bir korku hali, nefes almada güçlük, çarpıntı, ağız kuruluğu, terleme, solukluk, halsizlik, gerginlik ve tedirginlik halleri görülür. Kaygı sırasında psikolojik ve bedensel işlevler, hayatın başka hiç bir anında olmadığı kadar birbirlerine yaklaşırlar, bir arada bulunurlar, birbirlerinin yerine geçerler. Bu nedenle kaygı hem tıbbı, hem psikolojiyi hem de felsefeyi ilgilendirmiştir.
Kaygı tek başına ortaya çıkabildiği gibi, psikolojik veya bedensel bir rahatsızlığa eşlik de edebilir. Kaygı, sağlıklı insan hayatında kişiyi bedeninde ve çevresinde oluşan, oluşma ihtimali bulunan değişikliklere karşı bir sinyal sistemidir. Hayattaki değişiklikler, geçişler, aşamalar insanda bir miktar kaygı ortaya çıkarır.
Kaygı uyum sağlayıcı veya uyumu bozucu olabilir. Dikkati arttırabilir veya azaltabilir. Yalnızca işler kötü gittiğinde değil, bir şeylerin değiştiği, beklenmedik şeylerin olduğu veya herşeyin yolunda olduğu zaman da ortaya çıkabilir. Şiddetli olduğunda insanın bütün faaliyetlerini engelleyen huzursuzluk ve tedirginlik halini alabilir ve tedaviyi gerektirebilir.
Kaygı ve korku, birbirlerine çok benzerler. Fakat korkuda, bireyi huzursuz eden neden bellidir ve genellikle dışarıdan bir tehdit söz konusudur. Kaygıyı korkudan veya gerçek bir dış tehlikeden ayıran yön, tammlanamayan ve nedeni bilinmeyen garip ve dehşet verici bir duygu olmasıdır.
Kaygı halleri çeşitli türlerde olabilirler; tek tek veya birkaçı birlikte ortaya çıkabilir. Duruma bağlı kaygı´da ameliyat, Önemli bir iş görüşmesi gibi stres yapan durumlarda görülen tepkiler vardır. Bilinmeyene karşı duyulan endişenin yanı sıra, gerçeğe uygun olmayan biçimde reddedilme, başarısızlık ve eleştirilme korkuları belirgin olabilir. Fobik kaygı, belli bir nesneye veya duruma karşı duyulan, gerçeğe uymayan aşırı bir korkuya dönüşmüş kaygıdır. Kuduz fobisi buna bir örnektir. Sezgisel kaygı ise, genellikle duruma bağlı veya fobik kaygı ile bağlantılıdır. Ürkülen nesne veya durumla karşılaşıldığında ortaya çıkan kaygı ve panik durumlarında gerçeğe uygun olmayan bir biçimde korkma anlamı taşır. Yüzer-gezer kaygı, her hangi bir çevresel etken veya korkuyu ortaya çıkaracak bir uyaran olmaksızın görülen kaygıdır. Sıklıkla gerçeğe uygun olmayan hastalanacakmış veya yaralanacakmış şeklindeki düşüncelerle birlikte görülür. Örseleyici olaya bağlı kaygı, doğal afetler gibi trajik ve beklenmeyen olaylar ile karşılaşan kişilerde görülen kaygı türüdür. Genellikle uykunun bozulması ve trajik olayın kâbuslarda tekrar tekrar yaşanması, gün içinde huzursuzluk, gerginlik, baş ağrısı, izolasyon, güvensizlik, yetersizlik duyguları ve sosyal ilişkilerde kısıtlanma ile karakterize edilir. Kaygı psikolojik ve bedensel bütün hastalıklara eşlik edebilir.
Psikanalitîk teoride kaygıyı ele alış tarzı, S.Freud´un teorisindeki değişikliklere paralel olarak değişmiştir. Freud başlangıçta kaygıyı bastırılmış cinsel içgüdülerin sonucu olarak görürken, daha sonra benliğin tehlikeyi haber veren bir işlevi olarak değerlendirmiştir.
Otto Rank, bütün kaygıların kökeninde doğum travması olduğunu söylerken, H.S.Sullivan, kaygının oluşumunda, anne-bebek ilişkilerine ve annenin kaygısının bebeğe geçmesinin önemine İşaret eder; Varoluşçu analistlere göre ise kaygının geçmiş yaşantılarla veya kişinin çatışmalanyla bir ilişkisi yoktur. Kaygı insanın temel durumlarından biridir, her zaman ve her yerde vardır. Daha çok hayatın anlamsızlığıyla ve yok olma korkusuyla ilintilidir.
Kaygı, öğrenme teorisyenlerinîn teorilerinde önemli bîr yer tutar; organizmanın acı veren veya tehlikeli bir dış uyarana karşı kalıtımsal olarak verdiği şartsız bîr tepki olarak görülür.
Kaygı sırasında otonom sinir sistemi değişikliklerinin olması, egzersiz sonrası artan kan laktat seviyelerinin kaygı ortaya çıkarması olgunun nörofizyolojik olarak izah edilebileceği şeklinde bîr anlayışa neden olmuştur. Psikolojinin diğer bütün alanlarında olduğu gibi kaygı alanında da pozitivist anlayış hızla egemen olma yolundadır. Kaygı, fiziksel bir semptoma çevrilmek suretiyle etkili biçimde tedavi edilebilir.
SBA