Abdülvahit Yahya (Rene Guunon) Kimdir, Hayatı, Eserleri, Fikirleri, Hakkında Bilgi

Abdülvâhid Yahya (1886-1951) İslâm, Hint ve Çin tasavvuf doktrinlerini entellektüel seviyede ele alan ve modern dünyayı her yönüyle tenkit eden görüşleriyle tanınan Fransız mutasavvıf ve mütefekkiri. 15 Kasım 1886’da Fransa’nın Blois şehrinde doğdu. Soy bakımından tama­men Fransız ve Katolik bir ailenin çocu­ğudur. İlk öğrenimini öğretmen olan teyzesinden gördü. Orta öğrenimini dinî bir okulda yaptı. 1902’de retorik Öğren­cisi olarak koleje başladı. 1903’te ko­lejin felsefe bölümüne girdi ve aynı yıl felsefe-edebiyat diplomasını elde etti.

ren gunon -eyh abdlvahit yahya.png 62 167 Ekim 1904’te Paris’te College Rolline matematik öğrencisi olarak yazıldı. Sağ­lık durumu el vermediği için üniversite öğrenimini bırakarak Paris’e yerleşti. Klasik öğretimin verdikleriyle tatmin ol­madığını hissederek entellektüel ufku­nu genişletmek için, o devirde rağbet­te olan “Neo-spiritualiste” doktrinleri incelemeye yöneldi. Bir arkadaşı vası­tasıyla, “Bâtın ve gizli ilimler” ile uğra­şan “Occultiste” bir cemiyetin ileri ge­lenleriyle tanıştı. Kısa zamanda ciddiyet ve titizliğiyle kendini kabul ettirdi. Daha sonra bu çevre ile ilgili mason locaları­na girdi ve kısa zamanda yüksek dere­celere ulaştı. 1908’de yapılan Spiritüalist ve Masonik Kongre’de sekreter ola­rak bulundu. Kongre’de Ecole Hermetiqve’in şefi Papus’un “İnsan ruhunun ölümden sonra tekrar dünyaya gelip bir bedene girerek tekâmül edeceğini (re-incarnation: tenasüh), böylece ölümsüz­lük (survivance) kazanmış olacağını ve bunun spiritüalizmin iki temel gerçeği olduğunu”” söylemesi üzerine sekreter­likten ayrıldı. Bu sırada

L’Eglise Gnostiqve’in ileri gelenleriyle tanışarak bu kuruluşa girdi. Adı geçen bu mason lo­caları ve “Occultiste” teşekküllerle irti­batını kestikten sonra bir başka mason locasına girdi. 1914’e kadar devam eden faaliyetlerine bu tarihten itibaren ta­mamen son verdi. 1909 yılı Kasımında bazı arkadaşlarıyla çıkarmaya başladığı La Gnose adlı dergide ilk makale­si yayımlandı. 1910’da İsveçli ressam Abdülhâdî John Gustaf Agveli, (ö. 1917) ile tanıştı. La Gnose’da iki yıl boyunca İslâm tasavvufuna dair makaleler yazdı. Ezher şeyhi, Mâlikî âlimi ve Sâzeliyye tarikatı şeyhi Abdurrahman İUîş el-Kebîr’in halifesi Abdülhâdî vasıtasıyla müs-lüman olup Şâzeliyye tarikatına inti­sap etti ve Abdülvâhid Yahya adını al­dı (1912).

Temmuz 1912’de bir Fransız’la evlen­di. Ekim 1917’de Cezayir’in Setif şeh­rindeki kolejde felsefe dersleri yanında Fransızca ve Latince de okuttu. Bu şe­hirde bulunduğu sırada Arapça’sını iler­letti. Muhtemelen bazı tasavvuf ehli kimselerle de tanıştı. Ekim 1918’de Fransa’ya döndü ve doğum yeri Blois’-daki Augustin-Thierry Koleji’ne felsefe öğretmeni oldu. Ertesi yıl öğretmen­liği bırakıp Paris’e gitti. 1920’li yıllarda Paris Üniversitesi’nde kütüphaneci ola­rak çalıştı. Bu yıllarda evinde Hindu, müslüman ve hıristiyan ziyaretçileri ka­bul ederek sohbetlerde bulundu. Bazı dostlarının evinde müslüman, Hindu, yahudi ve hıristiyan gençlerin devam ettiği toplantılara da katıldı. Bu gençle­rin kendi “Anane” ve dinleri hakkında müphem bazı bilgilerin dışında hiçbir şey bilmediklerini ve aşırı derecede Ba­tılılaşmış olduklarını gören Abdülvâhid Arapça. Sanskritçe, Latince. Yunanca, İbrânîce, İngilizce. Almanca. İtalyanca, İspanyolca, Rusça ve Lehçe bildiği için sohbetlerde onlara kendi dilleriyle hitap ediyordu.

