bedreddin.jpg” border=”0 BEDREDDİN Mahmud, Simavna Kadısıoğlu.
Mutasavvıf, alim( Samova <<Simavna >>/Edirne ?- Serez 1420). Doğum tarihi H.760/M. 1359 – 770/ M 1368 arasında olup kesinlikle tespit edilememiştir. Babası, önce KonyaSelçuklularına, sonra Osmanlılara hizmet eden Gazi İsmail oğlu, Hacı İlbey’in yeğeni Samova fatihi ve kadısı İsrail bin İsmail. Anası, Samova tekfurunun müslüman olarak Melek adını alan kızı. Bedreddin, ilk tahsilini ve Kur’anı babasından talim etti. Edirne’de Mevlana Yusuf’tan sarf ve nahiv dersleri aldı. Daha sonra Bursa’da kelam müderrisi Mahmud Ef.’den kelam dersi aldı ve hocasının tahsisi ile, Feyzullah hocadan mantık okumak üzere Konya’ya gitti. Mantık hocasının hemen o sıralarda ölümü üzerine, Şam ve Kudüs üzerinden Mısır’a gitti. Kahire’de Seyyid Şerif Cürcani ve Aydınlı Hacı Paşa ile birlikte Mübarek Şah Mantıki’den ilahiyat, felsefe ve mantık okudu. Hocasıyla hacca gittikten sonra da tahsiline devam etti. Şeyh Hüseyin Ahlati’nin tavsiyesiyle Mısır Sultanı Berkok’un küçük oğlu Farah/Ferec’e hoca tayin edildi. Burada evlendi.
Bu sırada Berkok öldü. Ve yerine Bedredddin’in talebesi Ferec geçti. Timur’un Anadolu seferi yıllarına rastlayan bu dönemde Bedreddin şiddetli bir bunalıma tutuldu. Tarihçi ve ilahiyatçılara göre Bedreddin, <<cezbe-i ilahiye>> tutulmuştur. Israrlar üzerine Hüseyin Ahlati’nin hangahına iltica etmeden bir gün önce, bütün kitaplarını Nil’e atarak imha etti ve kendisini böylece tasavvufa terketti. (1401/1402) Bedreddin, bu ortamda rahat bulamadı. Ahlati’nin tahsisi ile Doğu Anadolu seyahatine çıktı. Bu sırada, Osmanlı Devleti Timur istilası ile yıkılmıştı. Bedreddin’in torunu Hafız Halil’e göre istila ordusuyla birlikte Anadolu’yu terkeden Anadolu Türklerini görünce üzerlerine atılarak vatanlarını terketmeyerek geri dönmeleri hususunda ısrar edecek kadar memleket sever, manen hasta bir bilgindi. Timur Tebriz’deyken çevresindeki ulemanın çare bulamadıkları hukuki (şer’i) bir mesele, fikrine başvurulan Bedreddin tarafından kolayca halledilince Timurlenk’in iltifatına nail oldu.
Timur’un Semerkand’ta davetini kabul etmeyerek, Mısır’a kaçtı. Ahlati’nin ölümüyle, ölmeden önceki ısrarı üzerine onun yerine geçti. Ancak altı ay kadar bu postta kalan Bedreddin, eşi ve çocuklarıyla birlikte Anadolu’ya döndü. Halep, Kudüs, Konya, Tire, İzmir ve Sakız adası üzerinden Kütahya ve Gelibolu yoluyla Edirne’ye gelirken Timur istilasının ve Osmanlı kardeş kavgasının Anadolu’da meydana getirdiği maddi ve manevi tahribatı yakından gördü.
(1404/1405) 5 yıl kadar seyahat ve ders vermekle vakit geçiren Bedreddin, Musa Çelebi’nin teklifini kabul ederek Kazasker oldu (1410-1413). Bu görev sırasında adli mekanizmayı ıslah maksadıyla Camiü’l fusuleyn‘i yazdı. Musa Çelebi’yi bertaraf ederek, Osmanlı kardeş kavgası devrini kapayan Çelebi Mehmet, Bedreddin’i bir miktar maaş ile İznik’te ikamete memur etti. Bedreddin Teshil adlı eserini burada bitirdi(1415). Bu eserini Çelebi Mehmed’e göndererek hacca gitmek için müsade istedi ise de kendisine cevap verilmedi. Bunun üzerine, üç yıldır kalmakta bulunduğu İznik’ten ailesini bırakarak firar etti.
