narsisizm.jpg 12 212 NARSİSİZM
Kendini çok fazla sevme, hayranlık duyma anlamına gelen bir terim olan narsisizm, psikanalitik literatürde anahtar niteliğindeki kavramlardan biridir. Son yıllarda daha çok bir kişilik bozukluğu tipini adlandırmak için kullanılmaktadır.
Narsisizm, klasik ´Narcissus Efsanesi´ne dayanmaktadır. Efsaneye göre Narcissus adlı genç ve yakışıklı bir erkek, bir ırmaktan su içmek için eğildiğinde sudaki kendi görüntüsüne aşık olur.
S. Freud narsisizm kavramını, hayat enerjisinin (libido) benliğin kendisine yönelmesi durumu anlamında kullanarak ona kendi teorisinde önemli bir yer vermiştir. Freud´un ilk kez 1908´de, o zamanlar ´erken bunama´ adı verilen bir şizofreni olgusunu incelerken şizofrenlerde libidonun başka nesne ve kişilerden, bireyin kendisine yöneldiğini gözlemlediği bilinir. Şizofreniklerin kendi içe dönük dünyaları içinde gerçekle bağlantısız olarak yaşamalarının nedeni, Freud´a göre budur. Freud 1914´te ise “Narsisizm Üzerine” adlı makalesini yazar ve artık kavramı yalnızca şizofreni gibi ağır psikolojik rahatsızlıklarla sınırlandırmaz. Nevrotiklerde ve hatta normallerde de narsislik libido yatırımları sözkonusudur. Psikolojik kökenli bedensel hastalıklarda, hastalık hastalığında, özellikle eşcinsellik olmak üzere cinsel sapkınlıklarda, bütün insanların rüyalarında libido kişinin kendi bedenine yatırılmaktadır. Freud, ilkel topluluk insanlarının dış dünyadaki olayları kendi düşünce süreçleriyle açıklayan animistik düşünce yapısının kökeninde de narsisizmi görür ki, bu düşünce tarzı normal insanın çocukluk evresinin olağan bir görünümüdür. Narsisizm daha sonra çocukluğun ilk evrelerindeki normal libido gelişiminin biçimi olarak adlandırılır. Doğumdan sonra diğer nesne ve kişilerle ilişki kurulana kadar, insan yavrusunun bütün dünyayı kendinin bir parçası gibi algıladığı evredeki libido biçimine ´ilkel narsisizm´ denir. Narsistik libido, çocuğun gelişimiyle birlikte başta anne olmak üzere diğer nesne ve kişilere yöneldiğinde, artık nesne libidosuna dönüşmüştür. Bir kısım narsistik libido ise bireye erişkin yaşamında benlik saygınlığı ve kendini iyi hissetme duygusu sağlamak için varlığını sürdürmeye devam eder. Ama bu normal libido gelişiminde böyledir. Eğer nesne libidosuna dönüşüm olduktan sonra kişinin başa çıkamayacağı şiddette sarsıcı olaylar olursa, libido tekrar ilk biçimine, benliğin kendisine dönüşebilir. Bu patolojik duruma ´ikincil narsisizm´ denir.
freud.jpg 43 209 Fakat daha sonra Freud´un ortaya koyduğu bu klasik psikanalitik bakış özel benlik psikologları tarafından değişikliklere uğratılmıştır. Bugün psikanalistler, bir sevgi ilişkisinde karşısındaki İnsana duyulan sevginin olgun ve sağlıklı olabilmesi için, kişinin kendisine yönelik sağlıklı narsistik yatırımları olması gerektiği kanısındadırlar. Ama abartılmış narsistik büyüklük, ya da tam tersi aşağılık duyguları kişinin sevgi ilişkilerini ve sevme kapasitelerini olumsuz yönde etkileyecektir.
Psikanalizin çocuk cinselliği ile ilgili bakışı da büyük ölçüde narsisizm teorisiyle ilgilidir. Çocukluğun ilkel narsisizm evresinde başkaları ile kendisi arasında bir ayrım olmadığından ve libido çocuğun kendi bedenine yönelik olduğundan, çocuğun haz ve doyum kaynağı da (psikanalitik teoride buna cinsellik adı verilir) kendi bedeni olacaktır. Yani çocuk cinselliği, kendine yönelik (otoerotik) bir cinselliktir.
