Yahudilik Nedir? Kutsal Kitapları ve Kaynakları -3
Yahudi öğretilerinin tamamına “Tora” adı verilir, Tora kelimesi, arapça “Tevrat”ın karşılığı olmakla beraber, anlamı çok daha geniş tutulmuştur, daha doğrusu, hem Moşe (-Mûsa)’ye verilen kitabın hem de öğretilerin bütününün adı olmuştur. Tora, “Yazılı” ve “Şifahî” olmak üzere ikiye ayrılır. Birincisi Sina Dağı’nda Allah tarafından Moşe’ye verilen beş kitabı ve bunun eklerini, ikincisi de Moşe’ye atfedilen ve ondan intikal ettiği kabul edilen sözleri ve Tora üzerindeki açıklamaları içine alır ki, birincisinin tamamlayıcısı durumundadır. Şifahî Tora olmaksızın yazılı metin açıklanamadığı gibi, birbirini tutmaz ve zıt görünen birçok husus da izah edilemez.
Şifahî kısmen önemi üzerine çok söz söylenmiştir. Talmud bu önemi şöyle açıklar. “Rabbi Yohannan’a göre Allahu Teâlâ, İsrail ile olan ahdini Şifahî Tora’da ifade etmiştir.’-Nitekim: “…ve Rab Musa’ya dedi. bu sözleri yaz, çünkü seninle ve İsrail’le bu sözlere göre ahdettim” den anlıyoruz ki, Şifahî olarak verilenlerin kıymeti büyüktür.
“Yazılı Tora” deyimi önceleri yalnız Musa’ya vahyedilen ilk beş kitab için kullanılırken, bu anlam genişlemiş ve bütün “Ahd-i Atîk”i içine almıştır, ibranice’de “Tanah” denilen ve “Tora”, “Neviîm (=Nebîler) ve “Ketuvîm” (=Yazılar) kelimelerinin ilk harflerinden meydana gelen Ahd-i Atîk’in tamamlanması -takiben M. Ö. 1200-100 arası- bin yıldan fazla sürmüştür.
Yahudi inancına göre, Musa Tevrat’ı ortaya koymuş, sonra gelen nebiler de kendilerine vahyolunanlan tebliğ etmişler, nasihat ve vaazlarda bulunmuşlar ve bunlar yazılmıştır. Bu nebilerin ödevi, yoldan çıkmış olan İsrailoğullarını yeniden yola sokmak, tahrife uğrayan Musa şeriatini yenilemektir. Fakat bu görüş tenkidlere uğramakta, “Hiçbir peygamberin eski dini yeniden kurduğunu ifade ettiği görülmemiştir” denmektedir.
Diğer taraftan, Avrupalı bazı araştırıcılar da, doğrudan doğruya temele hücum etmektedirler: “Musa’nın bir kanun yapıcısı (vazu) olduğundan şüphe edilemez, fakat Tevrat’ın bugünkü metninden bir tek unsuru dahi ona irca etmek imkansızdır” demektedirler.
Tanah, Mişna ve Talmud
Bugün elde bulunan ve bütün Yahudi öğretilerini teşkil eden Tanah (Tevrat ve Ahd-i Atık), Mişna, Yeruşalim Talmudu ve Babil Talmudu serisini anlayabilmek için maziye dönerek bunların tarihte veya daha doğru bir deyimle, an’ane ve rivayetle karışık zamanlarda meydana gelişlerini görmek lazımdır.
Tevrat’ın Musa’ya Sına Dağı’nda vahyi ile başlayan Yahudilik’ten önce Israiloğullarının durumu hakkında yazılanlar da söylenenler de an’anelere dayanır, buna rağmen bu hususta teoriler ve hatta ekoller kurulacak kadar derin çalışma ve tartışmalar yapılmıştır ve hâlâ da yapılmaktadır.
Musa’nın hangi yıllar arasında yaşadığı hususunda da kesin bilgiye sahip bulunmamaktayız. Yazarlar tarafından ileri sürülen tarihlerden bazıları kesin gibi görünürse de gerçekte bu vasıftan uzaktırlar.