İsfendiyar beyliği üzerinden Rümeli’ye geçti. Rumeli’de Varidat’ının konusunu teşkil edecek olan dersleri verdi. Bu sırada, Kazaskerliği sırasında kethudası olan Börklüce Mustafa’nın İzmir havalisinde Karaburun denilen dağlık mıntıkada peygamberlik iddiasıyla isyanını Bedreddin’e bağlayan düşmanları, padişahlık iddiasıyla huruc ettiğini ileri sürerek asılmasına sebeb oldular. Serez’de padişahın huzuruna getirildiğinde Çelebi Mehmed bir ilim heyeti kurdurdu. Bu heyetin verdiği ve Mevlana Haydar Acemi tarafından açıklanan <<kanı helal, malı haram >> fetvasınca asıldı (1420). Bedreddin, sorgusu sırasında söyleyecek söz bulamadı ve kendi idam fetvasını kabul etti. Kemikleri Serez’den İstanbul’a getirildi (1924) ve Sultan Mahmud türbesine nakledildi (1961).
Bedreddin Mahmud’un görüşleri bazı noktalardan İslam prensiplerine aykırı düşer. Bu fikirleriyle Türklerden çok Yahudi ve Hıristyanları çevresinde toplamıştır. Böylece, Bedreddin taraftarlarının Osmanlı Devletine karşı hareketleri daha çok bu gayri müslim gruplarca yürütülmüştür.
38 kadar eseri olan Bedreddin Mahmud’un başlıca eserleri Camiü’l fusuleyn (Hanefi fıkhı esas alınarak hazırlanmış olup ve medeni kanun mahiyetinde olan bu eser, Osmanlı adli sistemi içinde uzun süre müracat kitabı olarak kullanıldı, bs.Mısır 1883), Letaifü’l işarat (hukuki bir eser), Teshil (Letaifü’l işarat’ın tefsiri), Varidat (İznik’te sürgündeyken hazırladığı iddia edilen bu eser, Rumelide verdiği derslerden müteşekkildir). Tasavufftan ziyade hukuk felsefesi konusu ağırlıktadır, bs. 1970) Füsüsü’l hikem haşiyesi (tasavvufi), Meserretü’l-kulub (tasavvufi), Uküdü’l-cevahir (gramer kitabı).
Şeyh Bedreddin, bazı XX.a. Marksist eğilimli şair ve yazarları aktüel kılındı. Hayatı yer yer çarpıtılarak ütopik devir komünistleri arasında sayıldı. N. Hikmet (Ran)’in, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedereddin destanı (1936), Orhan Asena’nın Simavnalı Bedreddin adlı oyunu (oyn. 1970), E.Toy’un Azap Ortakları adlı romanı (2 c. 1973) ve H. Yavuz’un Bedreddin üzerine şiirler‘i (1975) bu eserler arasındadır.(-> K.)
Türk Dili Ve Edebiyatı Ansiklopedisi- Dergah Yayınları
Şeyh Bedreddin
Şeyh Bedreddin İslam mistisizminin (tasavvuf) Vahdet-i Vücud okuluna mensup ünlü mutasavvıf, filozof ve kazasker. Özellikle 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu Fetret Devri sırasında desteklediği Musa Çelebi’ye verdiği destek ve modern sosyalizm uygulamalarını çağrıştıran yönetim usülleriyle bilinmektedir.
Hayatı
Hayatı hakkında bilinenler büyük oranda torunu Hafız Halil’in yazdığı Menakıbname’ye dayanır.
Günümüzde Yunanistan topraklarında bulunan Simavna kasabasında doğmuştur. Kesin doğum tarihi bilinmemekle beraber çeşitli kaynaklarda 1358, 1359 veya 1365 olarak verilir. Menakıbname’ye göre babası Endülüs’ten İslam Uleması diye gelmiş kendisini ustaca Müslüman Türk olarak kabul ettirmiştir. Daha sonra Simavna kadısı olur. Annesi Rum asıllı bir Hıristiyan iken Müslüman olan Melek Hatun’dur. Edirne’nin Osmanlılar tarafından alınmasından sonra ailesi ile buraya yerleşir.
Şeyh Bedreddin eğitimine Edirne’de babasının yanında başlar. Hocası Molla Yusuf sayesinde fıkıh ilmiyle tanışır. Hocası ölünce Bursa’ya gider, astronomi ve matematik alanlarında büyük şöhret kazanan Koca Efendi diye de bilinen Bursa Kadısı Şeyh Mahmud’den ders alır. Daha sonra Konya’da Feyzullah’tan mantık ve astronomi dersleri alır. Daha sonra dönemin İslam dünyasının ilim merkezi olan Kahire’ye gider.
