Totemizm
Bir klanın, bir insan grubunun, ya da bir kişinin aynı atadan geldiğine inandığı bir hayvana, bir bitkiye, bir nesneye veya bir doğa olayına (fırtına, şimşek, vb.) mistik, majik ve akrabalık duygularıyla bağlanması; bu bağlanmadan doğan görevler, yasaklar, âyinler ve törenler, demektir. Totemizm, en ilkel toplum kabul edilen “klan”lann din ve toplum örgütüdür. Öte yandan totemizm, ilkel toplumlarda totem’i dinin kaynağı, ya da sosyal kurum ve davranışların temeli sayan teorilerin bütününü de belirten bir kavramdır.
Yaygın görüşe göre totem, bir Algonkin deyimi olan totom (klan)’dan gelmektedir. Kelimenin aslı ve doğrusunun ‘otam” olduğunu söyleyenler de vardır. S. Reinach’a göre “otam” ya da “totem”, Algonkin dilinde “belirli” (alâmet, işaret) anlamına geliyor. Bazı kaynaklar totemin bir Ojibva deyimi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Deyim, XVIII. yüzyıl sonlarına doğru Etnografik kaynaklarda görülmüş, ilk kez J. Long adlı bir İngiliz tarafından 1791’de kullanılmıştır.
Totemizm, önceleri Amerika yerlilerine özgü sanılıyordu. 1841’de Grey, Avustralya’da da aynı sistemin bulunduğunu söylemiştir. Ancak totemizmi insanlık tarihine bağlayan ilk yazar J. F, Mc Lennan’dır (1869). Lennan, klasik çağ dinleriyle totemizm arasındaki ilişkileri araştırmıştır. 1877’de L. H. Morgan ve arkadaşları, Amerika ve Avustralya yerlileri üzerinde araştırmalar yapmış; Amerikan Etnoloji Bürosu’nun da destek verdiği bu araştırmalardan sonra J. G. Frazer, ortaya çıkan bütün bilgi ve belgeleri Totemism (1887) adıyla kitap-laştırmışür. Frazer, bu küçük eserinde totemizmi, bir din ve hukuk kurumu olarak ele alıp yalnızca tasvir etmekle yetinmiş, analizine girmemiştir. Frazer gibi, F. B. Jevons da totemik varlığı, dinî ve sosyal organizasyonun temel prensibi olarak kabul etmiştir. Totemizme gereken önemi veren ve sonuç çıkarmaya girişen ilk bilgin W.R. Smith’dir. The Religion of the Semites (1889)’in yazarı olan Smith, totemizmi Sâmî toplulukların diniyle karşılaştırmış ve onu totem öncesi monoteist bir dinin bozulmuş bir formu olarak değerlendirme eğilimini göstermiştir. Daha sonra yapılan çalışmalar totemizmin Avustralya’da tam bir sistem halinde bulunduğunu açıklama noktasında yeni ve önemli katkılar sağlamıştır. Alman misyoneri C. Strehlow’un tamamladığı bu araştırmalar, aynı zamanda Frazer’a, eserini genişletme ve Totemism and Exogamy (1911,4 cilt)’sini yazma imkânını vermiştir. Frazer, kendisinin ayn bir görüşü olarak totemizmi, ekzogami (dıştan evlenme)nin majik yapısına bağlamayı tercih etmiştir. Fransız sosyolog ve etnologu M. Mauss ise, onu, özellikle “maddî ilerlemenin ilk motoru” olan bitki ve hayvanların evcilleştirilmesine kaynak teşkil etmesi açısından değerlendirmiştir.
Totemizmi gerçek din katına yükselten ve bütün dinlerin ondan çıktığını savunan ilk sosyolog, yine bir Fransız olan E. Durkheim’dır. O’na göre, varlığın kutsal (sacre”) ve profan diye bir sınıflamaya tâbi tutulduğu totemizm, kesinlikle bir dindir ve onda gerçek dinîn tüm unsurları mevcuttun Kutsal ve inanç, yasak ve korku, dindarlık ve erdem, âyin ve kurban. Durkheim, Avustralya yerlilerim esas alarak, fakat Kuzey Amerika yerlilerini de gözardı etmeden konuyu genişçe incelemiş ve eleştiriler getirmiştir. Bu çerçevede totemizmin, daha önceki bir dinden, Animizm (Tylor) ve Naturizm (Jevons)’den ya da Fetişizm (Hill Tout)’den türediğini savunan görüşleri eleştirmiştir. Durkheim’a göre dinin kaynağı birey değil, toplumdur ve toplumu temsil eden ilk sosyal kurum dindir. Totemizm ise, en ilkel toplumun ifadesi olarak en ilkel din biçimidir. Diğer dinler bundan türemiştir. Totem yerine Tanrı’yı koyunca, bütün dinler için bir açıklama yolu bulmak mümkündür.