1925-1927 yıllarında yazı kadrosuna katıldığı Le Voile d’Isis dergisinde tam bir hürriyet içinde fikirlerini ifade etme imkânına kavuştu. 1928’de karısı öldü. 1929 yılında tanıştığı, Mısırlı mühendis Hasan Ferid Dina’nın dul kalan zengin eşi Marie W. Shillito Abdülvâhid’in eser­lerine büyük ilgi göstermişti. Dina Ha­nım, Abdülvâhid’in külliyâtını ve İslâm tasavvufuyla ilgili bazı eserleri neşrede­cek bir yayınevi kurmayı düşündüğünü kendisine bildirdi. Bu düşünceyi ger­çekleştirmek için Abdülvâhid’in Mısır’­dan bazı taşavvufî eserleri getirip bun­ları tercüme etmesini kararlaştırdılar. Abdülvâhid Yahya, bu maksatla Dina Hanım ile birlikte 1930’da Mısır’a git­ti. 1931 kışında dostlarına Fransa’ya dönmekt

en vazgeçtiğini bildirdi ve Kahire’de, yeni memleketinin bütün örf ve âdetlerini benimsemiş “Şeyh Abdülvâ­hid Yahya” olarak yaşamaya başladı. Bir süre. Seyyidinâ Hüseyn Camii’nde tanıştığı Şâzelî şeyhi Selâme Râzfnin sohbetlerine devam etti. Kahire’de ge­çirdiği ilk iki yılda Symbolisme de la Croix [Paris 1931] ve Les Etats Multiples de l’Etre [Paris 1932] adlı eserleri­ni kaleme aldı. 1931 yılında el-Mcfriie dergisinde beş Arapça makalesi yayım­landı.

1934 Temmuzunda Şeyh Muhammed İbrahim’in büyük kızı Fâtıma ile evlendi. Ertesi yıl arkadaşlarına mektup yazıp Paris’teki evini boşaltmalarını, kitap ve evrakı kendisine göndermelerini iste­di. Kahire’ye yerleşen İngiliz müslüman Şeyh Ebûbekir, müslüman olup Ruhi­ye Nûreddin adını alan Lamartine’in kü­çük yeğeni Valantine de Saint-Point. Amerikalı müslüman Şeyh Abdülkâdir’le zaman zaman sohbetlerde bulundu. 1944’te Şeyh Hüseyin adlı bir İngiliz müslümanla dost oldu. Bu yıllarda ken­disini birkaç defa ziyaret eden Necmeddin Bammat (ö. 1985), “Visites â Rene Guanon” başlıklı hâtıra yazısında, onun sofrada “Ekmeği parçalarken, yeme­ğe tuz katarken bile hareketlerine bir ibadet kıymeti verdiğini” söyler. 1932-1939 yıllan arasında okuyucularıyla yo­ğun mektuplaşma sebebiyle eser yaz­ma imkânını bulamadı.

23 Kasım 1948’de Mısır tâbiiyetine geçmek için müracaat etti. Bu isteği ancak uzun teşebbüsler ve çok yüksek seviyede müdahaleler sonunda gerçek­leşebildi. 1947’de bozulan sağlık duru­mu 1950’nin son aylarında daha da kö­tüleşti. Şeyh Ebûbekir’in tanıştırdığı Dr. Katz onun her türlü laboratuvar tahlili­ni reddettiğini söyler. 7 Ocak 1951’de vefat etti. Ertesi gün vasiyeti üzerine Seyyidinâ Hüseyn Camii’nde kılınan ce­naze namazından sonra Mukattam te­pesi yakınında Derrâse Mezarlığı’na defnedildi.