Menakıbname’ye göre 8 Aralık 1382 tarihinde Kahire’ye varır. Burada Memluk Sultanı Berkuk’un dostu ve danışmanı olan dönemin ünlü alimlerinden Ekmeleddin el-Bayburti’nin öğrencisi olur. Sultan Berkuk Bedreddin’i oğlu Ferec’in özel hocalığına tayin eder.
Sultan Berkuk’un sarayında geçirdiği üç yıl zarfında Hüseyin Ahlati ile tanışır ve düşüncelerinden etkilenir. Berkuk Bedreddin ve Ahlati’ye birer Habeş cariye sunar. Menakıbname’nin yazarı Hafız Halil’in babası İsmail’i bu cariyelerden biri olan Cazibe doğurur. Diğer cariye Mariye (Meryem) ise Ahlati’nin öğretisini özümsemiştir. Bedreddin, Mariye ile yaptığı konuşmalarda kendisini gülün dikeni gibi gördüğünü söyler: “Anı gül gördi vü kendüni diken”. Ahlati Bedreddin’in tasavvuf yolunda yol göstericisi olur.
Hüseyin Ahlati bir süre sonra Bedreddin’i Tebriz’e yollar. Burada Anadolu seferinden dönen Timur’la karşılaşan Bedreddin, ilmiyle Timur’u ve maiyetini etkiler. Timur kendisiyle beraber gelmesini istese de Bedreddin bunu kabul etmez ve Kahire’ye döner.
Ahlati ölümünden hemen önce Bedreddin’i halifesi ilan eder. Ancak müritlerinin bazıları buna tepki gösterir. Bedreddin altı ay sonra Mısır’ı terk eder. Menakıbname bu ayrılışın sebebini Rumeli’ye dönme arzusu olarak gösterse de, müritlerin muhalefeti ve Mısır’ın içinde bulunduğu siyasi karmaşa da bu kararın sebeplerinden olabilir.
Şeyh Bedreddin önce Halep’e sonra Karaman ve Germiyan Beyliklerinin topraklarına gider. Gittiği yerlerde tanınmaktadır. Buradan Menderes Vadisi boyunca ilerleyerek Aydın’a gelir. Menakıbname’ye göre, yolu üzerindeki Nizar köyünde en önemli müritlerinden Börklüce Mustafa ile tanışır. Daha sonra Tire üzerinden İzmir’e geçer. Menakıbname’de İzmir’den, Hıristiyan nüfuslu Ceneviz hakimiyetindeki Sakız Adası’na geçtiği anlatılır.
Kütahya ve Domaniç üzerinden Bursa’ya yaptığı yolculuğu sırasında Sürme köyünde diğer önemli müridi Torlak Kemal ile tanışır. Gelibolu üzerinden Trakya’ya geçer ve Edirne’ye ulaşır. Kahire’den Edirne’ye kadar gittiği her yerde müritler toplamıştır. Birkaç ay sonra Bursa ve Aydın’a tekrar gider, sonrasında yedi yıl Edirne’de kalır.
Bu sırada Osmanlı Devleti Fetret Devri’ndedir. Şeyh Bedreddin Musa Çelebi’nin kazaskeri olma teklifini kabul eder ve iki yıl Edirne’de kazaskerlik yaparak geniş çevrelerle temas kurar. Bir ihanetinden ya da suçundan dolayı ailece İznik’e sürülmüştür. Sürgün olduğu sırada eski müridleri Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ayrı ayrı yerlerde (Aydın ve Manisa) Mehmet Çelebi’ye karşı ayaklanma hazırlamıştır. Şeyh Bedrettin üç ayrı yerde birden müridleriyle birlikte ayaklanma çıkartmıştır. Börklüce Mustafa, Karaburun’da Beyazıd Paşa’yla çarpışırken öldürülür ve isyan bastırılır. Torlak Kemal de Manisa’da yakalanır ve burada asılarak idam edilir. Sultan Mehmet isyanların başındaki kişi olarak gördüğü Şeyh Bedreddin’i Edirne’ye varamadan ele geçirir. Kendi fetvasıyla idam edilir. Serez çarşısında üryan olarak asılır ve burada defnedilir. Ölüm tarihi çeşitli kaynaklarda 1416 veya 1420 olarak verilir. 1961’de kemikleri, Divanyolu’ndaki II. Mahmut Türbesi haziresine defnedilmiştir.
