Zekât
Zekâtın sözlük anlamı; temizlemek, büyütmek, çoğalmak ve bereketlenmektir. Malı çoğalttığı için zekâta bu ad verilmiştir. Dinî bir terim olarak İse şöyle tarif edebiliriz: “Belli bir malın belli bir kısmını belli yerlere vermektir.” İslâm’ın beş şartından biri olan zekât, yukarıdaki tariften de anlaşılacağı üzere, belli bir miktarda mala sahip olan zengin müslumanların sorumlu bulundukları ilâhî bir emirdir. Bu miktar da nisap miktarı mal olup ileride açıklanacaktır. Zekâtın miktarı ise değişik ürünlere göre farklılık göstermektedir. Ticaret mallarında 1/40, ziraî ürünlerde 1/10-1/20, madenlerle su ürünlerinde 1/5’tir. İslâm dini, sahibine gelir sağlayan tüm mallardan zekât vermeyi farz kılmış, böylece toplumda tam bir sosyal güvenlik ortamı meydana getirmiştir.
Zekât, İslâm’ın sosyal güvenlik alanında ortaya koyduğu çok önemli bir müsessesedir. Zekât müessesesi, İslâm toplumunda yaşadığı halde gözetilmeye muhtaç olan tüm fertlerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek güce sahip bir müessesedir. Zekât müessesesi, korunmaya ve gözetilmeye muhtaç insanlara hitap etmekle kalmaz, aynı zamanda toplumda yapılması gereken birçok hizmetlerin de yürütülebilmesine imkân sağlar. Zekât emri îslâm’ın ilk dönemlerinde bir müessese olarak yaşatılmış ve toplumdaki sosyal dengesizlikleri gidermiştir. Ancak, sonradan müessese hüviyeti bozularak fertlerin elinde, onların isteklerine bırakılmış bir İlâhî emir durumuna gelmiş, bu sebeple de kendisinden beklenen sonuçlar alınamamıştır. Bu bakımdan zekât denilince onu bir müessese olarak düşünmek gerekir.
İslâm’ın beş şartından biri olan zekât; dinî ölçüler bakımından zengin sayılan her müslümana farzdır. Her sene zekâtını vermeyen kimse ile, gasp yolu ile haksız kazanç elde ederek malını çoğaltan kimse arasında herhangi bir fark yoktur. Toplumdaki sosyal dengesizliklerden kaynaklanan sorunların asıl sorumluları da zekât ödemeyen kimseler olmaktadır. Allah Teâla bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Eğer tevbe edip namazlarını kılarlar, zekâtlarını verirlerse, dinde kardeşleriniz olurlar.” (Tevbe, 11) Başka bir âyette ise şöyle buyurulmaktadır “Eğer tevbe edip namazlarını kılarlar, zekâtlarını verirlerse onların yollarını serbest bırakın.” (Tevbe, 5) Yani zekâtlarını ödemeyenler, toplum içinde serbestçe dolaşma hakkına sahip değillerdir. Bu gibi kimseler, müslüman kardeşlik hakkını da elde edemezler. Zekât vermemek toplumsal dengeyi bozucu bir hareket olduğu için, İslâm’da bunun cezası çok ağır olarak nitelendirilmiştir, tslâm hak ve adalet ilkeleri üzerinde önemle durmuş, özellikle toplumda huzursuzluklara sebep olacak olan davranışları şiddetle kötülemiştir. Zekâtını verip üzerindeki haklardan kurtulan kişi hem Allah tarafından, hem de kullar tarafından sevilir. Zekâtını ve toplumun üzerindeki haklarını ödemeyenler ise daima kötü bir iz bırakırlar, böyleleri insanlar tarafından sevilmezler. Bunlar Allah’ın rızasına erişemezler.
