yolu-ogrenmek.jpg 60 142 SAĞDUYU
Günlük hayatın belirlediği görüş, düşünüş ve davranış şekillerinin bütününe sağduyu adı verilir, insanlar günlük hayatlarında bir takım tecrübeler ve kanaatler elde ederler ve bu günlük tecrübe ve kanaatlerine göre düşünüp değerlendirmelerde bulunurlar. Bu anlamda sağduyu, bilimsel olana aykırı ve karşıttır.
Sağduyunun yukarıdakine benzeyen, fakat ondan biraz daha farklı şöyle bir tarifine daha rastlanmaktadır: İnsanın günlük hayatı içinde geliştirdiği ve bilimsel üretilen şeyler arasındaki bağların gelişmesi, bilimin yaygınlaşması sebebiyle bilimsel bilgiye yaklaşma süreci içinde bulunan görüşlerin, alışkanlıkların ve düşünme biçimlerinin tümüdür.
Bu olumsuz görünümlü anlamlar yanında, sağduyunun bir de yaygın anlamı vardır. Buna göre sağduyu, ortalama ölçülere uygun, sağlam düşünme, duyu yeteneği veya doğuştan açık gözlülük, belli bir pratiklik duygusu veya işlenmiş zekâ anlamına gelir. Bu manada sağduyu (Akl-ı Selim), iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırarak doğru yargıda bulunmayı ifade eder. Böyle bir duygu bütün insanlarda ortak olarak vardır. Akl-ı Selîm, Hakk’a inanmanın, doğru sözün, iyi işler yapmanın güzelliğini bilir. Doğruluk ve adaleti yerinde kullanmanın, kötü şeylerden sakınıp iffetli yaşamanın vb, iyi durumların güzelliklerini bilir ve kavrar. Çünkü akıl; içten gelen bir din olarak vasıflandırılmıştır. Ragib el-İsfahanî, akıl ile dini birleşmiş bir hakikat olarak kabul etmekte ve dini dıştan gelen bir akıl, aklı da içten gelen bir din olarak vasıflandırmaktadır. Ona göre Allah, akl-ı selimi vasfederken şöyle buyurmaktadır: “İşte bu, Allah’ın dinidir ki, insanları bu fıtrat üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratılışında değişme yoktur, dosdoğru olan işte bu dindir; fakat insanların çoğu bilmezler” (Rum, 30). Bu ayette Allah akla din adını vermiş ve din ile akl-ı selimi birleştirmiştir. Din ile aklı selimin nuruna işaret etmek için de “Nur üstüne nur” tabirini kullanmıştır.
descartes_rene.jpg 5 104 Fransız filozofu Descartes da sağduyu (bon sense)’yu aynı manada kullanmış ve akıl (raison)’ın eşanlamı olarak almıştır. Akl-ı selim, zihnin verdiği hükümlerde sadece dayandığı ilkelerin ve esasların toplamından ibaret değildir; o, aynı zamanda, bu ilkeleri en iyi şekilde uygulama kabiliyetini de içine alır.
Akl-ı selim, eğitilmiş, geliştirilmiş ve denetim altında bulundurulan akıl karşılığı olarak da kullanılmıştır. Bu anlamda selîm, doğru ve sağlam bir şekilde hüküm vermeye tabiî bir eğilim içinde olmak demek olur;fıtrî veya tabiî akıl (sens commun) ile birleşir. Fıtrî akıl ise bütün insanlarda ortak olan akıl, muhakeme kabiliyetidir ki, bütün insanlar bile böyle bir akla sahiptir. Fakat bu akıl, terbiye edilmediği takdirde, her zaman yeterli olmayabilir. Yine de bu akıl sayesinde insan ister en büyük bilgin olsun, isterse en bilgisiz ve hayal gücünden yoksun olsun, kırmızı şeyleri “kırmızı”, sıcak şeyleri “sıcak”, güneşli günleri “güneşli” olarak nitelendirir. Onlar herkesin ortak olarak paylaştığı nesne ve niteliklerden kalkarak, ortak görüşlere erişirler. Yiyeceğin açlığı gidereceği, suyun ateşi söndüreceği, mevsimlerin birbirini takip edeceğine ait görüşler, hayatın en ilkel olaylarından çıkarılmışlardır.