İsyan
Kazaskerliği sırasında kethüda olarak yanına aldığı Börklüce Mustafa, Bedreddin’in sürgüne gitmesiyle beraber Aydın’a döner. Burada Osmanlı idaresinden memnun olmayan köylüleri ve yoksul dervişleri etrafına toplayarak isyan eder. İsyanın merkezi Karaburun Yarımadası’dır. İsyancıların sayısını Bizanslı tarihçi Dukas 6.000, Osmanlı tarihçilerinden Şükrullah bin Şehabettin 4.000, İdris-i Bitlisi ise 10.000 olarak verir. İsyanı bastırmak üzere harekete geçen Saruhan Beyinin ordusu bozguna uğrar. Bunun üzerine Sultan Mehmet (I. Mehmet Çelebi veya I. Mehmed) oğlu Murat ile veziri Beyazıt Paşa’yı bölgeye yollar. İsyan bastırılır, isyancılar Börklüce Mustafa’nın gözü önünde kılıçtan geçirilir. Börklüce Mustafa ise bir deve üzerinde çarmıha gerilerek öldürülür ve şehirde gezdirilir.
Börklüce isyanıyla muhtemelen aynı zamanlarda, Manisa civarında Torlak Kemal liderliğinde bir isyan daha patlar. Daha küçük olan bu isyan da şiddetle bastırılır ve isyancılar öldürülür.
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal isyanlarının Bedreddin’in onayıyla gerçekleşip gerçekleşmediği belirsizdir. Ancak bu kişilerin Bedreddin’in müritleri olduğu konusunda tüm kaynaklar hemfikirdir.
Bu sırada Sinop üzerinden Eflak’a giden Bedreddin’in Edirne’ye dönüş yolculuğunda, Osmanlı otoritesinin çok güçlü olmadığı Balkan topraklarında kaynaşmalar başlar. Osmanlı tarihçileri Bedreddin’in düzenli bir isyan örgütlediğini yazarlar. Menakıbname ise Bedreddin’in tek amacının yeni yazmış olduğu Nurü’l-kulub adlı eserini sultana sunmak olduğunu yazar. Osmanlı ordusu bu isyanı da şiddetle bastırır ve Bedreddin ölüme mahkûm olur.
Mutasavvıflığı
İslam mistisizminin Vahdet-i Vücud okuluna mensup diğer mutasavvıfların etrafındaki tartışmaların bir benzeri Şeyh Bedreddin için de yapılmıştır. Kimileri kendisini bâtıl (içsel-sezgisel veya mana yönü ) kimileri de büyük bir sûfi olarak görmüş hatta eseri Varidat’a şerhler yazmışlardır. Mutasavvıflardan Sofyalı Bâlî Efendi, Aziz Mahmud Efendi ilk görüşe sahip olanlardır. Ancak mutasavvıf ve şair Niyazi Mısri ve son devrin Melami şeyhlerinden Seyyid Muhammed Nur ikinciler arasında yer almışlardır.
Yapıtları
Ölümünden sonra eserlerinin birçoğu gizlenmiş veya kaybolmuştur. Menakıbnameye göre 48, başka kaynaklara göre 38 yapıtı vardır. Bazı yapıtlarının adı bilinmekle beraber günümüze ulaşmamıştır. En iyi incelenmiş yapıtı Varidat’tır.
* Varidat
* Cami’ü’l-fusuleyn
* Letai’fü’l-işarât
* et-Teshil
* Meserretü’l-kulûb
* Unkudü’l-cevahir
* Çerağu’l-fütuh
* Nurü’l-kulub
Vikipedi
Şeyh Bedreddin kimdir? Bir alevî şeyhi mi yoksa ilk komünist midir? İslâm’a aykırı görüşleri bulunan “Varidat” adlı eserin müellifi olduğu doğru mudur?
Yazar: Sorularla İslamiyet, 27-9-2010
Şeyh Bedreddin meselesi, Osmanlı tarihi açısından tam bir bilmecedir. Üzerinde çok söz söylenmiştir. Bir kısım peşin hükümlü tarihçiler Şeyh Bedreddin’i, Osmanlı döneminin cumhuriyetçisi ve ihtilalcisi diye başlarına tac etmişlerdir.
Komünizmin revaçta olduğu günlerde, “Kadın hariç her şey ortaktır.” dediğini iddia ederek, tarihin ilk Türk komünisti diye Nazım Hikmet’e manzum medhiye bile yazdırmışlardır.
Alevî grup ise, Osmanlı Devleti’ne isyan eden Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in haline bakarak onu bir Alevî Dedesi olarak görmüşlerdir; hatta kendilerine rehber edinenleri bile çıkmıştır.