Psikoanalizde narsisizm kavramı ayrıca sevgi nesnesinin seçimiyle ilgili olarak da Önemli bir yer tutar. Buna göre narsislik tip sevgi nesnesi seçimi, bireyin idealleştirdiği benlik hayaline benzer birini bulmak şeklinde olmalıdır. Eşcinsellerde görülen aynı cinsten sevgi nesnesi seçme tutumu, önemli bir narsisizm göstergesidir.
Psikiyatrik rahatsızlıkların yeni sınıflandırılmalarında ise narsisizm, psikoanalitik anlamlarının dışında yeni bir anlama sahip olmuştur. Bu yeni sınıflandırmada, başarılarını ve özelliklerini aşın abartan; sorunlarının kaynağı olarak bunları gören; sınırsız basan, güç, güzellik ve ideal sevgi fantazileriyle uğraşan; sürekli başkalarının dikkat ve hayranlığına ihtiyaç duyan; başkalarının kendisini farketmemesine, eleştirmemesine veya yenmesine karşı dayanamayıp şiddetli tepkiler gösteren ve bu nedenle kişiler arası ilişkilerinde sorunlar çıkan kişilerin narsistik kişilik bozukluğu gösterdiği söylenmektedir.
Erol GÖKA – SBA
NARSİSİZM
Günümüzde narsisizmi herkesin kabul edeceği bir biçimde tanımlamak çok kolay değildir. Bu konuda bir çok akademik tartışma sürmektedir. Narsisizm, kişinin kendisini beğenmesi, sevmesi, değerli, önemli hissetmesi, kendisinden memnun olması ile yakından ilişkili bir kavramdır. Özsaygı, özdeğer, benlik saygısı ya da kendilik değeri olarak tanımlanan bu duygular insanın kendi değeri ve değerliliği konusunda hissettikleridir. Doğal olarak en çok diğer insanlarla ilişkilerde ortaya çıkar.
Günlük kullanımda narsisizm çoğu zaman olumsuz çağrışımlar uyandırır. Muhtemelen bu önyargıların temelinde narsisizmin, narsisistik kişilik bozukluğu olan kişilerin özellikleri ile eş anlamlı tutulması bulunmaktadır. Narsisizm hiçbir zaman bir iltifat olarak kullanılmaz. Hatta narsisist olarak nitelenme bir yana, kendini seven ya da beğenen bir insan olarak nitelenme bile çoğu zaman bir hakaret gibi algılanır.
Psikiyatri literatüründe narsisizm, libidonun kendiliğe yatırılması olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım ruh içindeki yapıların kişinin kendisini sevmesi yönünde örgütlenmiş olduğunu ifade etmektedir. Bu ruhsal yapılar insanın kendisini, diğer insanları ve dünyayı algılayış ve değerlendiriş biçimini etkilemektedir. Kendisinden bilinçli ya da bilinçdışı beklentileri, amaçları, hedefleri insanın kendisini nasıl değerlendirdiğini belirleyen önemli ögelerdir. Beklentilerini gerçekleştiremediğini düşünen kişi en azından o an için kendisinden hoşnut olmayacaktır. İnsanın diğer insanları nasıl algıladığı da kendisi ile ilgili değerlendirmelerini etkileyebilmektedir. Örneğin karşısındakileri sürekli kendisini olumsuz değerlendirebilecek insanlar olarak gören bir kişi, en ufak eleştiride bile kendisini herkesten aşağı bir insan olarak değerlendirebilmektedir. İnsanın kendisini yargılayan, eleştiren ruhsal yapıları da kendisini değerlendirmesini etkilemektedir. Bazı insanlar kendilerini acımasız biçimde eleştirme eğilimi taşırlar, bu insanların kendilerini rahat biçimde sevmeleri çok zordur. Temel içgüdüsel gereksinimlerinin karşılanmış olup olmaması da insanın değerlilik duygusunu yakından etkiler. Bu gereksinimlerin yaşamın ilk yıllarında nasıl karşılandığı daha da önemlidir. Örneğin gereksindiği zaman doyurulmayan bir bebekte kendisini değersiz birisi olarak hissetmeye neden olan bir yapı yerleşir. Yalnız içgüdüsel gereksinimlerin değil, insanın her türlü gereksiniminin uygun biçimde karşılanması insanın kendisini değerlendirmesini olumlu yönde etkiler.