Musa beş kitaptan müteşekkil Tora (=Tevrat) yi ortaya koymuş, Mısır’dan Firavun’un esaretinden kurtardığı Israiloğullarını bir “millet” haline getirmiş, fakat kendisi “Mev’ud Arza” giremeden ölmüştür. Yerine geçen Yoşua zamanında “Ken”an Memleketi” ele geçirilmiş ve Şilo’dan, Gerizim dağında, dinî merasim ve takdimlerin yerine getirilmesi için bir Mezbah inşa edilmiştir. Burası M. Ö. takriben 1100 yılında Piliştî’ler tarafından işgal edilmiş Musa’dan kalma emanetler (ki mahiyeti hâlâ bilinmemektedir) götürülmüş ve Mezbah da yakılmıştır. Bu tahribe sebeb, İsrailoğullarının dinden uzaklaşmaları, emirleri tutmamaları ve başka ilahlara kulluk etmelerinden dolayı ilahi cezayı haketmiş olmalarıdır.
Bundan sonra Şmuel (Samuel) nebi olarak halkı tekrar eski itikadına döndürme faaliyetine girmiş ve bunda başarı da kazanmıştır. Memleketin hep düşmanlarla çevrilmiş olması ve her an bir tecavüze uğrama korkusu içinde bulunması yüzünden halk, komşu memleketlerdeki gibi kendilerinin de başına bîr kral geçmesini istiyorud. Samuel, krallığın fenalıklarını anlatmakla beraber arzuya uyarak M. ö. 1067 yılında Saul’u ilk kral nasbetti.
Saul kral olarak pek tutulmadı, onun devrinde Davud parlamaya başladı, savaşlarda kahramanlıklar gösterdi ve sonunda Saul’un ölümü üzerine kral oldu. Bu saltanat 1015 yılına kadar sürdü. Davud Yeruşalim’i merkez yaptı, fakat malzemesini hazırladığı Mabed’i inşaya imkân bulamadı. Krallık en muhteşem devrine Şlomo (Süleyman) ile ulaştı, M. ö. 1007 yılında Mabed inşa edildi. 977 yılında Süleyman’ın ölümü ile memleket ikiye ayrıldı, güneyde Yehuda ve kuzeyde İsrail Krallıkları kuruldu. 719 yılında İsrail’in Asur ve 586 yılında da Yehuda’nuı Babil Krallıkları tarafından işgali ve Mabed’in tahribi ile bağımsızlıkları son buldu.
Yıllar süren Babil esaretinden İran İmparatorluğunun lütfü ile kurtulup tekrar Filistin’e döndüler. Musa’dan Birinci Mabed’in tahribine kadarki devir, İsraillilerin milli edebiyatının “Altın Çağı”, M. Ö. 586-538 arasındaki Babil Devri “Gümüş Çağı” sayılır. Bundan sonra M. Ö. 332 yılında Büyük İskender’in istilasına kadar “İran Devri” devam eder. îran İmparatorluğunun şahsî yardımı ile M. Ö. 516 yılında Mabed’i yeniden inşa ederler ve bu yıllarda, kendileri daha sürgünde iken Yahudiliğin din olarak benimsemiş bir cemaat, Şomronim ile ilk çatışma olur.
Tora (=Tevrat)’nın kanunlarına tam riayeti sağlamak üzere belli başlı ailelerin temsilcilerinden ve başında Büyük Kohen’in bulunduğu “Yetmişler Meclisi”ni kurdular, bu meclis İsrail’in dağılışına kadar devam etti. Bunlar “Kitap” in eski karakterli harflerini değiştirip zamanlarına uydurdular. Gençleri yetiştirmek için dinî okullar açtılar. Bu okuldaki Öğretmenlere Soferim (=Yazıcılar) denilirdi. Soferîm’in iki vazifesi vardı: Tevrat’ı açıklamak ve bunun toplum yahut kişi tarafından uygulanmasını sağlamak. Bunların bazı kaidelere bağlı olarak yaptıkları sistemli tefsirlere “Midraş” adı verilir. Bunlar, yani Soferîm, Tevrat’ın beş kitabından başka peygamberlerin sözlerini de Kitab’a ek olarak yazdılar ki isimlerini bu çalışmalaranında almışlardır. Önce ilk Peygamberler (Yeşu, Hakimler, Samuel ve Krallar) sonra üç kitap (Işaya, Yeremya, Ezekyel) ve sonra da oniki küçük peygamber gelir (Hoşea, Amos, Yoel, Obadya, Yona, Mika, Nahum, Habakkuk, Zefaniye, Haggay, Zekeriyya ve Malaki). Bu arada, bazı müelliflere göre İsrailli olmayan, yabancı asıllı bazı kitaplar da İsrailîleştirilerek kitaba eklendi.
Meydana gelen kolleksiyona “Kutsal Yazıt” denmekle beraber Tevrat’tan sonra gelenlerin kutsallığı ikinci derecededir.