Bunun yanında, Osmanlı tarihçilerinin mühim bir kısmı, başlangıçta Şeyh Bedreddin’in büyük bir İslâm âlimi ve hukukçusu olduğunu, ancak sonradan şeyhlikden şahlığa heveslendiğini ve devlete isyan ettiği için idam edildiğini ifade etmişlerdir.
Bazı samimi araştırmacılar ise, Şeyh Bedreddin’in başından beri Bâtınî fikirlere sahip bir ehl-i dalâlet olduğunu hükme bağlamışlardır. Acaba hangisi doğrudur?
Kanaatimize göre ifrat da tefrit de doğru değildir. Meseleyi olduğu gibi yansıtmaya çalışmak en güzelidir. Bu sebeple Şeyh Bedreddin’i yakından tanımak en doğrusudur.
Hayatı hakkında en geniş bilgiyi torunu Halil tarafından Menâkıb-ı Şeyh Bedreddin adıyla kaleme alınan eserden öğreniyoruz. Şeyh Bedreddin hakkında şunları biliyoruz:
Asıl adı Mahmûd olan bu zatın babası İsrail, bir Osmanlı emiri, bir gazi ve de 1361’de Edirne fethedildikten sonra ele geçirilen Dimetoka’ya bağlı Simavna veya Samavna denilen beldenin de ilk kadısıdır. Burada kadılık yaparken oğlu Mahmûd dünyaya gelmiş ve adına İbn-i Kâdî Simavna veya Simavna Kadısı oğlu denmiştir. Bunun Kütahya Simav ile ilgisi yoktur. Tahsilini Kadi-zâde-i Rumî ile birlikte onun babasının yanında yapan ve sonra da Kahire’ye giderek başta Seyyid Şerif Cürcânî olmak üzere büyük âlimlerden ders okuyan Mahmûd, Kahire’de inzivada olan Hüseyin-i Ahlâtî’den tasavvuf dersi almış ve Timur’un huzurunda yapılan ilmî tartışmada İslâmî ilimlere olan vukufunu ispatlamıştır. Bu arada Tebriz ve ilim merkezi Kazvin’e uğrayan Şeyh, orada bazı nakillere göre Bâtınîlik fikirlerinin etkisinde az da olsa kalmıştır. 1397 yılında şeyhi Hüseyin Ahlâtî’nin vefatı üzerine onun yerine geçen Şeyh Bedreddin, daha sonra Anadolu’ya gelmiş ve nihayet özellikle İslâm Hukuku konusundaki uzmanlığından dolayı Sultân Musa’nın Kazaskerliğine tayin edilmiştir.
Sultân Musa tasfiye edilince Şeyh Bedreddin çoluk çocuğuyla birlikte, 1000 akçe maaşla İznik’e getirilmiş ve gereken saygı gösterilmekle beraber, göz hapsinde tutulmuştur. Daha evvel anlattığımız gibi, Börklüce Mustafa denilen ve Dede Sultân diye de bilinen alevi dedesinin isyanı, bunu Torlak Kemal denilen bir Yahudi dönmesinin takip etmesi ve Şeyh Bedreddin’in de bunlarla olan irtibatı, Şeyh’in gizli bir şekilde Rumeli’ye geçmesine, Eflak Beyine sığınmasına ve neticede ortaya çıkan bu Alevî isyanının reisi gibi görünmesine yol açmıştır.
Önemle ifade edelim ki, Şeyh Bedreddin aslında alevi falan değildir. Bunun en büyük delili, hem neslinin ortada oluşu ve hem de telif ettiği eserleridir. Bunun tek istisnası “Varidat” adlı eseridir ki, bunun gerçekten onun tarafından yazılıp yazılmadığı da tartışmalıdır. Gerçek olan Şeyh’in şahlığa heveslenmesi, fesad grubunun içinde yer alması ve de Sultân Mehmed’e isyan edenlerin manevi reisi durumuna düşmesidir.
Şeyh Bedreddin’in eserlerine baktığımızda, İslâm Hukukuna dair “Letâif ül-İşârât” başta gelir. İznik’te göz hapsinde iken kaleme aldığı bu eser, Hanefi mezhebi ile alakalı mükemmel bir mukayeseli hukuk kitabıdır. Bunu “Câmi’ul-Fusûleyn” adlı Üstrûşenî ve İmâdî isimli büyük Hanefi hukukçularının kaleme aldığı Fusûl isimli hukuk eserlerini birleştirerek ve asrın meselelerini de ilave ederek telif ettiği mükemmel bir hukuk kitabı takip eder. Bu zikredilenler ve edilmeyenler, tamamen Sünnî ve Hanefî esaslarına göre kaleme alınmış eserlerdir. Bunlarda Bâtınîlik, Alevîlik veya materyalist bir vahdet’ül-mevcudculukla alakalı tek bir cümle yoktur.