Felsefe dilinde sağduyu deyiminin farklı ve daha az önemde bir anlamı vardır. Burada deyim kelime anlamıyla alınır ve “Herkeste ortak olan duyu” veya daha doğrusu “Bütün insanlarda ortak olan kanılar” veya “Karşı konulmaz anlaşmadan, uyumdan doğan kanaatlar” şeklinde kullanılır. Bilindiği gibi insanlar günlük yasayı şiarından bir takım kanaatler edinirler ve bu kanaatlere göre düşünür ve hüküm verirler. Bu anlamda sağduyunun bilimsel olana karşıt olduğu ileri sürülebilir. Sözgelimi B. Russell; Aristoteles ve Descartes sistemlerinin büyük ölçüde bu anlamda bir sağduyuya dayandığını ileri sürerek onları tenkit etmiştir. Aristoteles için Russell, Felsefe Tarihi’nde şöyle der: “Aristoteles sistemi, yan yanya bir sağduyu sistemidir. Onun yargılan, ekseriyetle sudan bir takım ayrıntılar üstünde duran ve Öğretici bir hava içinde ileri sürülen sağduyu önyargılandır.” Sağduyu kavramı, zaman zaman, bilimler için de kullanılmış ve L. Barncet, klasik fizikin herhangi bir cismin boyutlarının hep aynı kalacağı şeklindeki açıklamasını bir sağduyu varsayımı olarak nitelendirmişti. Halbuki klasik fizikle bir devrim sayılan izafiyet teorisinin sahibi Einstein ise, sağduyunun, onsekiz yaşından önce zihinde yerleşen önyargılardan başka bir şey olmadığını göstermek istemiştir. Ona göre, onsekiz yaşından sonra elde edilen her yeni düşünce, tartışılmadan kabul edilen daha önceki sağduyu önyargılarıyla savaşmalıdır. Einstein’in işte bu titizliğidir ki, tabiatta olup bitenleri ispat etmeden kabul etmemiş ve onun tabiat olaylarını daha iyi ortaya koymasına sebep olmuştur.
thomas-reid.jpg 4 137
Felsefe tarihinde sağduyuyu akıl ile aynı anlama kullanan Descartes’dan sonra İskoçya Okulu ve bu okulun kurucusu sayılan Thomas Reid, sağduyunun doğuştan olduğunu ileri sürmüştür. Böylelikle sağduyu kavramı; “herkesçe aynı biçimde duyulan”ı ifade eden “ortak duyu (commun sens)” anlamında kullanılmıştır. Nasıl ki, bütün insanların paylaştıktan ortak fiziki nitelikler varsa, aynı şekilde, evrensel ortak paylaşıma konu olan görüşlerin de olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü insanlar bazı biyolojik ve toplumsal şartları paylaşmaktadırlar. Bunun içindir ki, onların aynı şartlar altında, özde aynı biçimde etkilenmeleri de sözkonusudur. Sağduyu, işte bu etkilenmenin neticesidir. Onun kaynağı, en temel ve geniş kapsamlı bir özelliğe sahip olan hayat; yani insanın biyolojik, psikolojik ve toplumsal hayalıdır. Sağduyu verisinin (bilgisinin) elde edilmesi için zorunlu olan tüm şeyler duyguların ve belleğin kullanılması ve en basit türden akıl yürütmeden ibarettir. Burada tek bir tavırdan söz etmek imkansızdır. Çünkü sağduyu herhangi bir metodu kullanarak elde edilen şey değildir; o, ister istemez, farkında olunmaksızın elde edilir. Sağduyu bir araştırmanın sonucu olarak elde edilmez; o, sadece yaşamın bir sonucu olarak ortaya çıkar. Sağduyu yoluyla elde edilen veriler eleşlirilemezler. Araştırma metodları ne kadar farklı olursa olsun, sağduyu bilgilerinin temeli pratik olarak değişmez. Sağduyu, her türlü araştırmanın hareket noktasıdır. Şuurlu metodları, bilim yollarını kullanarak onun üzerine çıkabilir, fakat hiçbir zaman sağduyudan yoksun kalınamaz.