Fikirleri

Abdülvâhid Yahya eserlerin­de daha çok Hindu doktrinlerini incele­mek ve terminolojisini kullanmakla be­raber, yeri geldikçe bütün dinlerden bahseder. İslâm tasavvufuna ayırdığı birkaç makale dışında İslâmiyet ve ta­savvufa pek az yer verir; ancak bazı temel mefhumları, bilhassa “Tevhid”, “Vahdet-i vücûd”, “İnsân-ı kâmil”, “Şeri­at”, “Tarikat” ve “Hakikat” gibi mef­humları sık sık kullanır. Tevhid ve vah­det-i vücûdu düşüncesinin hem hareket hem de varış noktası olarak bütün yazı­larında görmek mümkündür. Eserlerin­de çok sağlam ve mâna yüklü bir Fran­sızca kullanan Abdülvâhid Yahya, Doğu düşüncesine ait mefhumları ifade ede­bilmek için Fransızca kelimelere yeni mânalar yükleyerek  kendine  has  bir terminoloji meydana getirmiştir. Mese­lâ metaphisiqve (tasavvuf), tradition (an’ane, İslâmî mânası ile İçtimaî, hukukî yani zahir ve bâtını her yönüyle içine alan en geniş mânada din), religion (inanç, ibadet ve ahlâkı içine alan en dar mânada din, dinin en dar mânada zahiri), intelligence (kalp, gönül), intellectualita (irfan, maneviyat), intellectvel (arif), ölite (ha­vas), initiation (tasavvuf, intisap), röali-sation (seyrü sülük), indentite supreme (vahdet-i vücûd, aynü’l-cem’) gibi kelimeler bunlardan bazılarıdır.

Sanskritçe ve Arapça’yı, Hint, Cin ve İslâm tasavvufu hakkındaki bilgilerini Doğulu üstatlardan şifahî olarak öğre­nen Abdülvâhid Yahya’nın Hindu üstat­larının kim olduğuna dair bilgi yoktur. Taoizm hakkında Matgioi aracılığıyla Tong-sang Luat’tan fiilî bir bilgi edindi­ği bilinmektedir. İslâm tasavvufu ile münasebeti hakkında ise kesin bilgiler mevcuttur. Onun mensup olduğu tari­katlar Şâzeliyye ve Ekberiyye’dir.

“İslâm Tasavvufu” adlı makalesinde bütün ananevî doktrinler içinde şeriat ve hakikat farkının en açık bir şekilde İslâm’da ifade edildiğini, şeriatın her­kes için müşterek, hakikatin ise yeterli kabiliyete sahip bir havas zümresine mahsus olduğunu belirtir. Tasavvuf te­riminin Fransızca’da “Mistisizm” ile de­ğil, “İnitiation” kelimesiyle karşılanabi­leceğini söyler ve bu ikisi arasındaki fark üzerinde durur. Ona göre İslâm ta­savvufu herhangi bir dış tesirle doğma­mıştır. Hz. Peygamber’e ulaşan bir inti­sap zinciri bulunmaktadır ve tamamen İslâmrdir. İlm-i zahir ve ilm-i bâtın İs­lâm dininin birbirini tamamlayan iki yü­züdür. Tasavvuf öz itibariyle tamamen tabiat ötesi manevî bir bilgidir. Tasav­vuf ilmine bağlı ilm-i hurûf. ebced, eski kimya ve simya gibi birçok an’anevî ilim vardır. Hint ve Çin tasavvuflarıyla İslâm tasavvufu arasında temel çizgi ve fikir­ler bakımından benzerlik olmakla bera­ber her biri kendi an’anesi içinde ayrı bir bütündür.

Abdülvâhid Yahya’ya göre Doğu ile Batı arasındaki en esaslı fark, Hint ve Çin’de “An’ane”nin zahir ve bâtmıyla bir bütün olarak bilhassa bâtını temsil eden tasavvufun İslâm ülkelerinde mürşidler vasıtasıyla hâlâ canlı bir doktrin şek­linde mevcut olmasıdır. Gerçi Batılılaş­ma Doğu’nun da büyük ölçüde çehresi­ni değiştirmiş ve hâlâ değiştirmekte ise de her şeye rağmen Doğu kendi an’anesini devam ettirmektedir. Batı’da “An’ane”yi Katoliklik temsil etmekle birlikte bir tarafian zahirini asgari hudutlarına indirmiş, diğer tarafian bâtınını temsil eden teşekkül ve doktrinleri hemen he­men kaybetmiştir. Onun içindir ki Batı, rönesans ve reform ile birlikte diğer medeniyetlerden farklı, tamamen mad­dî gelişmeleri esas alan dünyevî ilim ve bilgi üzerine dayanan bir medeniyet kurmuş, ilâhî ve manevî prensiplerden uzaklaşmıştır. Batı’nın her alanda mad­deye verdiği aşırı önem ve bunun so­nucunda ortaya çıkan gelişmeler, me­deniyetini ve mensuplarını mahvolma noktasına getirmiştir. 1904-1914 yılları arasında, az veya çok gizlilik vasfı taşı­yan “Occuliste”. “Thğosophiste” ve ispirtizmacı teşekküllere girip bunları içer­den tanıma imkânını elde eden Abdül-vâhid’e göre bu sözde ruhçu ve manevi­yatçıların görüşlerine dayanarak sağ­lam bir fikir binası kurulamaz. Onların görüşleri, değişik kelimelerle ifade edi­len bir materyalizmden ibarettir.