Genel anlamda dini, bir “yanılsama” olarak değer hükmüne bağlayan S. Freud, Totem ve Tabu (1913) adlı kitabında totemizmi psikanaliz açısından yorumlamış, “şef ve babanın katı otoritesine başeğen ilkel toplum” şeklindeki Darwinci hipotezi, hiç bir etnolojik deneyimi olmaksızın okuduklarına dayanarak yeniden ele almıştır. Freud’a göre totem dini, oğulların günah duygusundan, bu duyguyu dindirerek incinmiş babayı yeniden barıştırma teşebbüsünden doğmuştur. Totemizmin kökeni, totemik varlığın yerine babayı koyarak Ödip kompleksiyle açıklanabilir. Bu açıklama biçiminin diğer dinlere uygulanması da mümkündür. Totem-hayvan baba kabul edilirse, totemi öldürmeme ve aynı toteme mensup olan kadınla evlenmeme şeklindeki iki temel yasağın (tabu) izahı da kolaylaşır. Totem yemeği, sosyal organizasyonlara, dinî ve ahlâkî kısıtlamalara başlangıç teşkil eden bir eylemin, babanın öldürülmesi eyleminin ortak bir “hanra”sıni yeniden yaşamaktır. Totemik yemek âyininde totem-hayvan öldürülüp klan üyelerince çiğ çiğ yenir, yas tutulur ve ağlanır, sonra da coşku içinde bayram yapılır. Böylece totem yemeği, kutsal hayatın özümsenmesini sağlar. Klan üyeleri, gerçekte babanın yerine ikâme edilen totem-hayvanla özdeşleşirler.
Claude Levi-Strauss ise gözlemlenebilir objektif bir fenomen olarak totemin gerçekliğinden kuşku duymuştur. O’na göre totem ve totemizm, toplumlar arasında bilinçsizce ilkel-uygar ayrımını sürdürmek isteyen Ba-u’nın teorik bir yanılsamasıdır. Oysa bu teoriler, toplumların karşılaştırılması sonucu tutarlılıklarını çoktan yitirmişler, en azından sarsılmışlardır. LeVi-Strauss, totemizmin sınırlayıcı yorumunun unsurlarını, İngiliz antropologu A.R. Radcliffe-Brown’ın eserlerinde bulmuştur. Radcliffe-Brown, 1950’de, totemizmin insanla tabiat arasında bir sınıflama sistemi olduğunu ileri sürmüştür. Yapısalcı yorumlarda totemizm, insan düşünce yapısının analizinde yararlanılan bir sınıflama modudur. Başka bir deyişle, genel bir problemi Özel bir tarzda ifade etme şeklidir totemizm.
Tarihçesini ve üzerindeki farklı görüşleri vermeye çalıştığımız totemizmin bir din mi, bir sosyal sistem mi olduğu noktasında fikir birliği yoktur. Bir görüşe göre dinî yönü pek gelişmemiş; sosyal, özellikle de sembolik-majik yönü önem kazanmıştır. Bir başka görüş totemizmi, ekonomik nedenlerle bazı bitki ve hayvan türlerinin korunmasına, bu amaçla tüketimlerinin yasaklanmasına bağlamaktadır. Buna göre totemizm, din görünümü veren sosyal ve ekonomik bir olgudur. Aslında çok yönlü ve karmaşık bir sistem olan bu olgunun, din özelliği taşımakla birlikte, ilkellerin dinî hayatlarını açıklamakta yetersiz kaldığı, hana bir varsayımdan Öteye geçmediği söylenebilmektedir.
