İtalya 20. yy’in başında sanayileşmiş Kuzey ve geri bir tarımsal yapının hakim olduğu, yoksul köylü kitlelerinin barındığı Güney olmak üzere gelişmişlik düzeyi çok farklı iki bölgeden oluşuyordu. Kuzey’de sosyalist hareket güçlenmeye başlamış ve kitlesel grevler yaygınlaşmıştı. 1905’te İtalya’da Avrupa’nın ilk genel grevi gerçekleşmişti. Genel oy hakkının 1912’de seçmen sayısını 3 milyondan 8 milyona çıkaracak biçimde genişletilmesinden sonra seçmenlerin 1/4’inin Italyan Sosyalist Partisi için oy kullandığı 1913 seçimlerinde Liberaller çoğunluğu elde etti. Faşist hareketin ilk kez ortaya çıkışı ise 1914’te İtalya’nın I. Dünya Savaşı’na girmesi tartışmalarının gündeme gelmesiyle oldu.
Pek çok işletmenin iflas ettiği, işsiz sayısının 600.000 civarında olduğu 1920-1921 sanayi bunalımı sırasında, özellikle ağır sanayiciler ve büyük toprak sahipleri, Mussolini’yi açikça desteklemeye başladı. 1919’da 17.000 üyeye sahip Faşist Parti’nin üye sayısı 1921’de 310.000’e yükseldi.
faizmbaltas.png” border=”0 Mussolini iktidara gelmeden önce propaganda çalışmalarında özellikle orta sınıflan ve işsizleri hedef almış, antikomünist, antikapitalist, antiliberal, antiparlamenter olduğunu ileri sürmüş, kitleleri peşinden sürüklemek için milliyetçiliği, büyük güçlü devlet sloganını, manevi ve ahlaki değerleri kullanmıştır. Gerek Mussolini’nin konuşmalarında, gerek Faşist Parti’nin programında her zaman çelişkiler olmuş, Mussolini önce ateşli biçimde cumhuriyetin kurulmasını isterken daha sonra cumhuriyetçilikle hiç bir ilişkisi olmadığını açıklamış; her fırsatta antikapitalist olduğunu söylemesine karşın, Büyük Faşist Konsey’in çalışma bildirisinde ulusal çıkarların sağlanmasında en etkili aracın özel girişim olduğu belirtilmiştir.
Faşizm iktidara geldikten sonra bir faşist öğretinin oluşturulmasına gerek duyulmuş, Giovanni Gentile bu yöndeki çabaların başını çekmiştir. İtalyan Faşizmi’nin belirgin özelliklerinden biri devletin yüceltilmesi olmuş, korporatif devlet görüşü benimsenmiştir. Mussolini’ye göre ulus da devlet tarafından yaratılmıştır. Devlet halka ahlaksal birlik, bilinç, irade ve varlık vererek ulusu yaratır. Mussolini 1933’te İtalyan Ansiklopedisi’ne yazdığı “La dottrina del fascismo” (“Faşizmin Öğretisi”) başlıklı maddede, devletin dışında bireylerin, siyasal partilerin, sendikaların, demekler gibi kurumlann var olamayacağını savunmuştur. Ona göre, faşist devlet yalnızca maddi yaşamın değil, manevi yaşamın da tüm boyutlarım etkiler, iradeye ve zekâya işler. “Yani faşizm yalnız yasa yapıcı, kurum kurucu değil, ruhsal yaşamın harekete getiricisi ve eğitimcisidir”.
Faşizm uluslararası alanda da hukuka üstünlük tanımaz, uluslararası sorunların çözüm yolu olarak savaşı görür. Mussolini aynı makalede “Faşizm ne barışın yararına ne de sürekliliğine inanır” der. Mussolini’ye göre savaş, kişileri birbirine yaklaştıran, enerjilerini en üst düzeyine çıkaran soylu bir eylemdir.
İtalyan Faşizmi’yle Almanya’da on yıl kadar sonra iktidara gelen Nasyonal Sosyalizm arasındaki önemli farklardan biri Nasyonal Sosyalizm’in “üstün ırk ” olarak Ari ırkı birinci derecede yüceltmesidir. İtalyan Faşizmi’nin ırkçılığa yönelmesi ise İtalyan-Alman ittifakının kurulmasından sonra başlamıştır. Bu tarihten sonra Yahudiler’in haklarına kısıtlamalar getirilmişse de, İtalya’da ırkçılık Almanya’daki boyutlara ulaşamamıştır.
Faşizm