sisyphus.jpg 32 149 SAÇMA
Saçma kavramı, Latince Absurdus kelimesinden türeyerek batı dillerine geçmiş olan Absürde karşılığı olmak üzere kullanılan ve Latince etimolojik yapısı ile imkansız, abes, yersiz, muhal ve budala anlamlarına gelen bir kelimedir.
Saçma kavramı, terim anlamı olarak, bir dilsel deyiş ya da önermenin mantık ilkelerine veya çıkarım ve kıyas kurallarına aykırılığı anlamında kullanılmaktadır.
Saçma bir düşünce, öğeleri birbirini tutmayan, anlamca birbirini dışlayan, birbiriyle bağdaşmayan bir düşüncedir. Mantığın terimler veya kavramlar alanında, bir kavramın söylenmesinden sonra, anlamca kendisi ile uyuşmayan ve birbirini tutmayan diğer bir kavramın söylenmiş olması mantıken bir saçmalığı dile getirir. Örneğin, “daire kare” veya “üçgensel dörtgen” kavramları saçma birer kavramdır. Saçmalık, bir kavramın, mantıksal tanımı esnasında anlamca dışarıda bırakılan özellikleri yüklenmiş bir diğer kavramla nitelendirilmesi veya özdeşleştirilmesi durumunda sözkonusu olabilmektedir. Bu anlamı itibariyle “dörtköşeli üçgen” tabiri, mantıksal bir saçmalığa veya abesliğe işaret etmektedir. Çünkü, üçgenin tanımı içinde zaten, dörtköşelüik niteliği dışarıda bırakılmış bir özellik olarak mevcuttur. Akıl, böyle bir kavramı ve kendisine verilen bilgiyi değerlendirememekte ve adeta kabul etmeyerek geri çevirmektedir. Aklın düşünmediği, kavramsal olarak bir bilgi ünitesine yerleştiremediği bu tür kavramlara mantık dilinde saçma dendiği gibi, epistemolojik alanda repugnance, yani terslik, karşıtlık veya uyuşmazlık ismi verilmektedir. Böyle bir durum, çelişik iki kavramın bir arada kullanılması esnasında sözkonusu olmaktadır.
Mantığın terimler alanı yanında, önermeler ve çıkarımlar alanında da saçmalıktan sözetmek mümkündür. Bir çıkarımın veya kıyasın saçmalığından sözedebilmek için, mevcut tutarlı ve uygun kıyas kalıplarının dışında bir yolla sonuca veya yargıya ulaşma durumu mevcut olmalıdır. Bu anlamda, bir kıyastaki sonucun ya da varlığın yanlışlığı ile saçmalığı arasında bir aynın yapmak zorunludur. Nitekim yanlış bir sonuç, öncüllerin yanlışlığına bağlı olabileceği gibi, aynı zamanda kıyas kurallarını ihlal etmeden ulaşılmış bir yargı olabilir. Saçma sonuç nitelendirmesi ise kıyas, kurallarını doğru bir şekilde uygulamayan ve öncüllerle arasında bir çelişki ve bir tezat bulunan yargılar için sözkonusudur. Saçma bir yargı, kendi içinde tutarsız olan, ya da tutarsızlığı içeren bir yargıdır. Bu tutarsızlığın, doğruluk veya yanlışlık ile bir ilişkisi de sözkonusu değildir. Çünkü bir önermenin doğru veya yanlışlığı, o önermenin empirik yönden doğrulanmasına, denetlenmesine bağlıdır. Bir önermenin saçmalığından sözedebilmek için ise, o önermede mevcut bulunan öncüller ya da kavramların çelişik olup olmadıklarına bakılmalıdır. Saçmalıktan söz etmek demek, bir önerme veya kavramın akla aykırılığından, aklın düşünemeyeceği ve çelişkiye düşeceği bir durumda bahsetmek demektir.
euklides.jpg 55 161
Saçma kavramı, mantıkla kazandığı anlam ile matematik ve geometri gibi alanlarda bir metod olarak başvurulan ve kendisinden yararlanılan bir terim olma özelliğini kazanmıştır. Mantıkla saçmaya indirgeme metodu olarak isimlendirilen bu yöntem, matematikte olmayana ergi metodu ile adlandırılmakta olup bir önermenin, karşıtının saçma olduğu önkabulünden hareketle doğruluğunun ispatlanmasıdir. Saçma anlayışı, geometriye ve genelde matematik alanında ilk olarak İlkçağ Yunan düşünürü Eukleides (M.Ö. 450-380) tarafından uygulanmıştır. Ayrıca saçma kavramı toplumsal hayatın açıklanmasında kullanılmak suretiyle sosyolojik bir içerik de kazanmıştır. Sosyal hayatta, önceden kabul edilmiş olarak toplumsal kural ve normlara ve insanın kendisinin önceki davranışlarına aykırı ve çelişik düşen her tutum ve hareket de, saçma ve yanlış olarak değerlendirilmektedir. Bu anlamda bir saçmalıktan, özellikle çağımız sanat anlayışları büyük oranda yararlanmaktadırlar. Son kırk-elli yılın absürde tiyatro anlayışı, bu durumun belirgin bir ifadesidir. Samuel Beckett ve Ionesco’nun tiyatro eserleri bu alandaki tiyatro anlayışının Örnekleri arasındadır. Bunlar gibi bazı çağdaş edebiyat akımları da, teoloji ve klasik metafizik karşısında evrenin varlığını ispat edebilmek için, içkin (immanent) bir sebep kabul ederek kainat ve insan görüşlerinin ve bunların karşılıklı ilişkilerinin temeline saçma fikirlerini yerleştirmişlerdir. Saçma kavramını edebiyatta roman türünde savunan ve tartışan Fransız yazan Albert Camus olmuştur. Onun L’Etranger (Yabancı) adlı romanı bu alanın seçkin bir ürünü olma niteliğini ortaya koyar. Saçma ve saçmacılıktan sözedildiğinde akla hemen çağdaş bir felsefi akım olan Varoluşçuluk ile onun ünlü temsilcilerinden Sören Kierkegaard (1813-1855) ile Jean Paul Sartre (1905-1980) gelmektedir.