Bir taraftan Tanah bu şekilde meydana getirilirken, bu Kitab’ın hükümleri üzerinde de çalışmalar oluyor, tartışmalar dolayısıyla hukuk ekolleri dahi meydana geliyordu. Üzerinde tartışılan ve aslında Tora’nın tefsiri mahiyetinde olan bu hususlar yazılmamakla beraber nesilden nesile intikal edip geliyordu. Çok sonra (Milâdî ikinci yüzyılda) Yehuda ha-Nasî tarafından toplanıp “Mişna” adı altında kitap haline getirilmiştir, dili îbranice’dir, altı büyük kısma ayrılmıştır ki, herbirine “Seder” tamamına “Şişa Sedarîm” (=Altı bölüm) adı verilmiştir.
Yehuda ha-Nasi mevcutların hepsini toplayamamıştı. Üzerinde tanışılan birçok husus dışarıda kalmıştı. Yine de toplananların içide -523 babdır- ihtilaflı olmayanların sayısı sadece altı tanedir. Sonradan, dışarıda kalanlar “Baraita” adı altında anılırlar, Mişna’dan ikibucuk yüzyıl kadar sonra “Tosefta” (=ilâve) adiyle bir araya getirilmişlerdir. Mişna’da bulunmayan birçok meseleler bunda bulunmaktadır. Bunlar arasında esaret, miras vs. gibi konular yer almaktadır. Hahamlar bir taraftan bunlar, diğer taraftan Mişna’nın tefsiri üzerinde çalışarak “Talmud”u meydana getirmişlerdir. Talmud çalışmaları hem Babil’de esarette olanlar arasında, hem de Yeruşalim’de kalanlar arasında devam ettirilmiş olduğu için “Bavelî” (=Babilî) ve “Yeruşalmi” olarak iki tane meydana gelmiştir. Bavelî’nin dili, “Doğu Aramicesi”dir. İkisi de Mişna’dan bir cümle alıp altında uzun uzun izah ve münakaşasını yaparlar. Talmud’a “Gmara”da denilir. Yeruşalmî, diğerine nazaran çok eksiktir, fakat daha önce yazılmıştır. Buna karşılık Babil’de bilhassa İran hakimiyetinden sonra daha rahat ve baskısız çalışma imkanını bulduklarından Bavelî Talmud’a daha çok önem verilir.
Genel olarak “Hahamım” (=Hakîmler) adı ile anılan bu yazarların, yukarıda zikrettiğimiz Soferîm’in arkasından, Mişna hocalarına “Tannaim”, talmudculara da “Amoraîm” (=açıklayanlar) denilmekte ve çağları da bu isimle anılmaktadır.
Miladî onbirinci yüzyılın başında, “Geonîm” (=Gaon’un çoğulu, fetva veren din adamları) çağının başına kadar, her iki Talmud da yazılmadan intikal edegelmiştir. Her ikisi de Yehuda ha-Nasî’nin Mişna metnine dayanmakla beraber aralarında büyük farklar, daha önemlisi Mişna metinleri arasında da tutarsızlıklar vardır. Bundan dolayı her iki taraf birbirinden farklı sonuçlara varmışlardır. Farkların asıl sebebi yazılmış oldukları çevreden ileri gelmektedir. Babil ve tran ile temasın meydana getirdiği ve Yahudilik için tamamen yabancı olan unsurlar önce folklora, sonra Talmud yoluyla dine girmiştir.
Talmud’un kitap halinde basılışı çok sonra 1522-3 yıllarında Venediktedir. Ortaçağlardan zamanımıza kadar birçok Yahudi yazarlar aradaki tezat ve ihtilafları -ki bunların çoğu hukuk sahasını da aşarak teolojik hüviyete bürünmüşlerdir- telif ve izah için gayret sarfedegelmişlerdir.
Apokrif Kitaplar
Tanah, Mişna, Talmud serisi dişindi Apokrifa (Apocrypha) adı altında tanınan (ibranicesi Hasıfarîm Hahitsoniyyîm) bir kısım kitaplar daha vardır ki, bunlar aslında ibranice olarak Tanah’ta iken Yunanca’ya tercüme edilmiş, sonradan Tanah’ın ibranice nüshasında bulunmadıktan görülmüştür. Bir kısım yahudiler tarafından hiç kabul edilmez ve okunması dahi yasak sayılır, Hıristiyanların kendi dinlerinin meşruiyetini ispat için ortaya attıkları kabul edilir, bir kısmının okunmasına ise müsaade edilmiştir, bunlara “Ahd-Atik Apokrifası” denilir, tamamı dokuz kitaptır.