PSİKANALİZ
Temelleri Sigmund Freud (1856-1939) tarafından atılan bir kişilik ve tedavi teorisine ve bir tedavi uygulamasına toplu olarak psikanaliz adı verilir. Bir başka deyişle S. Freud’un kişilik ve tedavi teorisinden ve tedavi uygulamasından oluşan çalışmaları, aralarında ayrım gözetilmeksizin psikanaliz adıyla anılır.
Psikanaliz teorisi ve tedavi uygulamaları bir çok değişiklikler gösterir; Freud’un kendi çalışmaları bile birbirinden farklı birçok aşamada ele alınabilir. Bu nedenle psikanaliz kavramının tam olarak çakıştığı anlam alanını tesbit etmek mümkün değildir. Denilebilir ki, insan hayatında bilinçdışının önemini ilk kez keşfeden, onun yasalarını, onu düzenleyen mekanizmaları, bilinçle arasındaki ilişkiyi ilk kez sistemli bir biçimde araştıran ve bu araştırmalardan çıkardığı sonuçlan özellikle bir grup psikolojik rahatsızlıkların (nevrozların) tedavisine uygulayan kimse Freud’dur. Freud’un çalışmasının birçok tarihsel kökeni olduğu söylenebilir. Örneğin XIX. yüzyılın başlarında Batıdaki tıbbi yaklaşım ve romantik harekette psikolojik belirtilerin hayat ve ölüm gibi karşıt güçler arasındaki çekişmeden kaynaklandığına inanılıyordu. Yine bilinç dışı, XVIII. yüzyıl Fransız ahlakçıları, XIX. yüzyıl filozof ve biyologlarında da kabaca bilinmekteydi. Hatta Freud’un iyileşmeyi hastanın kazanacağı içgörüye bağlama inancı, Platoncu ve Orfik geleneklere kadar geriye götürülmektedir. Ama freud-sigmund.jpg 81 197 ne olursa olsun, Freud’un çalışmasının tıp tarihinde, üstelik biyolojik bir tıp yaklaşımının egemen olduğu bir dönemde, yeni bir çığır açtığı tartışma götürmez bir olgudur.
Psikanalizin neredeyse bir yüzyıla yaklaşan tarihi, Freud’un ileri sürdüğü fikirlerin savunulmasının veya onlara farklı noktalardan karşı çıkılmasının tarihidir. Freud’un ortaya koyduğu ilkelerin kesinkes doğru olduğuna inananlara ortodoks psikanalist, bu tarz psikanalize de klasik, psikanaliz denir. Klasik psikanaliz, altın devrini Freud sonrasında 1950-1960 yılları arasında yaşamıştır. Başlangıçta aydınlar arasında, daha sonra da halk arasında psikanalizden geçmek, yani düşünce ve davranışlarının bilinçdışı nedenlerini anlamaya çalışmak bir moda haline gelmiş, psikanalizden “yeni din” diye sözedilir olmuştur. Ancak psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde en az psikanaliz kadar etkili yeni yöntemler ve teoriler geliştirilmesi, dahası onların psikanalitik tedaviden çok daha kısa süreli ve ucuz oluşu, ilaç tedavisinde büyük basanlar sağlanması klasik psikanalizi tahtından çabuk indirmiştir. Seansı yaklaşık 100 dolardan haftada en az bir veya iki seans, en az 3-5 yıl süreyle devam eden klasik psikanaliz uygulaması, ortodoks analistleri bile yeni yaklaşımlar bulmaya zorlamıştır. Artık Ortodoks analistler bile iyileşmeye değil, hastanın bazı tutumlarını değiştirmeye; tam bir içgörü kazandırmaya değil, hastanın kendini gözleme kapasitesini artırmaya; geçmiş çocukluk yaşantılarına değil, seans sırasında olup biten yaşantılara önem verir hale gelmişlerdir. Psikanaliz deyince akla ilk gelen araçlardan biri olan, analistin arkasında hastayı dinlediği sedir tarihe karışmış, analistler yüzyüze görüşmeyi tercih etmeye başlamışlardır. Diğer psikoterapiler arasında psikanalizin yeri giderek azalmış ve sınırlanmışsa da, Freud’un teorik düşünceleri canlılığını sürdürmeye devam etmiştir. Hala psikoloji ve psikoterapi alanındaki her yeni görüş, işe Freud’u eleştirerek başlamak zorunda kalmaktadır. Adeta Norman O. Brown’un kehaneti doğrulanmaktadır “Tedavi yaklaşımı olarak psikanaliz eninde sonunda kaybolacak, ama düşünceleri hep hayatta kalacaktır.”