Masonluk hakkında ilk yazılarını La France Anti-maçonmqve adlı dergide 1913-1914 yıllarında yazmış ve görüş­leri masonik çevrelerde büyük akisler uyandırmıştır. Kendisi mason olduğu halde, masonluğa karşı olan bu dergide yazı yazması, onun mevcut masonlar ve onların bu teşekkül hakkındaki kana-atleriyle bir uyuşmazlık içinde olduğu­nu göstermektedir. O Hint, Çin ve İslâm tasavvufunu yakından tanıyan ve karşı­laştırma imkânına sahip bir kimse ola­rak masonluğu bir “Meslek”e istinat eden intisabı (initiatiqve)-manevî bir “Yol” olarak görür ve masonları mensup oldukları teşekkülün ne olduğunu bil­memek ve bu teşekkülün kendilerine yüklediği manevî vazifeye sadık kalma­makla itham eder. Ona göre masonluk son iki asır içinde hıristiyan Batı an’a-nesi içinde yer alan intisâbî ve bâtını (esoteriqve) bilginin fiilen elde edilip gerçekleştirildiği bir teşekkül olma vas­fını kaybetmiştir. Pozitivist, materya­list ve her türlü modernist düşünceler­le meşgul olan büyük bir mason çoğun­luğu politik faaliyetlere dalmışlardır. Eserleri masonik çevrelerde kuvvetli bir iz bırakmakla beraber, fikirlerini benimseyen masonların kendi teşekkülleri içindeki teşebbüs ve faaliyetleri pek ba­şarılı sonuçlar vermemiştir.

Eserlerinde mevcut ve geçmiş bütün dinlerden bahseden ve modern Batı medeniyetini her yönüyle tenkit süzgecinden geçiren Abdülvâhid Yahya çeşitli din. fikir ve sanat çevrelerini derinden etkilemiştir. Fikirlerini benimseyenler Ğtudes Traditionelles dergisinde top­lanmış, Ölümünden sonra da bu dergiyi onun görüşleri doğrultusunda devam ettirmişlerdir. Titus Burckhardi (İbra­him İzzeddin), Michel (Mustafa) Valsan (ö 1974), bazı fikrî ihtilâfları olmakla beraber İsviçreli Fritjof Schuon (Şeyh îsâ), Martin Lings (Ebûbekir Sirâceddin), ve Ananda K. Coomaraywamy (ö. 1947), onun ana fikirleri çerçevesinde kıymetli İlmî yayınlar yapmışlardır. Abdülvâhid Yahya’nın modern düşünce ve sanat adamları üzerinde bıraktığı tesirler de Önemlidir. Daniel Rops, Robert Kanters, Andra Braton, Antonin Artaud, AndrĞ Gide. Jean Paulhan. Raymond Qvenau, Drieu La Rochelle. Rene” Barjavel, Louis
Pauvvels, Albert Paraz, Raymond Abellio, Jean Thamar ve daha birçokları bunlar arasında sayılabilir.

Ezher şeyhlerinden Dr. Abdülhalim Mahmud (ö. 1978), Abdülhâdrnin vefa­tından sonra cihad bayrağını Abdülvâhid’in yüklendiğini ve Ekberiyye esas­ları içinde neşriyat yaptığını ifade eder; müslümanların onu Gazzâlî ve benzer­leri gibi, gayri müslimlerin ise Eflatun ve Yeni Eflatunculuğun kurucusu gibi değerlendirdiklerini söyler.

Eserleri.

Abdülvâhid Yahya’nın eserleri İngilizce. İtalyanca, İspanyolca, Portekiz­ce. Almanca gibi Batı dillerine tercüme edilmiştir. Kitaplarında Rene Gvenon adını kullanmış, sadece Arapça yazdığı makaleler Abdülvâhid Yahya ismiyle ya­yımlanmıştır. On yedi kitap, beşi Arapça olmak üzere 350 kadar makale yazmış, makaleleri konularına göre derlenerek ölümünden sonra dokuz cilt halinde ba­sılmıştır.

1- L’Introduction Generale a L’Etude des Doctrines Hindoves 1192 ilk eseri olan bu kitabın birinci yansı Doğu din ve medeniyetlerine genel bir giriş­tir. Doğu zihniyeti ile modern Batı zih­niyeti arasındaki farkları ele alır ve “Tradition” ile “Religion” arasındaki farkı inceler.

