Nizamiye Medreseleri Nedir Tarihi, Kurucusu, Amacı, Hakkında Bilgi

nizamiye-medreseleri.jpg” width=”143 225″ align=”right” border=”0″ />

İslâm eğitim tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilen, Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk‘ün inşa ettirdiği medreseler dizisinin en mühimi ve bu açıdan belki de ilki Bağdad’da 1066-1067 tarihinde açıldı. Devlet tarafından maddî-manevî desteklenen ve sarayın himayesinde bulunan Nizamiye medreselerinin, teşkilâtlatlanma ve eğitim açısından o dönem dek var olan geleneksel özel eğitime dayalı diğer eğitim kuruluşlarından çok üstün oldukları bir gerçektir. Günümüzde yüksek öğrenim seviyesine denk olan Nizâmiye medreseleri müfredatında İslâmî ilimlerin yanısıra tıp, astronomi, matematik, felsefe ve tarih gibi ilimlere de yer alıyordu.

Nizamiye Medreselerin gelir kaynaklarını teşkil eden vakıflar, Selçuklular zamanında kurulan bu müesseselerin işlemesini sağlayan en önemli unsurlardır. Medrese vakıfları, bu dönem için büyük bir yenilik sayılmaktadır. Zaten Nizamiye medreselerinin orijinalliği de buradan ileri geliyordu. Devamlı bir gelir kaynağına sahip olan medreseler, yalnız ilmî ve idarî muhtariyete değil, aynı zamanda malî özerkliğe de sahip bulunuyorlardı. Böylece bu medreseler, yüksek eğitime tahsis edilmiş bağımsız binasıyla, medresenin emrinde yardımcı bir müessese olan kütüphanesiyle, aldıkları maaşlarla geçim kaygısından uzak olarak kendilerini mesleklerine veren öğretim üye ve yardımcılarıyla, aldıkları burs ve kaldıkları yurtlarla kendilerini ilme verme imkânını bulan öğrencileri ile yalnız o dönemde değil, hatta bugünün şartları içinde dahi ileri düzeyde ilim yapan müesseseler sayılabilirler (Nâci Ma’rûf, Ulemâu’n Nizâmiyât ve Medârisu’l-Maşrıkil İslâmî, Bağdat 1973, s. 12-13).

Nizamiye medreselerinin kuruluşundan önce de İslâm dünyasında, eğitim ve öğretim faaliyetleri devam ediyordu. Ancak bu faaliyetler, hem belirli ve özel bir yerde yapılmıyor ve bir yüksek okul ortamından uzaktı: Eğitimler mescit, küttâb ve bilginlerin evleri, kitapçı dükkânları vs. gibi değişik ve farklı yerlerde oluyordu. Bu açıdan İslâm dünyasındaki eğitim ve öğretim faaliyetlerini Nizamiye medreseleri öncesi ve sonrası dönemi olmak üzere iki evreye ayırmak gerekir.

Selçukluların 26 Nisan 1055’de  Irak’ı fethetip, Bağdad’a girişleri, Sünni’lerin, Şiîlere galibiyetinin başlangıcı olarak kabul edilir. Çünkü bu tarihten sonra bölgede, Şiîliği yaymak için Fatımîlerin (909-1171) ve Büveyhîlerin (932-1062) faaliyetleri sonlanacaktı. Selçuklular, bu İslam dışı kabul ettikleri faaliyetlere karşı, bir karşı faaliyete girişmekten başka çare olmadığını anladılar. Gerçekten, Fatımîler tarafından Mısır’ın İskenderiye, Halep, Kudüs, Trablusşam gibi şehirlerinde kurulan “Dâru’l-ilm” adı verilen müesseseler zaman geçtikçe Şiî-Bâtınî propaganda merkezi haline dönüştü.