Freud, düşüncelerini yeni yeni sergilemeye başlamışken en yakın çalışma arkadaştan tarafından terkedilmiştir. Birçok ulusal ve uluslararası psikanaliz demeklerinin çabasıyla, bir yandan psikanalitik harekete taze güçler katılırken, bir yandan hareketten yeni ayrılmalar olmuş, yeni düşünceler filizlenmiş, insanın psikolojik yapısını anlamada ve psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde yeni ekoller ve önderler çıkmış,, Freud’dan kökenlenen psikanalitik düşünce dallanıp budaklanmıştır.
alfred-adler.jpg 6 96
Freud’tan ilk ayrılanlar arasında, kendi düşünce ekollerini kuran üç isim özellikle dikkat çeken Adler, Jung ve Rank. Bunlardan Alfred Adler, nevrozların oluşumundaki cinsel etmenleri reddedip, nevrozlara, organik veya işlevsel nedenlere bağlı organ aşağılanmasını telafi etme çabalarının yol açtığını söyledi. 1911’de kendi “Bireysel Psikoloji’ okulunu kurdu. Bir papazın oğlu olan, psikoanalitik harekete katılmadan önce parapsikolojik jung-carl-gustav.jpg 8 119″ align=”left” />çalışmalarıyla tanınan Carl Gustav Jung, bireysel bilinçlisinin yanısıra, bir de bütün insanlarda ortak bir derin bilinçdışı yapı daha olduğunu ileri sürdü. 1912’de ‘Analitik Psikoloji okulunu kurdu. Efsaneler ve psikolojik tipler gibi birçok konuda yeni görüşler geliştirdi, yeni bir tedavi yöntemi önerdi. Çok fazla ün kazanmış olsa da, etkisi Zürih’te açılan Jung Enstitüsü’nün uygulamalarıyla sınırlı kaldı. Otto Rank’ın ayrılığı ise nevrozların kaynağı olarak doğum sırasında anneden ayrılmanın ortaya çıkardığı kaygıyı görmesiyle başladı. Rank oldukça etkileyici fikirlerine ve özellikle engin edebi bilgisine rağmen, çalışmalarında bir bilim adamından çok, bir sanatçı gibi davranması yüzünden resmi psikoloji ve psikiyatri çevrelerinde pek tutulmadı.
Freud’un ölümüne kadar olan ve ölümünden sonraki dönemde ortodoks analistler tarafından klasik psikanalize birçok katkılar yapıldı. Fakat psikanalitik düşünceye ve uygulamaya asıl canlılık, Freud’un bazı temel görüşlerini savunmakla birlikte bir çok noktada onu eleştiren ve yeni fikirler geliştirenler tarafından getirildi. Freud sonrası psikanalitik düşünce üzerinde çok etkili olmuş bu kişileri ve görüşlerini kabaca şöyle sınıflandırabiliriz:
erikson.jpg 31 179
1- Benlik (ego) analistleri:
1950’ye doğru ABD’de bazı psikanalistler, Freud’un normal ve sağlıklı insan davranışlarını yeterince incelemediğini, hastalardan elde ettiği sonuçtan normal bireylere uyguladığını düşünmeye başladılar. Hartmann ve David Rapaport’un başını çektiği bu akıma göre insan davranışı yalnızca Freud’un yaptığı gibi bilinçdışı içgüdülerle açıklanamaz, psişik aygıttaki çatışmalardan bağımsız, otonom benlik işlevleri de vardır. Bir benlik işlevi olan savunma mekanizmaları üzerine ilk sistemli çalışmayı yapan Freud’un kızı Anna Freud ve doğumdan ölene dek insan yaşamında belirlediği sekiz, evrede Ubidinal gelişme ile psiko-sosyal gelişme arasındaki paralellikleri göstermeye çalışan Erik Erikson’da, ilk ego analistleri arasında sayılabilir,
horney.jpg 5 110 2- Sosyo-kültürel analistler:
Bunlar arasında Karen Horney ve Erich Fromm özellikle Önemlidir. Horney’e göre bozuk davranışlar aile içi çatışmalardan kaynaklanır. Bu süreçte sosyo-kültürel etmenler de belirleyici rol oynarlar. Ödipus kompleksi, ona göre, Freud’un sandığı gibi evrensel veya biyolojik değil, modern Batılı ailelerin çocuk yetiştirme tarzına bağlı bir sorundur. Horney, kadın psikolojisi, kaygı, karakter ve psikoterapi teknikleri alanında da birçok özgün çalışma erich-fromm.jpg 6 102″ align=”left” />yapmıştır. Erich Fromm ise klasik psikanaliz uygulamalarını bıraktıktan sonra, önce Marksizm ile psikanalizi birleştirmeye çalışmış, daha sonrada Doğu felsefeleri ve din ile ilgilenmeye başlamıştır. Ona göre modern uygarlığın görevi, Rönesans’tan bu yana süren akılcı düşünce ve bilimle, bugün Doğu felsefelerinin temsil ettiği geç Ortaçağın manevi yönünü birleştirmektir. Fromm, uygulama alanında Horney kadar etkili olamamıştır.
