organizmaclk.jpg 31 306 ORGANİZMACILIK
Felsefe, sosyoloji ve biyoloji gibi ilim dallarında insan, toplum, evren gibi kavram ve olguları, ruh, hayat ilkesi gibi kavramlarla değil de uzuv (organ, Örgen) ile ve onun sistemleşmesi, organlaşması ile açıklamaya çalışan bir bilim, felsefe teorisidir.
Organizmacılık, biyoloji alanındaki gelişmelerle canlılığı ve hayati olayları, metafizik kavramlardan uzak bir tarzda, sadece maddeye ve maddi, yani organik olaylara ve kavramlara başvurarak izah etmeye çalışır. Bu açıklama tarzında organizmacılık, psikolojik ve kimyasal özelliklere başvurma gereği duymaz. Bu yönüyle mekanikçilik ve vitalizme de karşıt bir tutum sergileyen organizmacılık, tüm hayati olguları maddi yolla açıklamaya çalışırken, aslında, maddeye metafizik bir anlam yüklemiş olmaktadır. Çünkü, organizmayı oluşturan maddenin özel bazı nitelikleri mevcut olmalıdır ki, organizmaya hayatiliğini kazandırabilsin. Nitekim bu görüşü savunan düşünürlerce bu husus, organizmadaki değişikliklerin hayati olayları da değiştireceğinin belirtilmesiyle çok defalar dile getirilmiştir. Gerçekte bir tıp bilgini olan M.F.X. Bichat (1771-1802) tarafından savunulan böylesi bir organizmacı açıklama biçiminin, daha sonraki dönemlerde maruz kaldığı en önemli eleştiriye açık yönü, maddeye yüklenen bu metafizik tutum ile düşülen çelişkidir.
Felsefe tarihinde, organizmacı açıklama biçimlerinin eski Hind, Çin bilgeliklerine geri götürülmesi mümkünse de, ilk ve en belirgin izah tarzının Aristoteles´te mevcut olduğunu söyleyen yorumlar daha sağlıklı görünmektedir. Bu yorum, Aristoteles´in, çalışmalarının merkezine canlı nesneleri ve organizmaları almış olmasına dayandırılmaktadır. Nitekim onun, canlılara atfettiği dairesel, dönüşümlü veya çevrimsel zaman anlayışını, maddeye bir özellik olarak yüklediği doğrusal zaman anlayışının karşısına koymuş olması, bu organizmacı tutumundan ileri gelmektedir denebilir. Aynca, Antikçağ doğa filozoflarından beri mevcut olan hylozoist anlayışın da etkileri dikkate alınırsa, Aristoteles için yapılan böylesi bir yorum kısmen haklı görülebilir.
Felsefe tarihi boyunca türlü biçimlerde yorumlanmış ve muhtelif felsefi sistemleri etkilemiş olan organizmacılık, çağımızda A.N. Whitehead´i de etkisi altına almaktan uzak kalmamıştır. Whitehead, doğa felsefesini kurarken, özellikle organizmacı yorumlamalardan etkilenmiştir. Whitehead, Spencer´den beri gelen doğanın evrimci yorumunu kabul etmekle birlikte, onun bir organik bütünlük olduğunu belirtmektedir. Doğada, ona göre tıpkı organizmadaki olaylar gibi yaratıcı bir süreç mevcuttur. Doğa, sürekli olarak bir ilerleme ve gelişme içinde hareket eden bir bütünlük, bir organik birlik, organik bir ünitedir. Buradaki hareketten kasıt da, tıpkı organizmadaki gibi hayatî bir gelişme, büyüyüp serpilmedir.
Organizmacılık, felsefi sistemlerin olduğu kadar, sosyolojik sistemlerin kurulmasında ve bu sistemlerin toplumları açıklama biçimlerinde de önemli etkileri görülen bir görüştür. Bu anlamda, insan toplumlarının canlı organlarıyla aynı oluşum ve işleyiş düzenlilikleri bulunduğunu ileri süren bir kuram olarak da tanımlanabilecek olan organizmacılık, özellikle, Herbert Spencer (1820-1903), Emile Durkheim (1858-1917), P. Lilienfeld (1829-1903), A., Schaffle (1831-1903), R. Worms (1869-1926) ve J. Novicow (1849-1912) taraflarından temsil edilmektedir.