Zekâtın gerek ferde, gerekse topluma yönelik birçok hedefleri vardır. Ana noktaları ile bu hedefleri aşağıda özetleyeceğiz:
1- Zekâtın en önemli hedeflerinden biri, paranın stok edilmesini önlemektir. Zekât emri, kişileri stokçuluktan kurtarıp yatırım yapmaya sevk eder. Zekât, nakdî varlıklar dışındaki malların da bir yıl elde tutulmasını, böylece toplumda sıkıntıya meydan verilmesini etkin bir biçimde önleyici nitelik taşımaktadır. Gerek nakdî varlıklar, gerekse diğer mallar zekât emri sayesinde stok edilmekten kurtarılır. Parasını ve malını bir yıl elinde tutanların sene sonunda bu mallardan hazır alarak ihtiyaç sahiplerine vermelerini sağlar. Bu durum gösteriyor ki, islâm müslümanı ister istemez parasını çalıştırmaya, çalıştırdığı parayı şuurlu bir şekilde işletmeye ve kazanç sağlamaya itiyor. Bu Özelliği ile zekât emri, ekonomik hayatla büyük bir hareket meydana getirir, ölü yatırımları önler, islâm stokçuluğun şiddetle karşısına çıkmıştır. Bir âyette yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Altın ile gümüşü stok edip bunları Allah yolunda harcamayanları, acıklı bir azap ile müjdele. Bir gün stok edilen o paralar cehennem ateşi haline getirilerek, stokçulann ön tarafları, arka tarafları ve yan tarafları bunlarla dağlanacak ve kendilerine: “İşte bunlar sizin sadece kendiniz için stok ettiklerinizdir, stok ettiklerinizi tadın” denilecek.” (Tevbe, 60) islâm alimleri, bu âyette bahsedilen stoktan kasdedilen mananın, zekâtı ödenmeyen malları kapsadığında ittifak halindedirler.
2- Zekât malları bereketlendirir. Zekât, malları büyütmede ve bereket sağlamada ağaçların dallarını seyreltmeye, bahçelerindeki fideleri ayıklamaya benzer. Ayıklanan fideler nasıl daha gür yetişirse, dalları seyreklenen meyve ağaçlarının meyveleri nasıl daha gür ve sağlam yetişirse, zekâtı verilen mallar da daha gür ve daha kuvvetli olur, daha çok verim sağlar. Bu nokta, bir âyette şöyle ifade buyuruluyor: “Allah faize verilen malları eksiltir, zekâtı verilen malları ise çoğaltır.” (Bakara, 268) Zekât fakirlerin alım gücünü artırdığı için, daha çok alışveriş yapılmasına da sebep olur, dolayısıyla üretim yapan mal sahiplerinin mallarının tüketimine de etki eder.
3- Zekât cimriliği yok ederek toplum fertlerini cömertliğe sevk eder. İslâm, zekâtı emretmekle, cimrilik duvanm mecburi olarak yıkmıştır. Zekât veren kişilerin aynı zamanda hayırlara koşan kişiler olduğunu görmemiz, bunun en kuvvetli delillerinden biridir. Yüce Rabbimiz, bu konu ile ilgili olarak şöyle buyuruyor; “Nefsinin cimriliğinden korunanlar, kurtuluşa erenlerdir.” (Teğabün, 16) Cimri insanlar toplumda daima güçlüklerle karşılaşırlar. Yüce Allah bu konu ile ilgili olarak bir âyette şöyle buyuruyor: “Cimri olup kendini Allah’tan müstağni sayan, bir de iyilikleri inkâr edenleri güçlüklere sevk edeceğiz.” (Leyi, 8) Cimrilerin kötü akıbeti konusunda Allah Tealâ şöyle buyuruyor: “Allah’ın hazinesinden kendilerine verdiği malı harcamada cimri davrananlar, bu davranışlarının kendileri için hayırlı olduğunu zannetmesinler. Cimrilik yaparak harcamadıklan o mallar Kıyamet gününde boyunlarına halka yapılacaktır.” (Al-i Imran, 180)