Sağduyu kavramı günlük hayatın belirlediği görüş, düşünüş ve davranış şekillerinin tamamı anlamında kullanılınca “akl-ı selim” ile pek ilgisi kalmamaktadır. Bu anlayışın din ile de bir ilgisi yoktur. Fakat, akl-ı selim manasındaki sağduyuya islâm dini büyük görevler yüklemiştir. Akl-ı selîm çeşitli illet ve zihni hastalıklardan uzak, doğru düşünebilen, iyi ile kötüyü ayırdedebilen akıl demek olduğu içindir ki, din ile birleşmiştir. “Allah kimi dilerse onu nuruna kavuşturur” ayetinde din ile akıl birleştirilmiş ve tek bir nur haline getirilmiştir. Zira din akl-ı selimden uzak kalınca ışığın kaybolmasıyla görmekten aciz kalan bir göz gibi pek çok şeyleri halletmekten aciz kalır. İşte böyle bir akıl, hak ve gerçek bir din ile daima bir dayanışma ve yardımlaşma halindedir. Çünkü akıl ile din birbirine destektir. Akıl doğru yolu ancak gerçek din yardımıyla bulabilir. Din de ancak akl-ı selim ile anlaşılıp açıklanır. Zira akıl bir temel, din de bir bina gibidir. Bina olmayınca sadece temel bir fayda sağlamayacağı gibi, temel olmayınca da bina meydana gelip gerçekleşemez. Akl-ı selim, gerçek din ile daima içiçedir; biri olmadan diğeri olamaz. Din ile aklın bu birleşimi onları zaman zaman, birbirlerinin yerlerine kullanılmaları sonucunu doğurmuştur. Akıl içten gelen din, din de dışlan gelen akıl olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple din, dolayısıyla vahiy, akla bir takım dini yasaklar ve metafizik gerçekliklerin bilgilerini vermek suretiyle yardım etmektedir. Din de aklın keşf ve idrakine muhtaçtır. Bunun için de akl-ı selim ile gerçek dinin çatışması diye bir şey olamaz. Batıl dinler ise akl-ı selim ile daima bir çatışma ve çelişme halindedir; çünkü batıl dinlerin ileri sürdüğü hakikatlar daha çok insanların duygusal isteklerine dayanmaktadır. Dolayısıyla bunlar vahyin gerçeklik dünyasını yansıtmazlar ve vahyin hakikatlerini temsil etmezler. Neticede akl-ı selim ile bir çatışma içine girerler.
Hüsamettin ERDEM – SBA
Sağduyu
a. (sa’ğduyu) 1. Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, aklıselim, hissiselim: “Bu halk çocuğunun, sağduyusu, temiz bir yüreği, yiğitliği ve hepsiyle beraber saflığı vardır.” -F. R. Atay. 2. fel. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücü.
Güncel Türkçe Sözlük
sağduyu İng. good sense, common sense
1. (Descartes’da) Doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücü. Usla eşanlamlı. 2. (Günümüzde) Günlük yaşamda iyi yargılama gücü. (Verdiği yargılardan her zaman doğruluk beklenemez.)
BSTS / Felsefe Terimleri Sözlüğü 1975sağduyu İng. common sense
İnsanın günlük yaşamı içinde geliştirdiği ve bilim ile üretimsel etkinlikler arasındaki bağların gelişmesi, bilimin yaygınlaşması dolayısıyla bilimsel bilgiye yaklaşma süreci içinde bulunan görüşlerin, alışkanlıkların ve düşünme biçimlerinin toplamı
BSTS / Toplumbilim Terimleri 1975sağduyu İng. common sense
Ortalama ölçünlere uygun, sağlam düşünme yeteneği.
BSTS / Yöntembilim Terimleri Sözlüğü 1981
TDK Sözlük