İshak Paşa Sarayı, Ağrı Dağı’nın yakınında, Doğubeyazıt’ın 5 kilometre uzağında eski Doğubeyazıt yanında sarp kayalar üzerine kurulmuş, kartal yuvasını andıran 116 odalı bu saray aslında türbesi, camii, surları, iç ve dış avluları, divan ve harem salonları, koğuşları ile bir bey kalesidir.
Kitabede adı geçen İshak ise, II. İshak Paşa’dır. Yapı yaklaşık yüz yıllık bir dönem içerisinde tamamlanmıştır. Dolayısıyla 1634-1680 yılları arasında Beyazıt Sancakbeyliği’ ni yapan Çolak Abdi Paşa döneminde yapının imarına başlanılmış ve 1784 yılında II. İshak Paşa döneminde yapı tamamlanmıştır. Yapı 99 yılda tamamlanmıştır.
İshak Paşa Sarayı, saraydan öte bir külliyedir. İstanbul Topkapı Sarayı‘ ndan sonra ikinci teşkilatlı saray sistemine sahiptir. Aynı zamanda yörenin en büyük tarihi eseri ve en çok gezilen turistik yeridir. Son devirde yapılan sarayların en ünlüsüdür. Doğubeyazıt ilçesinin 5 km. doğusunda bir yamacın tepesinde kurulan saray Osmanlı İmparatorluğu’ nun Lale Devri’ nde yapılmış son büyük anıt yapısıdır. Harem dairesi Topkapı Sarayı örnek alınarak yapılmıştır. Saray binasının oturduğu zemin vadi yakasında olduğundan kayalık ve sarptır. Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır. Bununla saray çevreye bağlanır ve saraya giriş çıkış buradan sağlanır. İshak Paşa Sarayı‘ nın oturduğu bölge arazi olarak doğudan batıya doğru inildikçe kademe kademe alçalır. Bu nedenle de sarayı belli bir eksene yerleştirmek için kuzey ve güney batı yönlerinde dolgular, yüksek teraslı duvarlar ve bodrumlar yapılmıştır. Siyah yontma taşlarla alttan ishak_pasa_sarayi_2.png 59 175 yukarıya doğru düzgün bir meyille örülen terasların yüksekliği 15 metreyi bulur.
Sarayın planında Türk saraylar geleneği esas alınmıştır. Kapladığı alan 7600 m2 dir. Yapımının 99 yıl sürdüğü söylenmektedir. Bina teşkilatı iç içe iki avlu etrafın da toplanmıştır. Birinci avlu etrafında bulanan yapılar büyük tahribata uğradığından ayakta bulunan bölümleri restore edilmiştir. Böylece sarayın “U” şeklindeki iki avlusundan birincisinin yalnız çevre duvarları, ikincisinin ise karşılıklı olmak üzere odaları ve yıkılan temelleri bulunmaktadır. Sarayın mimarisinde Osmanlı, Fars ve Selçuklu Medeniyetleri’ nin ortak etkisi gözlenmektedir. Uzaktan bakıldığında arazinin sertliğinden dolayı insana bir sertlik duygusu kazandırmaktadır. Bunun sebebi bir zamanlar çevresinde kurulmuş olan şehrin aşağıya taşınmış olması ve çevresinin ıssızlaşmasıdır. Ancak tüm bu sert ve ıssız görünümüne karşı sarayın iç ve dış mimarisindeki güzellik yüreklere huzur bahşeden bir ifade taşımaktadır. Yüksek duvarlar üzerine oturtulmuş olmasına rağmen sulh ve sükunu temsil eden bir havası vardır.
Çıldır Beylerbeyi İshak Paşa
Osmanlı devleti, XVI. asrın ikinci yarısından sonra, hudutlarını genişleterek Hazer denizi kenarına, yani Derhend ve Şamahı taraflarına kadar Kafkasya’yı işgal ile nüfuzu altına almıştı; fakat XVII. asrın ilk yarısında, İran seferleri dolayısiyle buraların bir kısmını terk ederek yüksek hâkimiyetini tanımakta ve Osmanlı hazinesine de vergi vermekte olan yalnız Batı Kafkasya’da Dadyan da denilen Mingreli, Guriel ve bir de Osmanlı vesikalarında Açıkbaş Hanlığı diye kaydedilen İmiretti isimlerindeki üç prenslik kalmıştı.