narsist.jpg 61 190 Narsisizm “özsevi”, kişinin kendisini sevmesidir. Başka bir deyişle, narsisizm, kişinin kendisi ile ilgili hissettiği değerlilik, beğeni, benzersizlik, üstünlük duygularıdır. Kişinin kendisini değerli, benzersiz, önemli, üstün, farklı bir kişi olarak hissetmesi, psikolojik doyum yaratan yaşantılardır. İnsanın kendini sevmesi bütün insanlara yabancı olmayan bir duygudur. Ancak kişiden kişiye kendini sevme biçiminin büyük farklılıklar gösterdiği günlük yaşamda kolayca fark edilebilen bir durumdur. Kendini seven bazı insanlarla (kendilerini, başkalarını, yaşamı seven kişiler) birlikte olmak istenen-aranan bir durum iken, bazıları (“burnundan kıl aldırmayan” kişiler) ile birlikte olmak itici bir durumdur. Başka bir deyişle bir uçta diğer insanlarla ilişkileri besleyen ve psikolojik bir gereksinim olarak bütün insanlarda varolan kendini sevme, diğer uçta ise diğer insanlarla ilişkileri baltalayan kendini sevme bulunmaktadır. Bir uçta normal narsisizm, diğer uçta patolojik narsisizm. Fakat narsisizmin bu iki tipini ayırt etmek çoğu zaman oldukça zordur. Sorunu karmaşıklaştıran konulardan birisi de kimi için normal olan narsisistik bir davranış, bir başkası için patolojik narsisizmin bir belirtisi olabilmektedir. Örneğin, bir ergenin ayna karşısında saçının şeklini en yakışan haline getirmek için dakikalarca kalmasının anlamı ile 30 yaşındaki bir kişinin aynı amaçla dakikalarca kalması arasında çok fark vardır. Ayırt etmeyi zorlaştıran konulardan birisi de narsisizmi besleyen bir çağda yaşıyor olmamız. Günümüzde özellikle reklamlar aracılığıyla yaratılan imajlar; insanları güzel, kusursuz, başarılı, birinci, yarışmacı olmaya itmektedir. Vücudunun görünümü günümüzde bir çok insanın önemli bir derdi. Yaşlanmak, şişmanlamak, yüzdeki kırışıklıklar bir çok insanın önemli bir korkusu. Tüketim kışkırtılıyor; mutluluğun yolunun en güzeli tüketmekten geçtiği insanların beyinlerine bir çok kez yazılıyor. Birincilik ve acımasız rekabet teşvik ediliyor. Böyle bir kültürel ortamda hangi davranışın patolojik narsisizmden kaynaklandığını ayırt etmek giderek zorlaşmaktadır.
Bununla birlikte kişilerarası ilişkilerin niteliğine bakıldığında narsisizmin patolojik boyutlarını ayırt etmek biraz daha kolay olmaktadır. Diğer insanlarla birlikteyken karşıdaki/diğeri için ne yaptığı ve ne hissettiği önemli ipuçlarıdır. Patolojik narsisizmi olan kişilerin başkalarını sevebilme yetenekleri yoktur. Karşısındaki insanın istek, gereksinim ve duyguları onlar için hiç önemli değildir. Kendisini daha değerli hissetmek için karşıdakini değersizleştirmek, onu yoksamak, onu hiç önemsememek gereksinimi içindedirler. Kendini sevebilmesi için diğer insanları aşağılama ya da küçümseme zorunluluğu duyarlar.
Normal narsisizm
Genel olarak anlaşıldığının tam tersine kişinin kendisi hakkındaki olumlu duygu ve düşünceleri (kendini sevmesi), onun başkaları ile olan ilişkilerini olumlu etkiler. Kendisiyle barışık, kendisini seven, kendisinden memnun bir kişi, başkalarını da (kuşku, haset ya da kıskançlık duymadan) sever. Bunun oluşabilmesi kişinin kendi olumlu yönlerini görmesi yanında olumsuz yönlerini de rahatsızlık duymadan kendisinin bir parçası olarak kabullenmesi gerekmektedir.
Kişinin hiçbir kuşku duymadan özdeğerine güvenmesi ve özdeğerlilik duygusunun dışarıdan beslenmeye gereksinimi bulunmaması normal narsisizmin önemli bir özelliğidir.