Organizmacı toplum anlayışları, aslında çok eski yüzyıllara kadar geri götUrülebilirse de, açık bir biçimde Machiavelli ve Campenella´nın fikirlerinde karşılaşılan bir görüştür. Bu düşünürler, toplumların tıpkı insanlar gibi çocukluk, olgunluk, yaşlılık çağlarından geçtiklerini, yine tıpkı organizmalar gibi sağlam ve hasta hallerde bulunduklarını söylemişlerdir.
17. ve 18. yüzyıllarda gözde olan sosyal, fizik, atomcu ve bireyci görüşler mevcut olsa da organizmacı toplum kuramları normal gelişme seyrine devam etmiştir ve yandaşlar bulmakta da zorluk çekmemiştir. Nitekim 18. yüzyılda toplumsal sözleşme, toplumsal atomculuk kuramları gözden düşmüş ve bunun yerini organizmacı anlayış almıştır. Mekanikçilik, atomculuk ve bireyciliğe karşı çıkmak amacıyla sistemleştirilen organizmacılık, en belirgin temsilcilerini de Kant, Bonald, J. de Maistre, Burke, Adam Müller, Herder, Lessİng, Fichte, Shellıng, Hegel vb. düşünürlerde bulmuştur.
Çağımızda toplumun açıklanması konusunda fikirlerini bu görüş üzerine kuran yukarıda isimlerini andığımız sosyologların temsil etliği görüşlere Çağdaş Bio-Organik Kuramlar ismi de verilmektedir.
sosyolojininprensipleri.bmp 09 174 Çağdaş Bio-Organik kuramların en önemli siması ve kimilerine göre kurucusu. H. Spencer, “The Principles of Sociology (Sosyolojinin ilkeleri) isimli eserinde; “toplum bir organizmadır” sözü ile organizmacı toplum izahını en açık ve en belirgin bir biçimde dile getirmiştir. Spencer, toplum ve organizmanın her ikisinin de büyüme içinde olduğunu ve bu büyüme esnasında ikisinde de yapı ve görev açısından farklılaşmanın ve parçaları arasında bir karşılıklı bağlılığın bulunduğunu söylemekle, bu sözünü ispatlama ve delillendirme yoluna gitmiştir. Toplum ile organizma arasındaki bu benzerliklere rağmen Spencer, bunlar arasındaki zıtlıktan ve aynlıklan da belirtmeden geçemez. Çünkü organizmalann simetrik, sıkı bir kümelilik ve sinir sisteminde toplanan bir bilinçlilik nitelikleri bulunmasına rağmen toplumlar, aralıklı bir küme olup simetrik değildir ve onlarda bilinçlilik bir yaygınlık gösterir.
Lilienfeld de Die Menschliche Gesellschaft als Reaier Organismus (Gerçek Bir Organizma Olarak insan Toplumlan) isimli eserinde toplumlarla biyolojik organizmalar arasındaki benzerliği ele alır. O, toplumu kısaca, organizmanın en yüksek bir biçimi olarak kabul eder. Lilienfeld, bu görüşüne paralel bir biçimde de sosyolojinin, biyoloji üzerine kurulması gerektiği görüşünü savunur.
Albert Schaeffle (1831-1903) ise biyolojik organizmalar için geçerli olan kuralların, toplumu izah etmede kullanılabileceğini belirtir ve toplumu böylece biyolojik organizmanın özel ve yüksek bir türü olarak temellendirme yoluna gider.
Felsefeden sosyolojiye, doğadan toplumun açıklanmasına kadar pek çok alanda kendisinden yararlanılan organizmacılık, Özellikle bilimci, pozîtivist tavnn tartışıldığı günümüz bilim çevrelerinde konuşulan ve kimi yorumcular tarafından animist görüşle de karşılaştırılan felsefî bir tutum ve akım olarak güncelliğini büyük oranda sürdürmektedir.
Ali DÖLEK – SBA