Başlıca üç türlü totemizmden söz edilir:
1. Birey Totemizmi (Tote’misme individuel):
Bir kişi ile totemi arasındaki mistik-majik ilişki ve dostluk bağını ifade eder. Birey totemi, genellikle erginlik çağında ve belli bir törenle edinilir. Totem, kişinin koruyucusudur ve majik bir güç (“mana”) taşımaktadır. Bu gücü elde etmek amacı ve inancıyla totem-hayvan Öldürülür ve bazı parçaları muska gibi taşınır. Aynı amaçla özel durumlarda totem hayvanın yendiği de olur. Birey totemizminde, totemle insan arasında kader birliği inancı vardır, örneğin yaralanan bir insanın acısına, toteminin de ortak olduğuna inanılır. Kimi yer ve kabilelerde bu totem, kişi için “koruyucu cin” şeklinde anlaşılmaktadır.
2. Grup Totemizmi (Tote’misme de groupe):
Buna kollektif totemizm de denilmektedir. En yaygın şekli, “klan totemizmi “dir. Amerika, Avustralya ve Afrika’da bazı kabileler küçük küçük klanlara ayrılmışlardır. Bunların her biri tendi toteminin adını alır. Dolayısıyla klan ve totemi arasındaki sıkı ilişki, her şeyden önce adda görülür. Totem, öncelikle klanın atası ve koruyucu sudur. Çünkü insanüstü bir güce sahiptir. Totem, aynı zamanda kutsaldır; onu öldürmek, kesmek, etini yemek, hayvan değilse kullanmak yasak (“tabu”) kabul edilir. Bazen ona dokunmak, hatta bakmak bile yasaktır. Yasağın çiğnenmesi, otomatik olarak ağır bir hastalık ya da ölümle cezalandırılır. Ancak, ritüel amaçlarla yılın belli günlerinde, totemin öldürülüp bütün klan üyelerince yenmesi mümkün olabilmektedir. Bu toplu tören sayesinde üyeler kutsanmış ve totemle özdeşleşmiş olurlar. Klan totemizminde, totem kadar totemin taş veya ağaç parçalarından yapılmış sembolleri olan “şuringa”lar da kutsaldır. Bunlar kült araçlarıdır. Aynca klan üyeleri de kutsal ve birbirleriyle akraba sayılır. Bu akrabalık, herkesin aynı atadan (totemden) geldiği ve totemin majik gücünü taşıdığı inancına dayanan ve kabile bağlan ile kandaşlıktan daha üstün bir şeydir. Üyelerin kutsal oluşu, klan içinden evlenme yasağını doğurmuştur; bu nedenle aynı toteme mensup üyeler birbirleriyle evlenemezler. Ne var ki, bu kuralın istisnaları görülmüş; dolayısıyla kesin olmadığı anlaşılmıştır.
Totemle aynı adı ve kimliği paylaşan klan üyeleri, toteme olan bağlılıklarını birçok anlamlı yollarla göstermeye çalışırlar. Totemlerine benzemek için derisini giyerler, vücutlarına resmini çizerler, âyin ve törenlerde totemik parçalan muska gibi taşıyıp maskeler takarak, danslarla onun sesini ve hareketlerini temsil veya taklit ederler. Kuzey Amerika yerlileri totem direklerine ve dans maskelerine, silah araç ve gereçlerine totemin resimlerini oymuşlardır. Böylece totemizmin sanat, beden süslemesi ve dövmecilik üzerindeki etkisinden söz edilmektedir.
Toteme mensubiyet doğuştan ve ana ya da baba tarafından elde edilir. Bir toteme bağlılık, klanlarda bütün toplumsal ödevlerin temelini teşkil eder. Totemin resmi bir amblem, bir arma olarak kabul edilir ve klan üyelerince taşınır.
Totem, öncelikle belli ve tek bir varlık değil, bir cins veya türdür. Başka bir deyişle tek bir şey değil, bir “şeyler kümesi”dir. Ancak, bir hayvanın herhangi bir organ veya bir bitkinin bir parçası da totem olabilir.
3. Cins Totemizmi (Totemisme de sexe):
Bir klanın kadın ve erkeklerinin ayrı ayrı totemlere sahip olmaları demektir. Bu tür totemizm, daha çok Avustralya’da görülmektedir. Cins totemizmi, F. Graebner’ın tesbitine göre cinslerin zıtlaşmasından doğmuştur. Cinsler kendi totemlerini öldürmez ve yemezler. Fakat, karşı cinsin totemini öldürecek kadar kesin bir ayrılığı ve zıtlaşmayı temsil ederler.