Geriye “Varidat” adlı ona isnad edilen tasavvufa dair bir eser kalmaktadır. Bu kitabın ona ait olmadığı ve hatta onu isyan için kullanan bazı bozuk fikirli insanlar tarafından uydurulduğu, ileri sürülen iddialar arasındadır. Ancak bu kitaba baktığımızda, Şeyh Bedreddin’in öteki eserlerinin tam tersine, İslâm’ın temel esaslarına ters düşen ve insanı tamamen dinden çıkarabilecek hususlar bulunmaktadır.
Bu eserin bazı yerlerinde Allah’dan ve O’nun peygamberlerinden bahsederken, bazı yerlerde vahdet’ül-vücud’dan ziyâde vahdet’ül-mevcud nazariyesiyle tam bir materyalist gibi hareket ettiği görülmektedir.
Alemin ezeli ve ebedi olduğu ileri sürülen aynı eserde, kıyamet inkâr edilmekte ve buna bağlı olarak haşr-i cismânî denilen haşir redd olunmaktadır. Cennet ve cehennemin de inkâr edildiği eserde, melek, cin ve şeytanla alakalı İslâm’ın esasları da tamamen saptırılmaktadır. Eğer bu eser, Şeyh Bedreddin’e ait ise, İslâmiyetin telkin ettiği şekliyle Allah, Peygamber ve ahiret inancı olmayan, eskilerin tabiriyle kadınlar dışında her şeyin insanlar arasında ortak olduğuna inanan İbâhiyye mezhebinin mensubu bulunan bir zındık ve mülhid karşımızda demektir.
Acaba Şeyh Bedreddin bu mudur? Bu soruya hemen “evet” diye cevap vermek çok zordur. Zira hapisteyken yani idamından bir kaç sene önce kaleme aldığı İslâm Hukuku eserinde tam bir Ehl-i sünnet gibi İslâm’ın esaslarını anlatan bir âlimin bir iki sene içinde bu hale gelmiş olması akla zor gelmektedir. Nitekim Sa’deddin Taftazânî’nin talebesi olan Mevlânâ Haydar Herevî, ilim meclisinde Şeyh Bedreddin ile tartışmış, Kur’ân, sünnet ve diğer kaynaklara dayanarak Şeyh’i ilzam etmiş ve bizzat Şeyh Bedreddin’in kendi suçunun cezasını ikrar ettikten sonra ıslâh-ı âlem ve hıfz-ı nizâm-ı Beniâdem için idamına fetva vermiştir. Çoğu Osmanlı tarihçilerinin kanaati de bu yöndedir.
O halde karşımızda bir kaç tane Şeyh Bedreddin vardır:
Birincisi, Sünnî-Hanefi İslâm Hukukçusu ve eserleri âlimlerce asırlarca ders kitabı olarak okutulan ve Musa Çelebi’nin Kazaskeri olan Şeyh Bedreddin’dir.
İkincisi, İslâm’ın temel esaslarını reddeden, Simavîler diye bilinen müritleri namaz ve oruç gibi İslâm’ın hükümlerinden habersiz bulunan ve en önemlisi de vahdet’ül-mevcudcu yani neredeyse panteist ve inkarcı bir Şeyh Bedreddin’dir.
Üçüncüsü, kerametleri olan veli ve mutasavvıf bir Şeyh Bedreddin’dir.
Dördüncüsü ise, toplumda karışıklık çıkaranların rehberi olan, bu vesileyle aslında Alevî olmadığı halde Anadolu’da isyan eden Alevî grupların mercii haline gelen ve şeyhliği şahlığa değiştirmek isteyen ihtilâlci Şeyh Bedreddin’dir.
