deontoloji-bentham.jpg 55 205 ÖDEV AHLÂKI
Kelime Jeremy Bentham tarafından Deontology or the Science of Morality (1834) isimli eserinde kullanılmıştır. Bentham “deontology” kelimesini kullanırken “ödev bilimi” veya “Ethik´i ödev bilimi şeklinde anlamlandırmak istemiş olmalıdır.
Yunanca “deon” (ödev) ile “Logos” (bilim) kelimelerinin birleşmesiyle oluşan “deontology” (deontologie) kelime anlamında “ödev bilimi” şeklin anlaşılsa da, kavramsal anlamda “Ethik” alanının kapsamında düşünülmelidir. Ancak “Ethik”in kapsamına giren ödev terimi bu çerçevede farklı düşünüş ve yorumların yazılmasına ortam hazırlamış olmaktadır. Bu anlamda “ödev” terimi Ödev Ahlâkı öğretisinin kapsamının belirlenmesinde, tanımlanmasında anahtar rolü oynamaktadır. Yeni “ödev” in mahiyeti, nitelik ve niceliği tartışması da çıkış kaynağını beslemektedir.
Ahlâki öznenin eylemi veya davranışları, zihin ya da akil aracılığıyla önceden mümkün olacak ve dilediğinde yapılacak bîr kısım eylemleri tasarlar. Bu eylemlerin bazıları sözkonusu özne (süje) tasarlar. Bu eylemlerin bazıları sözkonusu özne (sûje) larafından olumsuz, sözgelimi zararlı veya yararsız olarak değerlendirilir. Ne var ki bu türden eylemlerin bütünü apaçık imkan dahilinde ve zorunlu bulunamayabilir. O takdirde eylemi/eylemleri yapmak veya yapmamak isteğimizin, yani irademizin kapsamındadır. Fakat eylem mahiyeti gereği zorunlu olabilir. Böylece, akıl tarafından da tasarlanmış bir olgunluk idealinin oluşturduğu dizgeden bir bölüm bulunuyor, denebilir, işte mümkün olan ile zorunlu olan arasındaki uyuşmazlık yükümlülüğü, kısacası ödevi meydana getirir. Başka bir söyleyişle ödev idesi zihnimizde varolanı dış dünyaya yansıtmakta, orada gerçekliğe dönüştürmektedir. Bu anlamda ödev insan için yükümlü bulunulan, gerçekleşmesi istenilen tasarlanmış iyilik (hayır) tir ve insanın bizzat gerçek özüne uygun ahlâkî bir zorunluluktur.
Yapılması gereken eylem veya davranış Ödevin konusu, yani muhtemeldir ki, yazılması gerekenin dayandığı buyruğun yasasıdır. Onun için bu yasa bizi zorlamış olmasa da mutlak surette yükümlü kalmaktadır. Bu nitelikteki eylemin vicdanımızda aldığı pratik zorunluluğun niteliğine de onun formu diyebiliriz ki, iyiliği yapmak zorunluluğunu temellendirir.
musa-on-emir.jpg 32 209
Bununla birlikte Ödevin buyurma gücü, yani eylem veya davranışlarımız üzerinde egemen oluşu nereden gelmektedir Gerçekte iyilik (hayır) kavramı mantık bakımından ödev kavramını doğurmaz, öte yandan iki kavramın vicdanla bağlantısı, akıl yürütmede geçerli olan öncülün sonuca olan orantısına benzemez. Gerçekte akıl ödevin buyurma gücünü eylemlerimiz üzerinde onaylasa da, bu etkinlik akıldan kaynaklanmamaktadır. İşte bu noktada ödevi, bizim imkan ve güç sınırımızı aşan, bizden aşkın olan bir iradeye, üstün bir kudrete bağlamak gerekmektedir. İnsanı aşan, onun üstünde varlıkları kabul edilmesi gereken kudretin biri Tanrı´dır. İkinci üstün güç ise toplam olarak nitelendirilmektedir.
Ödev kavramı ve dolayısıyla Ödev Ahlâkı Jeremy Bentham´in Yararcı (Utilitarist) felsefesine bağlı olarak toplumsal iyiliğin gerçekleştirilmesi yönünde, Kant´da ise rıza kavramının gerçekleştirilmesinde ahlâkî kesin buyruk olarak ele alınmış ve açıklanmaya çalışılmıştır. Fakat Bentham Kant gibi ödevi bir yükümlülük olarak tanımaz. Bunun bir ahlâki hesap, daha doğrusu “haz hesabı” (hedonistic calculus) olduğunu ileri sürer. Her davranış biçiminin sonucu olarak gereken haz ve acı miktarının belirtilmesine dayanır. Başka bir söyleyişle yapılan davranışların toplumdaki öteki fertler bakımından meydana getireceği hazlar ve acıların bir dökümünü çıkarmak ve bunlara önceden belirlenmiş değerleri vererek etkilenen fert sayısıyla çarpılmasıdır. Burada hazlar ile acılar birbirini götürüp geri kalan değer hangisinin tercih edileceği sonucunu ortaya çıkartacaktır. Sözgelimi yasa koyucu açısından iyilik ölçüsü en büyük çoğunluğun en büyük mutluluğudur. Çoğunluğun mutluluğu ilkesi reyle temellendirilecektir Ona göre bu ilke, kendi dışındaki tüm ahlak değerlendirmelerinin doğrulanmasına yarayan bir temel olduğundan, kendisi kanıtlanamayan bir ilkedir. Bütün kanıtlamaların dayandığı ilk başlangıç noktası aslında bu ilke olmaktadır. John Stuaart Mili,
Bentham´ın bu görüşlerini geciktirecektir. Ödev Ahlâkının gerçek anlamda ilkelerini belirleyen Kant olmuştur, demektir. Kant´a göre rıza (iyi niyet, iyi isteme) kavramı dışında hiç bir şey kayıtsız şartsız iyi olamaz. İyiyi istemek ya da nza´ya uygun davranmak, ahlâk yazarına uygun olarak davranışta bulunmayı istemektir ki, bu ahlâk yazarına duyulan saygıdan kaynaklanır. Öte yandan ahlâk yasası Kant´a göre “kesin buyruk” (categorigue emperatif) tur. Kesin buyruğun muhtevasının belirlenmesi ise, Kant´ın ahlâk felsefesinin en tartışmalı konusu olmuştur. Fakat ahlâk yasası, kişinin evrensel bir yasa olmasını isteyebileceği bir ölçü niteliği de taşımalıdır. Kantı eleştirenler bütün ahlâk ölçülerinin bu biçimsel ilkeye dayandırılamıyacağını ileri sürerler. İleri sürülen bu eleştirileri ingiliz felsefecisi W.D. Ross cevaplandırmaya çalışacaktır.
İsmail KILLIOĞLU – SBA