Bu müesselerde öğrenim gören Şiî-Bâtınî dai-propagandistler, Mutezile kelâmı ve Yunan felsefesinden istifade ile Sünnî inanca aykırı faaliyete başladılar. İşte bu nedenle, İslam dünyasının doğusunda, camilerin dışında öğretim yapmak, öğrencinin maddî sıkıntıya düşmeden barındırmak ve Şiî dailerinin (propagandist) propagandasına karşı halka gerçek bilgiyi vermek maksadıyla sonradan kurucusu Nizam’ül-mülk‘ün adıyla anılacak medrese adı ile bilinen müesseseler kuruldu. Bu müesseselerde halka gerçek din ve prensipleri öğretilecek, doğru ile yanlış arasındaki fark anlatılacaktı. Bu hedef gözönünde bulundurularak bir müessesenin kurulması düşünülüyordu. Nihayet, Sultan Alparslan ve oğlu Melikşah’a vezirlik yapmış bulunan Nizam’ül-mülk’ün gayreti sonuç verdi. Zekeriya Kazvinî’ye göre bir gün Alparslan, Nizam’ül-mülk ile Nişabur’da, caminin kapısında üstü başı perişan gençleri görünce, bunların kim olduklarını ve niçin bu durumda bulunduklarını sormuş. Vezir de ona “bunlar, dünya zevki bulunmayan ilim tâlibleridir” cevabını vermiş. Bunun üzerine sultan, bunlara bir yurt inşa edilmesini ve maaş bağlanmasını emretmiş. Bu bilgilere göre ilk Nizâmiye medresesi, Nişabur’da inşa edilmiştir. Bununla beraber Nizamiyelerin en ünlüsü, eğitim ve öğretim kadrosu ile birlikte, diğer çalışanlara da vakıflar vasıtasiyle meccanî tahsil ve geçim sağlayan ilk teşkilâtlı medresesi, Alparslan zamanında kurulmuştu. 1064 yılında Dicle kenarında temeli atılıp inşasına başlanan ve 100 bin dinar harcanarak, iki sene sonra tamamlanan medresede tedrisata başlandı. Bu medresenin müderrisliğine Ebu İshak Şirazî el-Firuzâbâdî getirildi (Nâci Maruf, a.g.e., s. 19; Fethiye Nebravî, Târih en-Nuzum vel-Hadara el-İslâmiyye, Kahire 1981, s. 209). Yine İmam-ı Gazali‘de 1091-1095 yılları arasında aynı medrese de baş müderrislik (rektör) yapmıştır.

İslâm dünyasında, Nizam’ül-mülk‘ün açtığı medreselerden önce de medrese adı ile devamlılığı olmayan bazı kurumlar açıldıysa da bunlar hep kısa ömürlü olan özel medreselerdi. Nizamiye medreseleri/üniversiteleri’nin devletin kontrol ve himayesi altında faaliyet gösteren resmî ve düzenli öğretim kurumlarının açılmasıyla medrese için yeni bir gelişme devrinin başlangıcı olmuştur. Bu yüzden olsa gerek ki, İslâm dünyasında ilk defa medreselerin Nizam’ül-mülk ve dolayısıyle Selçuklular tarafından kurulduğu görüşü kabul bulmuştur. Gerçekten, medreselerin geniş anlamda devlet eliyle kurulması, öğrenim masraflarının devlete ait olması ve medrese teşkilâtının en küçük ayrıntılarına kadar tesbiti, Selçukluların eseridir. Selçuklular, kurdukları medreseleri, hem ilmin gelişmesini sağlamak, hem ilmiye mensuplarına maaş bağlayarak onları devletin yanında tutmak, hem de Fatımîlerin Şiîlik propagandalarıyla diğer Rafızî akımlara karşı Sünnîliği savunmak amacıyla kurmuşlardır. Nizam’ül-mülk zamanında Bağdad’dan sonra Belh, Nişabur, İsfahan, Rey, Herat, Basra, Merv, Musul, Âmil ve Ceziretu İbnü Ömer gibi yerlerde de medreseler açıldı ((Nâci Ma’rûf, Ulemâu’n s. 12). O kadar ki, bir rivayete göre Horasan’ın her şehrinde “Nizamiye” adı ile medreseler açılmıştı. Fakat bu medreselerin bir çoğu Bağdad Nizamiyesi’nin ilk kademeleri (Mûsılâ) seviyesinde idiler. Büyük Selçuklulardan sonra medrese tesisi, tüm İslâm dünyasında gelenek haline geldi. Teşkilât ve işleyiş bakımından nizamiyeler örnek alınarak köylere varıncaya kadar her yerde medreseler açıldı. Nizamiyelerin açtığı bu yoldan sonra, Abbasî halifelerinin de kendi memleketlerinde medreseler açtıkları ve vakıflarla bunları destekledikleri bilinmektedir. Büyük Selçuklular döneminde kurulan Nizâmiye medreseleri kendilerinden sonra gelen diğer sünni devletlerin (Anadolu Selçukluları, Osmanlı) eğitim siyasetinde örnek alınarak medrese kurumu yüzyıllarca sürmüştür.