melanie_klein.jpg 5 124
3- Nesne ilişkileri ekolü:
Bu ekolün içinde, birbirlerinden oldukça farklı görüşler savunan, ama hepsi de insanın dış dünyayla ilişkilerini Freud’un libido teorisi bağlamında açıklamaya çalışan birçok analist bulunur. En önemlileri Melanie Klein ve Donald Winnicott’tur. Bu ikisine, çalışmalarını Londra’daki ünlü Tavistock Kliniği’nde sürdürdükleri için ‘İngiliz Okulu’ adı da verilir. Bunlardan Melanie Klein yaptığı uzun çalışmalar sonucunda adeta Freudcu psiko-analizi bütün olarak yeniden kurmuş, çocukların psikolojik rahatsızlıklarının tedavisinde yararlı ve geçerli yöntemler sunmuştur. Onun görüşleri, son dönemde özellikle sınır psikiyatrik olguların (borderline) ve narsistik tipte kişilik bozukluklarının anlaşılmasında yeni ufuklar açmış ve giderek daha çok sayıda psikoterapist Klein’in görüşlerine ilgi duymaya başlamıştır. Nesne ilişkilerinin diğer tanınmış teorisyenleri Ronald Fairbairn ve Michcal Balint’tir. Nesne ilişkileri ekolünün klasik psikanalizden en büyük farkı, Freud’un insan gelişiminde ve psikolojik rahatsızlıkların oluşumunda ortalama dört yaşlarına rastgelen, karşı cinsten ebeveyne cinsel sevgi duyulan ödipal evreye önem vermesinin aksine, nesne ilişkileri teorisyenleri kohut.png 13 131 nin daha çok Ödipal evre öncesinde durmalarıdır.
4- Heinz Kohut’un Kendilik (Self) Psikolojisi:
Klasik Freudcu teoride bireyin kendini nasıl algıladığına, yani kendilik kavramına yer verilmemiş, onun yerine psişik aygıtın bir unsuru olan benlik (ego) kavramı kullanılmıştır. Kendilik Psikolojisinin kurucusu Heinz Kohut, psikanalitik libido teorisini kendilik kavramına göre yeniden biçimlendirmiş, çalışması psikanalitik çevrelerde oldukça etki yapmıştır.
5- Fransız Okulu ya da Jacgues Lacan:
Başlangıçta yalnızca entellektüeller arasında bilinen Lacan adı, onun 1981’de ölümünden sonra hızla yayılmaya başlamış, bugün Kıta Avrupası’nda psikanaliz dendiğinde onun adı akla gelir olmuştur. Psikanaliz eğitimi sırasında lacan-jacgues.gif 17 152 felsefe ve yapısalcılıkla uğraşan, Levi Strauss’un yapısal dilbilim ilkelerini antropolojiye uygulamasını psikanaliz için yapmaya çalışan Lacan, 1950’de psikanalizi, analizden geçmiş herkesin yapabilmesini savununca Paris ve Uluslararası Psikanaliz Derneklerinden kovulmuş, 1964’de Paris Freudcu Okulu’nu kurmuştur. 1968 Öğrenci hareketinin düşünce önderlerindendir. Son sürprizini ölümünden bir yıl önce kurduğu okulu dağıtarak yapmış, fakat ilginç kişiliği, zor ama çarpıcı çalışması sayesinde ünü giderek yayılmıştır. Freud’dan beri bilinen en tartışmalı Freudcu olan Lacan’ın bundan sonra psikanaliz Üzerinde nasıl bir etki yapacağı, en azından, psikanalizin bu karmaşık ortamda nasıl bir yol izleyeceği sorusu kadar belirsizdir.
Erol GÖKA – SBA
Psikanaliz Fr. psychanalyse
a. ruh b. Ruhsal çözümleme.
Güncel Türkçe Sözlük psikanaliz Fr.psychanalyse
Freud’un geliştirdiği, insanın uyumlu veya uyumsuz davranışlarının kaynağı sayılan, bilinçaltı çatışma ve güdüleri araştırıp bilince çıkararak davranış sorunlarını çözme yöntemi, ruhsal çözümleme:§ “Doktor Ramiz’in psikanalize dair neşrettiği etütleri de bu arada sayabilirim.” -Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, 7. § “Psikanaliz gösteriyor ki, dinsiz ve ahlaklı bir adamın ruh köklerinde atalardan kalma veya çevreden, çocukluk terbiyesinden aldığı dini tesirler yaşamaktadır.” -Peyami Safa, Din, İnkılap, İrtica, 38. § “İç düşünce, ilmi psikanaliz gibi yeni araştırma metotlarına kavuştu.” -Cemil Meriç, Kırk Ambar, 125.
Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü psikanaliz
bk. ruhsal çözümleme
BSTS / Felsefe Terimleri Sözlüğü 1975
TDK Sözlük