Osmanlı kaynaklarından ve Ebüssuud’un fetvasından anladığımız, Şeyh Bedreddin’e ait gibi görünen bu şahsiyetlerden birincisi ve dördüncüsünün birleştirilerek kabul edilmesi şeklindedir. Yani Şeyh Bedreddin, büyük bir İslâm âlimidir; alevî değildir; Kazvin’de Bâtınîlikden etkilenmiş olması kuvvetle muhtemeldir; Osmanlının kargaşa döneminde tahriklere aldanmış ve isyancı Alevîlerin ve hatta Alevîlerin de kabul edemeyeceği vahdet’ül-mevcudcu bir dalalet grubunun dairesine girmiş ve neticede kamu düzeni gereği isyanı sebebiyle idama mahkum edilmiştir; Vâridât’ın böyle bir âlimin eseri olmasını akıl kabul etmemektedir. Ebüssuud’un sorulan bir soruya verdiği cevapta “Anın müridlerinden olan kâfirlerdir’ demek lâzımdır; Sâir kefere gibi adın anmayub la’net etmeyüb kendi halinde olan Müslüman kâfir olmaz” demesi çok manidardır. Herevî’nin idam fetvasında, ısrarla “insanları bilerek dalâlete sevk edenlerden olduğunu isbat etmesi” de önemlidir.
Fakat, Âli ve benzeri tarihçiler, Bedreddin’in büyük bir âlim olduğunu, devlete isyanının çevresinin planlarına ve yapılan isnadlara dayandığını açıkça ifade etmekte ve Şeyh Bedreddin’i övmektedirler.
(bk. Ali, Künh’ül-Ahbâr, c. V, sh. 142-144; Lütfi Paşa, Tevârîh-i Âl-i Osman, sh. 73-74; Solakzâde, sh. 134-136; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 99-106; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 360-367; Bozkurt, Mahmûd Esat, Inkılâb Tarihi, İstanbul 1997, sh. 104-106; Mecdî Efendi, Hadâık, c. I, sh. 71-73; Ayrıntılı bilgi için bkz. Ocak, Ahmed Ya’şâr, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15. -17. Yüzyıllar), İstanbul 1998, sh. 136-202; Kâtip Çelebi, Keşf’üz-Zunûn, (neşr. Yaltkaya, Şerafettin- Bilge, Kilisli Rıfat), İstanbul 1971, c. I, 566, c. II, 1551; Yılmaz, Ömer Faruk, Belgelerle Osmanlı Tarihi I-II, İstanbul 1998, c. I, sh. 185-188; Uyanık, Mevlüt, “Osmanlı Düşünce Tarihinde Toplumsal Bir Muhalefet Olarak Şeyh Bedreddin ve Haraketinin Tahlili”, Belleten, c. LV, sayı 212-214(1991), sh. 341-349.)
(bk. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı, İstanbul, 2000, s. 65-67)
ŞEYH BEDREDDÎN
Osmanlı Devletinin idâresini ele geçirmek isteyen bâtınî lideri. Dedesi Abdülazîz, Sultan Birinci Murâd Hanın ilk zamanlarında Dimetoka’da ölmüş, babası İsrâil ise, Dimetoka’daki Bizans kumandanının kızıyla evlenerek Samavna Kalesine kâdı tâyin edilmişti. Bu evlilikten 1368 senesinde Şeyh Bedreddîn doğdu. Simavne Kâdısı oğlu diye biliniyorsa da sonradan yakıştırma sûretiyle yanlışlıkla Kütahya’nın Simav kasabasına nisbet edilerek Bedreddîn Simavî denildi.
Şeyh Bedreddîn küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. İlmini arttırmak için önce Bursa, sonra Konya ve Kâhire’ye gitti. Kâhire’de büyük âlim Seyyid Şerîf Cürcânî ve Aydınlı Hacı Paşa ile berâber Mübârekşâh Mantıkî’den din ilimleri, felsefe ve mantık okudu. Tahsilini tamamladıktan sonra Tebriz’e giderek, Tîmûr Hanın huzûrunda yapılan ilmî sohbetlere iştirak etti. Daha sonra Kazvin’e giden Şeyh Bedreddîn, burada doğru yoldan ayrılarak sapık Bâtınîlik fırkasına girdi. Dönüşünde Memlûk Sultânı MelikZâhir Berkuk’un oğlu Ferec’e hoca tâyin edildi. Bir müddet sonra Anadolu’ya dönerek Karaman, Germiyan, Aydın, Tire ve diğer bâzı Batı Anadolu şehirlerini dolaştı.
Daha sonra Edirne’ye yerleşen Şeyh Bedreddîn’in bu faaliyetleri Osmanlı Devletinin fetret devrine tesâdüf etmiştir. Edirne’de hükümdârlığını îlân eden Mûsâ Çelebi, Şeyh Bedreddîn’i kazasker tâyin ederek, bilmeden onun nüfûzunun yayılmasına yardım etti. Bundan istifâde eden Şeyh Bedreddîn, sinsi bir şekilde faaliyetlerine hız verdi. Onun asıl gâyesi devlet idâresini eline geçirmekti. Ancak Çelebi Mehmed Han, kardeşi Mûsâ Çelebi’yi yenip birliği sağlayarak devlete hâkim olunca, Şeyh Bedreddîn’i görevinden alarak, İzmit’te mecbûrî ikâmete memur etti.