İnsanın kendisini sevmesi, beğenmesi ya da değerli hissetmesi çoğu zaman diğer insanlarla ilişkilerde ortaya çıkar ve onlar tarafından sevilmesi, beğenilmesi ya da değer verilmesi ile mümkün olmaktadır. Bu sevilme, beğenilme ya da değer verilme istekleri narsisistik gereksinimlerdir. Herkes için tanıdık olan bu narsisistik gereksinimler, insanın temel psikolojik gereksinimleri arasında bulunmaktadır.
Narsisistik gereksinimlerin ifade edilmesi çoğu zaman olumsuz düşünce ve duygu yaratır. Oysa narsisistik gereksinimler olarak adlandırılan bu isteklerin günlük yaşamımızı ne kadar etkilediğini görmek için çok fazla bir çaba harcamaya gerek yoktur. Neler yapılmaz bunlar için. Dakikalarca ayna karşısında kalınır, kendisine yakışanı bulmak için dükkan dükkan dolaşılır. Açık açık kabul edilmese de adam yerine konulmak, önemsenmek, değer verilmek, sevilmek beklenir.
Bu istekler ya da beklentiler gerçekleşmediğinde narsisistik incinme ortaya çıkar. Kırılma, darılma, gücenme, küsme, alınma ve geri çekilme narsisistik incinmenin göstergeleridir. Hak edildiği düşünülen bir şey verilmediği, adam yerine konulmadığı, önemsenmediği düşünüldüğünde yaşanır bu duygular. “Gereksiniminin eşi tarafından anlaşılmaması”, “iş arkadaşının günaydın demeyişi”, “bankada kuyrukta bekletilmesi”, “isteğini arkadaşının yerine getirmemesi” narsisistik incinme yaratabilen her gün karşılaştığımız basit örneklerdir.
narsisist.jpg 72 172 Patolojik narsisizm
Patolojik narsisizmi olan kişiler dıştan bakıldığında kendini herkesten farklı, üstün gören ve kendisini beğenen, seven bir insan görünümü çiziyorlarsa da bu yalnız görünümdedir. Bu kişiler daha derinlerde kendilerini değersiz hisseden kişilerdir. Büyüklenmeci tavırlarının altında yatan da tam olarak budur. Patolojik narsisizmde şişirilmiş bir büyüklenmecilik vardır. Bu büyüklenmecilik abartılı, gerçekçi olmayan, içi boş, kendine güvenden yoksun, içsel ve dışsal destekten yoksun, biraz da tümgüçlüdür. Kişi bilinçdışı olarak özdeğerinden kuşku duyduğu için şişirilmiş bir özdeğere gereksinmektedir. Bu tür özdeğerlilik duygusu dışarıdan beslenmeye gereksinim duyar. Kendisini değersiz hisseden kişi, başkalarını değersizleştirerek bundan kurtulmaya çalışır. Kendisini sevmesi, kendisini değerli hissedebilmesi için karşıdakini değersizleştirme zorunluluğu hisseder. Bu tür narsisizm kişiyi eleştiriye aşırı duyarlı hale getirir; kendi değerlilik duygularını etkileyen her türlü etkiye (eleştirilme, küçük düşme, başarısızlık) duyarlıdırlar ve bu tür etkilere öfke ve depresyon ile tepki verirler.
Kaynaklar
1.Akhtar S (1989) Narcissistic personality disorder. Descriptive features and differential diagnıosis. Psychiatr Clin North Am 12; 505-530, 1989.
2.Amerikan Psikiyatri Birliği (1994) Mental bozuklukların tanısal ve sayımsal elkitabı, dördüncü baskı (DSM-IV), Amerikan Psikiyaytri Birliği, Washington
DC 1994’den çeviren Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara 1994.
3.Doğaner İ (1996) Narsisistik kişilik bozukluğu: tarihçe, tanı ve ayırıcı tanı. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları 1: 341-351.
4.Eğrilmez A (1996) Freud ve narsisizm. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları 1: 353-360.
5.İşcan C (1995) Kendilik Ruhbilimi. Compos Mentis Yayınları, Ankara.
6.Kernberg O (1975) Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm. Çeviren M Atakay, birinci basım, 1999, metis yayınları .
7.Odağ C (1996) Örneklerle narsisizm. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları 1: 341-351.
8.Sorias S (1998) Kişilik bozuklukları. Psikiyatri Temel Kitabı’nda, C. Güleç, E. Köroğlu (ed.ler). Hekimler Yayın Birliği, Ankara
Kaynak
Kendini Tanıma Rehberi-Erol Özmen
Sistem Yayıncılık – Kıssadan Hisseler Dizisi