S. Kierkegaard, sonlu ve sonsuz varlık, yani insan ile Tanrı arasındaki ilişkiyi ele alırken ve bu ilişkinin içten, öznel bir ilişki olduğunu belirtirken inanç olgusunu, saçma kavramı ile açıklama yoluna gitmiştir. Kierkegaard, Ortaçağ’ın tipik önermelerinden birisi olan ve Tertullianus tarafından ileri sürülen “inanıyorum çünkü saçmadır” (Credo quia absürdüm) önermesini benimser gibidir. Zira bu önerme, Kierkegaard’ın felsefî iddialarından çıkarılabilecek onun felsefî yapısına en yakın bir yargıdır. O, evrenin aklî (rasyonel) bir sistem, yapı olarak temellendirilmesinde öznelciliğin akla olan uzaklığını (irrasyonalitesini) saçma kavramı ile açıklamakta idi. İnsan, öznel bir yapı, varlık olarak, aklî (rasyonel) bir sisteme dahil edilemez. Bu anlamda saçma, öznelliğin yapısal boşluklarının göstergesi, işaretidir. Diğer bir deyişle saçma, Tanrı (sonsuz varlık) ile insan (sonlu varlık) arasındaki mesafedir. İnsanın, Tanrı’ya ulaşması bu mesafeden geçmesine, yani saçmaya inanmasına bağlıdır. Bu da, açık bir biçimde, Kierkegaard’ı Tertullianus’un önermesine götürmektedir.
jean-paul sartre_.png 17 144 Varoluşçuluğun diğer bir önemli ismi olan J. P. Sartre’ın felsefesinde saçma kavramı, tamamiyle ontolojik (varlıksal) bir anlam kazanır. Kendinde varlık (etre ensoi) ile kendisi için varlık (etre pour soi) karşıtlığına veya ikiliğine dayanan Sartre ontolojisinde saçma kavramı veya niteliği, kendinde varlığın bir özelliği olarak belirlenir. Kant’ın tabiri İle fenomenler, nesneler âlemini ifade eden kendisinde varlık, mutlak bir saçmalığa sahiptir. Çünkü, bu saçmalığın ortadan kalkması için şuurun veya kendisi için varlığın bu alana müdahale etmeli ve onu bir “şuur için varlık” haline getirmelidir.
Zaten kendisi için varlığın bir özelliği de kendinde varlık olma çabasına sahip olmasıdır. Ancak böyle bir çaba da daima sonuçsuz kalacaktır. Kendinde varlığın saçmalığı böylece bir kesin mutlaktık kazanacağı gibi, kendisi için varlık da çabanın gerçekleşmemesi ile bir saçma hayat içine atılacaktır. Sartre’a göre hayat, gerek nesne boyutunda ve gerekse şuur veya insan boyutunda olmak üzere bütünüyle saçmadır. Gerçekte Sartre bu deyim ile evrenin anlamdan yoksunluğu ve uzaklığını ifade etmek istemiştir.
Saçma kavramının varoluşçuluk ve özellikle Sartre ile kazandığı anlamda yoksunluk veya anlamsızlık içeriği, yeni mantıkçılar tarafından reddedilmektedir. Yeni mantıkçılar, saçmanın, gerçekte bir anlamının mevut bulunduğunu, fakat bu anlamın yanlış bir anlam olduğunu dile getirmektedirler. Anlamsız olanın ise hiçbir anlamı yoktur ve bu durumda onun, ne yanlışlığından, ne de doğruluğundan sözedilebilir. Bu nedenle, saçmayı anlamsızdan ayırmak gerekir demektedirler.
Ortaçağ’da Tertullianus ve daha sonraki dönemlerde Kierkegaard tara Harından teolojik bir içerik yüklenen ve çağımızda Sartre ile ontolojik bir kimliğe bürünen saçma kavramı, son yıllarda kazandığı relativist (izafiyetçi) anlamı ile özellikle M. Foucault ve J. Lacan taraflarından kullanılmaktadır.
Ali DÖLEK – SBA