İzmit’te yerleşen Şeyh Bedreddîn, Osmanoğullarının saltanatını yıkmak için, câhil halk tabakası üzerinde etkili olabilecek fikirlerini yaymak için kitaplar yazdı. Her türlü mülkiyetin kaldırılması ve toprakla malın müşterek olmasını tavsiye eden Şeyh Bedreddîn, komünizme benzeyen bir sistemi halk arasında yaymaya başladı. Aynı zamanda bâtınîlik propagandası yaparak Ehl-i sünnet akîdelerini yıkmaya çalıştı.
Şeyh Bedreddîn’in, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde halîfeleri vardı. Bunlar arasında bilhassa İzmir civârındaki Karaburun’da bulunan Börklüce Mustafa adındaki halîfesi, etrâfında binlerce taraftar topladı. Şeyh Bedreddîn hacca gitmek bahânesiyle Kastamonu’ya ve oradan da Sinop’a geçerek, bir gemiyle Kefe limanına çıktı. Daha sonra Eflak Voyvodasının yanına gitti. Eflak Voyvodası Türk hâkimiyetinden kurtulmak ümîdiyle Bedreddîn’e elinden gelen yardımı yaptı.
Böylece Rumeli’de Şeyh Bedreddîn, Karaburun’da Börklüce Mustafa, Manisa’da Börklüce’nin sağ kolu Yahûdî dönmesi Torlak Kemâl, devlete isyân bayrağını açtılar. Tuna’nın güneyine geçen Bedreddîn, ne kadar âsî varsa etrâfına toplayarak Deliorman’da kuvvetlerini arttırdı. Börklüce Mustafa’nın beş bin kişiyle İzmir sancakbeyini yenmesi üzerine isyân korkunç bir hâl aldı. Son olarak Saruhan sancak beyinin Börklüce’ye yenilmesi Çelebi Sultan Mehmed Hanı harekete geçirdi. Velîahd Şehzâde Murâdın yanına Vezîriâzam Bâyezîd Paşayı katıp Börklüce’nin üzerine gönderdi. Bâyezîd Paşa yapılan muhârebede âsîlerin pekçoğunu imhâ etti. Kalanını esir aldı. Esirlerin çoğunu, sorgulamadan sonra cezâlandırdı. Börklüce Mustafa mahkeme edildikten sonra îdâmına karar verildi ve karar yerine getirildi. Manisa civârında Torlak Kemâl ile 3000 âsî de yakalanıp öldürüldü. Anadolu’da isyânın bastırıldığını öğrenen Şeyh Bedreddîn, Deliorman’da müşkül vaziyette kaldı. Çünkü etrâfında bulunan çapulcuların büyük bir kısmı Anadolu’daki isyânın bastırıldığını duyarak kaçmışlardı. Bu sebeple Bâyezîd Paşa Rumeli’ye geçerek, Bedreddîn ve taraftarlarını Deliorman’da küçük bir çarpışmadan sonra kolaylıkla yakaladı. Kardeşi Mustafa Çelebi’ye karşı Rumeli’ye geçmiş olan Çelebi Sultan Mehmed Hanın bulunduğu Serez’e yolladı. Sultan Mehmed Han, onu Mevlânâ Haydar başkanlığındaki mahkemenin huzûruna çıkarttı.
Bedreddîn, Heratlı Mevlânâ Haydar’ın suâlleri netîcesinde suçlu ve cezâsının îdâm olduğunu bizzât kabul etti. 1420 senesinde Serez pazarında asıldı. Bu sûretle Mustafa Çelebi hâdisesi ile aynı zamanda vukû bulan ve devleti çok zor duruma sokan ayaklanma, Bâyezîd Paşanın gayret ve çalışmalarıyla ortadan kaldırıldı.
Şeyh Bedreddîn, Ehl-i sünnet akîdesini çok iyi öğrenmişti. Sonraları sapıtarak Peygamber efendimizin yolunu yıkmak için sinsi fikirleri yansıtan bir çok kitap yazdı. Bâtınî îtikâdına göre yazdığı Vâridât adlı eserinde, Cennet’i, Cehennem’i ve kıyâmette insanların dirileceğini inkâr etmektedir.
Rehber Ansiklopedisi