Kur’ân Tarih İlişkisi
Yukarıdaki 1 2 açıklamalarımızdan anlaşılıyor ki, İslâmiyet ve insanlık içice, girift bir haldedir. Her ikisi üzerinde mutlak bir tasarruf sahibi olan Allah; insanı, sadece kendisine kulluk etmesi için yaratmış ve bu kulluğun nasıl yerine getirileceği hususunda da İslâm’ı insana hayat nizamı, hayat düzeni olarak vermiştir. Bu nizamı açıklamak, tebliğ etmek üzere de tarih boyunca peygamberler gönderilmiştir. Bunu bir tabloda gösterecek olursak, aşağıdaki şekil karşımıza çıkar:
(A) noktasında Hz. Adem’in yaratılmasıyla insanlık tarihi başlamış ve (B) oku istikametindeki zaman yatağında akıp gelmiş ve akmasına bir müddet daha devam edecektir. İnsanoğlu, dairenin (x) ve (y) yaylan arasında akan tarih yatağından dışarıya çıkamamakta; ve dini, düşüncesi, ırkı, yapısı, ideolojisi ne olursa olsun, bu selin içinde mecburen akmaktadır. Dolayısiyle inananı, inanmayanı içiçedir. Ancak mecburi olan bu akışın içindeki doğru yolu (ki bu, Allah’ın emrettiği yoldur) göstermek için Allah, (1), (2), (3)…..(124.000) noktalarında 124.000 peygamberler göndermiştir.
Sayılarının 124 000 olduğu rivayet edilen bu peygamberler, devamlı olarak insanları kulluğa davet edip, tağutlara yani Allah’a ve O’nun buyruklarına ters düşen her şeye tapmaktan alıkoymaya çalışmışlardır.
Bu yolda her türlü işkence ve zorluklara maruz kalan peygamberler, davalarından vazgeçmemişler; işkencelere uğrama, sürülme, zindana atılma pahasına mücadelelerini sürdürmüşlerdir.
İnsanları Allah’ın istediği gibi yaşatmaktan başka hiçbir gayeleri olmayan peygamberlerle, devamlı olarak tağut rejimleri uğraşmış, Allah’ın mesajının insanlara ulaşmasına mani olmuşlardır. Bu târih yatağında, tağutlar hiçbir zaman inananları rahat bırakmamışlar ve her iki taraf arasında sürekli bir mücadele olmuştur. Tarihi oluşturan bu mücadele, Hakk’la bâtıl mücadelesi, peygamberler-tağutlar çatışması, Allah nizamını isteyenlerle, şeytan ve tağut nizamım arzulayanlar arasındaki sonsuz ve kıyamete dek sürecek olan kavgadır.
İşte günümüze kadar, zaman zaman yatağı içinde akmış olan bu iki kutup insanlarının birbirleriyle olan mücadelesi, tarihi oluşturmuştur. Böylece süregelen insanlık tarihi, tablodaki (M) noktasına gelmiş, ve önünde çok kısa bir müddet olan (N) zaman dilimi kalmıştır. Yani insanlık ve dolayısiyle tarih, (N) zaman diliminin bitmesiyle son bulmuş olacak ve inananların tabiriyle, kıyamete gelinmiş olacaktır.
İşte, geriye kalmış olan bu (N) zaman dilimini, Allah’ın arzuladığı şekilde yaşamak için, insanoğlunun geçmişi, yani tarihi çok iyi bilip değerlendirmesi, yorumlaması lazımdır. Bunun en güzel yorumunu da Kur’an ve onun tatbikçisi, Hz. Muhammed (s.) yapmıştır. Ve insanlar -istemeseler de-bu son zamanı yaşayacaklar ve hesabını vereceklerdir. İşte Kur’an bu şekilde tarihe müdahale edip ona gerçek yorumunu getiriyor.
Böyle bir son, yani hesap günü olmazsa, dünya ezilmişlerinin, Kur’an’ın tabiriyle mustad’afların hakkını kim soracaktı?
Böyle bir gün, yani hesap günü, yani herkesin dünyada yaptıklarının hesabını vereceği Kıyamet günü olmasaydı, bu hakları yenmiş olan zavallı insanların “ah”ları tarih selinin diplerinde kaybolup gidecek, unutulacaktı. Ama bunları unutmayan, tahayyül edilebilecek en küçükhaksızlığın hesabını soracak olan, kendi yolunu bırakıp, tağutlann yoluna sapanlara hak ettikleri cezayı verecek olan bir Allah var.
O gün gerçek iyi, gerçek kötüden ayrılacak, herkesin ne olduğu ortaya çıkacaktır. Münafık kim, sömürgeci kim, müslüman kim, kâfir kim, zalim kim, mazlum kim, herkes bilinecek ve herkes ona göre hakkettiği ceza ve mükâfatı bulacaktır. Allah şöyle buyuruyor:
“Hükümranlık elinde olan Allah yücedir ve O her şeye kadirdir. Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için ölümü ve dirimi yaratan O’dur.” (Mülk, 2). Bir başka ayette de şöyle buyuruyor:
“Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını yaptık dediklerini görmez misin? Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında haklarını alanlar bunun dışındadır. Zulmeden kimseler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.’1 (Şu’arâ, 225-227).
Böylece tarih, insanoğlunun, Kıyamet’te Yaratıcı’sına sunacağı amel defteridir. Tüm insanlığın yaptıkları da, bir Hakk-Bâtıl defterinde toplanıyor ki, insanlığın tarihi budur.
Tarih ve Kur’ân -1
Tarih ve Kur’ân -3 Tarih Ne Zaman Başlar?
Tarih ve Kur’ân -4 Ayrılmazlığı ve Kur’ân’ın Tarihe Verdiği Değer
İhsan Süreyya SIRMA – SBA