Kuruluş emri ve kurucusu:

  • Sultan Alparslan‘ın emriyle sonradan kurucusunun adı ile anılacak Nizamiye Medreselerinin kurucusu Nizam’ül-mülk‘tür.

Kuruluş amaçları:

  • Devletin sahip olduğu Sünni inanç doğrultusunda ilmin yayılması.
  • Önde gelen bilginlere maaş bağlayarak onları devletin yanında tutma.
  • Şii-Batini akım taraftarlarının, fetihlerle genişleyen Selçuklu topraklarında yaşayan halk arasında kendi inançlarını yaymak üzere yaptığı propagandayı etkisiz kılmak ve buna karşı Sünni inancı savunacak İslam alimi yetiştirmek.
  • Fakir ve yetenekli talebeleri okutup topluma kazandırmak, Devlet idaresi için memur yetiştirmek ve Devlet adamlarını eğitmektir.

Nizamiye Medreselerinin bazı özellikleri ve ilkler:

  • Mimarisi, o döneme dek varolagelen cami planının dışında okul-üniversite kampüsü örneğine yakındır.
  • Karahanlılar’ın kurduğu ve devamında Gazneliler ve Samanoğulları devletleri tarafından geliştirilmekle birlikte, medreselerin devlet ve halktanda alaka ve destek görmüş ve sonuçta yaygınlaşmış ve yüksekokul statüsüne ulaşması Nizamiyelerle olmuştur.
  • Nizamiye medreselerinde İslâmî ilimlerin, yanısıra tıp, astronomi, matematik, tarih, hukuk ve dil ve felsefe öğretimi yapılırdı.
  • Bağdat Nizamiyesinde müderrislik ve başmüderrislik yapmış olan, ünlü İslam alimi Gazali‘nin felsefeye karşı eserleri bulunmasıyla birlikte, Nizamiye medreselerinde Felsefe ve Mantık dersleri de okutulmuştur.
  • Nizamiyelerde uygulanan öğretim metodu, İslâm dünyasındaki medreselerde kullanılan geleneksel öğretim metodu haline gelmiştir.
  • Nizamiye medreselerinin etkilerinden biride Arapça’nın İslâm dünyasının ortak öğretim dili olarak yaygınlaşması ve Farsça’nın Türk medreselerinde okutulmasının öncülüğünü yapmasıdır.
  • Nizamiye medreseleriyle kurumlaşıp ve yaygınlaşmış bir uygulamada, günümüzde orta ve yüksek öğretimde uygulanan “ders geçme ve kredi sistemi”nin başlangıcını oluşturan, medreselerdeki “ders geçme sistemi”dir.
  • Nizamiyelerin kurumlaştırıp ve yaygınlaştırdığı başka bir uygulamada, günümüzde yüksek öğretim kurumlarında uygulanan burs, kredi ve yatılılık sistemidir.
  • Nizamiyelerden mezun olanlara “icazetname” (diploma) verme uygulamasının ilk örnekleri, bu medreselerde görülmektedir.
Daha yeni Daha eski