Bu üç prenslikten Dadyan ve Mingereli prensliği, Karadeniz kenarına yakın ve Abazalarla hemhudut olup, bir tarafı Faş suyu ile tahdit edilmişti. İmiretti prensliği, Karadeniz sahilinden içeride ve Tiflis tarafına düşen Zegem ile Demirkapı, Dağıstan ve Dadyan mıntakaları arasında bulunuyordu. Bu üç Gürcü prensliği, Çıldır valisi vasıtasıyla her sene Osmanlı devletine muayyen vergilerini vererek içişlerinde müstakil olarak kendilerini idare ediyorlardı. Osmanlılara tâbi olan üç prenslik birbirleriyle çarpışırlar, mağlûp olan taraf Osmanlı hükümetine şikâyet ederdi.
Görü meliki Mamya, İstanbul’a, elçi gönderip ecdadından kalan Citoze ve Mekâze isimlerindeki yerlerini Dadyan prensi Görki’nin işgal etmiş olmasından şikâyet etmesi üzerine, Çıldır valisi İshak Paşa, bu işin halline memur edilmiştir, keza Görü meliki Görki ile Dadyan meliki Becan arasındaki nefret ve mücadele dolayısıyla, vezir Mehmed Paşa’ya 1726 Nisan/Mayıs tarihli hüküm gönderilmiştir.
Bunların vaziyetlerini tetkik etmek, isyanlarını bastırmak ve haraçlarını alarak devlet hazinesine göndermek, Çıldır Beylerbeyine aitti. Açıkbaş prensi Simon ile Dadyan ve Görü prensliklerine gönderilen hükümden. Açıkbaş prensliğinin senelik vergisi dört bin yüz yetmiş kuruştu. Açıkbaş meliki Aleksandroğlu Görgi ve Görü meliki Mamya oğlu diğer Görgi ve Dadyan beyi Lipar oğlu Kabriel’in cizyelerinin gönderilmesi hakkında Çıldır valisine hüküm verilmişti. Keza yine bu hususta yani bu üç prensliğin bakayada kalan vergilerinin gönderilmesi ve rehinlerinin alınması hakkında Çıldır beylerbeyi İshak Paşa’ya hüküm gönderilmişti.
Çıldır beylerbeyliği ocaklık suretiyle, yani aynı aileye mensub valilerle idare edilen hudut eyâletlerindendi. Çıldır valisi, bu Gürcü prensliklerini murakabe altında bulundurur ve aynı zamanda Kafkas ve İran vaziyetleri hakkında hükümeti haberdar ederdi; bununla beraber, bu denetim ve kontrol görevleri dolayısiyle Çıldır valisinin bunlara karşı herhangi bir haksızlığa, tahakküme ve vazifesini suiistimale kalkmaması için de hükümet valiyi nezaret altında bulundururdu. Açıkbaş meliki Görgi, rakipleri tarafından 1719 senesinde katledilmişti. Hükümet Çıldır valisi İshak Paşa’ya Görgi’nin oğullarından iktidara lâyik olan hangisi ise onu inha etmesini emretmiş ve İshak Paşa da Aleksandır adındaki oğlunu yazmış ve hükümet de bunu Açıkbaş prensi tâyin etmiştir. İshak Paşa bu değişiklik esnasında maktul Görgi’ye ait bazı eşyayı onun muhalifleri elinden aldıktan sonra Görgi’nin ailesine teslim etmemiş, bunun üzerini maktul Görgi’nin zevcesi (Göril prensinin kızı idi) vaziyetten bahis ile hükümete şikâyette bulunmuştur. Hükümet bu hususun tahkikini ve İshak Paşa ile prensesin mahkeme edilmelerini Erzurum valisine yazmış ve her ikisi de Erzurum’a, gelerek mahkeme olunmuşlar ve bu müddet zarfında İshak Paşa tutuklu kalmıştır. Mahkeme sonucunda İshak Paşa beraat ederek yine Çıldır beylerbeyliği görevine iade edilmiş ve prenses de 1722 Temmuz/Ağustos tarihli fermanla memleketine gönderilmiştir. Fakat İshak Paşa’yı vilâyetinden alarak mahkeme için Erzurum’a götürmeğe memur edilen Dayazâde, Çıldır valisinin beraatinin doğru olmadığını bildirmesi üzerine, hakikatin meydana çıkması için hem İshak Paşa’nın ve hem de prensesin İstanbul’a gönderilmeleri Erzurum valisine yazılmış ve neticede Çıldır valisinin cürmü sabit olduğundan, azlolunarak yerine Trablus Şam valisi Şehsuvarzâde Mehmed Paşa Çıldır valisi olmuştur