Hz. Muhammed, Hicretin 6.ylı Zilkade ayında (Mart-Nisan 628} yaklaşık binbeşyüz arkadaşıyla (Sahabe) birlikte Mekkeye gidip Kabe’ye umre ziyareti maksadıyla yola çıktı. Müslümanların amacı umre olduğundan yanlarına kılıçlarından başka silah almamışlardı. Mekke’li putperestler (Müşrik) Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hareketini haber alınca toplanıp durumu müzakere ettiler ve Müslümanları Mekke’ye sokmamaya karar verdiler.
Hz. Muhammed bir elçi gönderip Kabe’yi ziyaret amacıyla geldiklerini bildirdi. Fakat putperestler red cevabı verdiler. Hz. Muhammed bu kez Hz. Osman‘ı gönderip putperestleri ikna etmek istedi. Bir süre sonra Hz. Osman‘ın öldürüldüğüne dâir şayiası çıktı. Bunun üzerine Müslümanlar bir ağaç altında toplanarak “Ölünceye kadar savaşmak üzere” Hz. Muhammed‘e biat ettiler (Rıdvan Biatı). Daha sonra Hz. Osman gelip duruma Hz. Muhammed‘e anlattı. Kureyş putperestleri bu yıl Müslümanların Mekke’ye girip Kabe’yi ziyaret etmelerine razı olmuyordu. Putperestlerin temsilcisi Süheyl b. Amr ile Hz. Muhammed arasında yapılan Hudeybiye anlaşmasının şartları şunlardır:
- Müslümanlar bu yıl Mekke’yi ziyaret etmeksizin Medine’ye dönecekler.
- Gelecek yıl Mekke’yi ziyaret edebilecekler, fakat üç günden fazla kalmayacaklar.
- Müslümanlar silahsız gelecek ve yanlarına sadece kınlarında duran kılıçlarını bulundurabilecekler.
- Müslümanlar Mekke’de bulunan Müslümanlardan hiçbirini yanlarında götürmeyecekler. Medine’ye giden Müslümanlardan Mekke’de kalmak isteyen olursa onu bırakacaklar.
- Müslümanlardan veya putperestlerden biri Medine’ye sığınacak olursa Kureyş’e teslim edilecek, fakat Müslümanlardan biri Kureyş’e sığınacak olursa iade edilmeyecektir.
- Arap Kabileleri istedikleri tarafla birleşmekte serbesttir.
Hudeybiye anlaşması sathen Müslümanların aleyhine görünüyordu ise de aslında İslam’ın muzaffer hayatına bir başlangıç teşkil ediyordu. Kur’ân-ı Kerim’deki bu anlaşmadan bahseden ilgili ayette “Biz sana gerçek zaferlerin kapısını açtık” buyurulması da Hudeybiye Anlaşması’nın niteliğini gösterir.
————————————————————————————————————————————
İmam İbn Şihab ez-Zührî (öl.h. 124/741-742) der ki: “İslâm tarihinde bundan önce, bundan daha büyük bir fetih olmamıştır. Barış imzalandıktan ve savaşa son verildikten sonra hali emniyete kavuşmuş, birbirleriyle konuşmaya ve karşılaştıklarında konuşarak, müzakere ederek anlaşma yollarını aramaya başladı.
İslâmiyet hakkında konuşulanlardan birazcık olsun anlayan herkes müslüman oluyordu. Bu iki senede müslüman olanların sayısı daha önce İslâma girenler kadar, hatta ondanda fazlaydı.”*
İbn Hişam da: “Resulullah’ın Hudeybiye’ye —Cabir b. Abdullah’a göre— 1400 kişiyle gitmesine karşılık, bundan iki yı sonraki Mekke fethine 10.000 kişiyle** çıkması, Zührî’nin sözünün doğruluğuna delildir” diyor.
Bu anlaşmadan Mekke’deki zayıf ve güçsüz müslümanlar da istifade etti. Ebu Cendel sayesinde Kureyş’e mensup büyük bir kitle de müslüman olmuştu. Kureyş’in bu İslâm davetçisine ve İslâmiyetin Mekke’de yayılmasına engel olmaya gücü yetmedi.
Ebû Basîr‘e iltihak edenler bulundukları yerde İslâm kuvvet ve davetinin bir merkezini kurdular. Kureyş onların faaliyetlerinden bahsetmeye, buna bir çare aramaya başladı. Resulullah’a müracaat ederek onları kendi yanına, Medine’ye almasını istediler. Hz. Peygamber de onların bu arzularını kabul etti. Mekke’de sıkıntı içinde olanlar da bu sıkıntıdan kurtuldular. İşte bütün bunlar bu anlaşmanın iyiliklerinden ve bu barışın faydalarındandır.***
Resulullah’ın durduğu ve anlaşmayı imzaladığı yerde savaşa karşı bir isteksizlik, barışa rağbet, hilm ve henüz İslâmiyete girmemiş olan Arap kabilelerinin yeni din ve ona eden Peygamber hakkındaki kanaatlarının değişmesine sebep olan uysal davranışları ortaya çıktı ve Arapların gönüllerinde İslâmı yüceltme ve daha önce olmayan bir takdir hissi uyandı. Her ne kadar Hz. Peygamber ve müslümanların buraya geliş maksatları başka idiyse de bunun îslâma davet açısından da kıymeti, küçümsenmeyecek bir faydası vardır.
İbn Hişam, II, s. 322 *
İbn Hişam, gösterilen yer. **
Zâdü’l-Meâd, I, s. 388-389.***
Ebu’l-Hasen en-Nedvî-Rahmet Peygamberi s.249-250-251, İz Yayıncılık