Birçok araştırıcı; Amerika, Avustralya ve Afrika’nın bazı ilkel kabilelerinde olduğu gibi, bir zamanlar Asya ve Avrupa’nın Ârî ve Semi tik toplumları arasında da izlerinin bulunduğuna bakarak totemizmi, her ırk ve kültürün geçirmesi zorunlu bir evrim aşaması saymak istemiştir. Buna göre her toplum, totemik basamaktan geçmiş veya geçecektir.
Yapılan bazı araştırmalar, İslâm’dan önceki Araplarda ve eski Türklerde totemizmin izlerinin bulunduğunu göstermektedir. Araplarda kabileye adını veren totem, çok defa bir hayvandır. Sözgelimi; Beni Esed kabilesinin totemi arslan, Beni Nemir’in kaplan, Beni Kelb’in köpek, Beni Kureyş’iı köpek balığı, Beni Zabba’mn dişi kertenkele, Beni Didt’ın çakaldır. Aneze aşireti ise, dişi keçi totemine bağlıdır.
Eski Türklerde de, Şamanizm din olarak kabul edilince, ister istemez totemik inançlar ortaya çıkmıştır.
Türklerin bazı hayvanları kutlu sayması, onları avlamaması, etini yememesi; bazı hayvanlarla aynı soydan gelme inancı, adlarının kişi ve oymak adı olması; kimi hayvanların adının söylenmemesi gibi özellikler bu alandaki belgeleri oluşturmaktadır. Eski Türklerde “ongun” ya da “töz”, totem yerini tutan kavramlardır.
Eski Türk dinî inançları ile totemizm arasında bir ilişkinin bulunmadığını ileri sürenler de vardır. Bunlar eski Türk dinini “Tek Tanrı İnancı” olarak ele almaktadırlar. Bahaeddin Ögel, Hunların totemist olduğunu iddia eden bazı bilginlerden sözederek aynen şöyle demektedir: “Halbuki Hunlar tek tanrılı bir Gök dinine inanmakta idiler. Tek Tanrı’ya inanan bir kavimde totem aramak biraz güçtür. Bunlar olsa olsa eski Hun inanç ve efsanelerinin bir kalması olabilirlerdi. Nitekim Göktürkler totemist olmadıkları halde, kendi aralarında anlattıkları bir kurt efsanesine inanıyorlar ve kurt başını da milli bir arma olarak taşıyorlardı.”
Totemizm, hiç şüphesiz sınırları belli ve net bir olgu değildir. Batılı bilginler, ilkel kabileler üzerindeki araştırma ve gözlemleri esas alarak, kendilerine göre belli özelliknler tesbit etmişler ve bu özelliklerin ifadesi olan sisteme “totemizm” demişlerdir. Ne ilkel kabilelerin inançtan ve sosyal yapılan her zaman bu sistemle çakışmış, ne de ortaya atılan teorilerde bir birlik görülmüştür. Yeni araştırmalar totemizmin bazı prensiplerini sarsmış; dıştan evlenme, ana tarafından akrabalık ve ortaklaşa mülk yönleri eleştirilmiştir. Bu da, totemizm konusunda en geniş ve derli toplu bilgiyi veren Durkheim’ın görüşlerinin sarsılmasına neden olmuştur. Durkheim’a göre, en ilkel din totemizm ve dinin kaynağı toplumdur. Oysa, “ilkel din” kavramı ve bütün dinlerin totemizmden türetilmesi, insanlık tarihini tote-mik inançlarla başlatmak demektir. Bu, bilimsel olarak savunulamayacağı gibi, İslâm inancı açısından da tutarsız bir iddiadır. Çünkü İslâm inancına göre ilk din, “vahy” ve “nübüvvetle dayanan “tevhid dini”dir. İlk insan, aynı zamanda ilk peygamberdir. Kaldı ki, ilkel kabilelerde bir “Yüce Tanrı” inanışının varlığı da bilinmektedir. Bu inanışı, tevhid dininin süren izi olarak değerlendirmek mümkündür. Totemik inançlar ise, tevhid çizgisinden sapmanın sonuçlan olmalıdır. İnsanlığın ilk dini “tevhid dini” olunca, “politeizmden monoteizme doğru evrim” teorisiyle birlikte, toplumların ve kültürlerin temelinde “totemik çağ”ın bulunduğu iddiası da çürütülmüş olmaktadır.
Süleyman SAYAR – SBA