4- Zekât insanı iyilikseverliğe götürür. Bir kimsenin iyiliksever olması için, en çok sevdiği malından fedakârlıkta bulunması gerekir. Bir kimsenin değer vermediği bir malını vermesi aslında İyilikseverlik değildir. Asıl iyilikseverlik, kişinin en çok sevdiği malından harcamada bulunmasıdır. Bu konuda yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Sevdiklerinizden harcamada bulunmadıkça iyilikseverlik mertebesine ulaşamazsınız. Neyi harcarsanız, Allah Tealâ onu biliyor.” (Al-i Imran, 92)
5- Zekât verenler ilahi bir teminat altındadır. Bununla ilgili olarak Allah Tealâ şöyle buyuruyor: “îman edip iyi işler yapanlar, namazı kılanlar, zekâtı verenler için Allah katında lâyık oldukları mükâfat vardır. Onlar için ne korku vardır, ne de bir üzüntü.” (Bakara, 276)
6- Zekât kulu Allah’a yaklaştırarak itaatkâr kılar. Ruh yapısını güçlendiren ibadetler Allah’a yaklaşmanın sebeplerinin bir bölümünü teşkil eder. Allah’a esas yaklaşma malî ibadetlerle, toplumun maddî yapısını güçlendiren sosyal güvenlik emirlerini yerine getirmekle mümkündür. Bu konuda yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor “İyilik ve takva, sadece yüzünüzü doğu ve batı yönlerine çevirmekle olmaz. Esas takva Allah’a ve Ahiret gününe inanan, meleklere, kitaplara inanan ve sevdiği malını akrabaya, fakirlere, yolculara (darda kalıp) isteyenlere, kölelere verenlerin; namazlarını kılan, zekâtlarını veren, sözleşince sözünde duran, sıkıntılı anlarında, zorda ve darda kalınca, savaş esnasında sabredenlerin yaptıkları işlerdir. İşte gerçekten doğru kimseler bunlardır. Allah’tan sakınan takva sahipleri de bunlardır.” (Bakara, 177)
7- Zekât mallan temizler. Dolayısıyla toplumu da temizler. Zekât malı manevî kirlerden temizler. Bu sebeple zekât ne alan kişi için bir kirlenmeye sebeptir, ne de toplumun kirlenmesine sebeptir. Zekâtın kiri malın içindedir. Eğer zekâtı verilirse o mal yıkanmış hale getirilmiş olur. Zekâtı alan kişi bundan zarar görmez. Zekât vermekle malın sahibi kirlerden temizlenmiş olur. Bu kirler de, çekememe, kıskançlık, düşmanlık gibi manevî kirlerdir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.) şöyle buyuruyor: “Bu sadakalar insanların kirlerinden başka bir şey değildir.” (Müslim, K. Zekât: 168) Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır: “Allah Tealâ zekâtı, ancak geride kalan malları temizlemek için farz kılmıştır.” (Ebu Dâvud, K. Zekât’32)
8- Zekât malları koruma altına alır. Hz. Peygamber (s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Mallarınızı zekât vererek koruma altına alınız, hastalarınızı sadaka vererek tedavi ediniz. Dalgalar halinde inen belâları Allah’a dua ve yakanşta bulunarak geri çeviriniz.” (Terğîb: 1/520)
9- Zekât toplumda bir orta sınıfın oluşmasını sağlar. Bir müessese olarak düşündüğümüz takdirde, her sene zekât bütçesinde toplanan büyük miktardaki para ve aynî mallar, kısa zamanda ihtiyaç sahiplerine ve gerekli hizmetlere harcanırsa, her yıl fakir ve muhtaçların sayısında azalma olur. Her sene zenginlerin sayısında artış meydana gelir. Böylece her yıl toplumda büyük bir rahatlama kaydedilir. Sadece öncelikli şartlar oluştuğunda Türkiye için her yıl toplanması gerekli zekât, öşür ve humus miktarlarının bütçenin en az yarısı kadar olacağını düşünürsek, orta sınıfın çoğalmasındaki süratin derecesini daha kolay ölçebiliriz. Zekât müessesesi sayesinde toplum çok kısa zamanda fakirlik probleminden kurtulur.
Zekât Nedir? Hükmü, Farz Olmasının Şartları -2
Zekât Nedir? Zekâtın Verileceği Kişi ve Yerler -3
Y. Vehbi YAVUZ – SBA