2- Orient et Occident (l924). Bu eserinde Doğu ve Batı arasında bir yakınlaşmanın gerçekleşmesinin müm­kün bir şey olduğuna inandığını söyler. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için Batılılar’ın XVI. yüzyıldan beri modern dü­şünceyi meydana getiren çeşitli alanlar­daki ideolojileri terketmeleri gerekir. Çünkü bu ideolojiler. Doğu ile benzer vasıflara sahip olan hıristiyan an’anesi üzerine kurulmuş Batı medeniyetinin temellerini yıkmıştır. Eserin ilk bölü­münde ilerleme, bilim, hayat gibi Batılılar’ın âdeta putlaştırdıklan kavramların tenkidine yer verilmiş, ikinci bölümde ise Doğu ile Batı arasında yakınlaşma İmkânları üzerinde durulmuştur. Eser. Fahrettin Arslan tarafından Doğu ve Batı (İstanbul 1980i adıyla tercüme edil­miştir.

3- La Crise du Monde Modeme (1927). Orient et Occident’daki bazı konuları burada tekrar ele almış, ayrıca yeni bazı meseleleri incelemiştir. Kita­bında önce modern dünyayı insanlık ta­rihi içindeki yerine oturtmuş, kozmik devirler hakkındaki Hindu teorisini kı­saca açıklamıştır. Modern devrin

özel­liklerinin “Karanlık çağ” dönemiyle ayni­yet gösterdiğini tesbit ettikten sonra, modern devirde manevî karanlığın bütün dünyada hâkim olduğunu ancak her millet ve bölgenin aynı derecede bu karanlığa mâruz kalmayacağını belirtir. Yazara göre Batı dünyası ve milletleri Doğu’dan çok daha fazla zulmet ve bo­zulma içinde bulunmaktadır. Eser Türkçe’ye önce İngilizce tercümesinden Modem Dünyanın Bunalımı adıyla Nabi Avcı. daha sonra Fran­sızca aslından Mahmut Kanık tarafın­dan yine aynı adla (İstanbul 1986) ter­cüme edilmiştir.

4- Le Symbolisme dela Croix (1931). Şeyhi Abdurrahman İllîş el-Kebîr”e ithaf ettiği bu eser uzun bir olgunlaşma devresinin mahsulüdür. Her ne kadar adı dolayısıyla sadece Hı­ristiyanlık’la ilgili gibi görünüyorsa da bütün tasavvuf doktrinlerine atıflar ya­pılmış, vahdet-i vücüd, merâtib-i vücûd, cihâdı ekber ve asgar gibi İslâm tasav­vufunun konuları yeni bir üslûpla ince­lenmiştir.

5- Les Eats mulüples de Vitre (1932). Merâtib-i vücûd ve vah­det-i vücûd ile ilgili konuları ele aldığı bu kitabında üniversal metafizik mef­humların bir sentezini sergiler.

6- Aperçus sur ilnitiation (1946). Eserde teorik marifet sahasından tasavvuf! tahkik ve tahakkuk sahasına geçmek için gerekli olan vasıta ve şartlar incele­nir. Seyrü sülük, tasavvufun mahiyeti ve hususiyetleri, tasavvuff tariklerde ko­nu edilen teknik meseleler ve tasavvuff tarik ile mistik tarik arasındaki farklar yeri geldikçe açıklanır. Bu eserinde bütün, tasavvuf doktrinleri, ekollerinin esasları ve müşterek noktaları bakı­mından en geniş planda işlenmiştir.

Diğer eserleri şunlardır:

Le Theoso-phisme, Histoire d’une Pseudo-religion (1921) L’Erreur Spirile (1923); L’Homme et Son Devenir selon le Vedânta (1925); L’Esoterisme de Dante (1925); La Metaphysiqve Ohentale (1939), Le Roi du Monde (1927); Saint Bernard (1929); Autorite spihtvel et Pouvoir temporel (1929), Le Regne de la Quantite et les Signes des Temps (1945); Les Principes du Calcul infinitesimal (1946); La Grande Triade (1946). Makalelerinden  derlenen aşağıdaki eserler ölümünden sonra yayımlanmış­tır: İnitiation et Realisation spiritvelle (1952); Aperçus sur l’Esoterisme chretien (1954); Symboles fondamentaux de la Science sacree (1962): Etudes sur la Franc-Maçonnerie et le Compagn-onnage (1965): Etudes sur l’Hinduisme (1967): Formes    traditionnelles et Cycles cosmiqves (1970): Comptes Rendus (1973): Aperçus sur l’Esoter­isme islamiqve et le Taoisme (1973): Melanges (1976).

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

 

 

Daha yeni Daha eski