Ab-ı Hayat, (Farsça) آب خیات = âb-ı hayât (hayat suyu). İng. Elixir of life. Dirilik suyu. İçen kişiyi ölümsüz yaptığına inanılan efsanevî su. Ayrıca ab-ı hayvan, ab-ı Hızır, ab-ı cavidani, ab-ı zindegi, ab-ı İskender, ab-ı cüvan ve aynü’l -hayat da denilmektedir. Bazı rivayetlerde bu suyu, karanlıklar ülkesinde rastlayarak içen Hızır ile İlyas peygamberdir. Hızır’ın ruhu, bazı velilere feyz vermiştir. Öldükten sonra, ruhu insan şeklinde görünüp, gariplere ve darda kalıp sıkıntıya düşenlere yardım etmektedir. Ab-ı hayatın kaynağı karanlıklar içindedir ve nerede olduğu bilinmemektedir. Hızır’ın teyzesinin oğlu olan İskender-i Zülkarneyn de bu suyu karanlıklar ülkesinde aramış, fakat bulup kavuşamamıştır. Dünya tarihinde üç İskender’e rastlanmaktadır. Bunlardan birincisi İskender-i Zülkarneyn olup peygamber veya veli olduğu bilinmektedir. Yafes’in soyundan olan bu zat, Yemen’de yaşayan Münzir İskender ile Aristoteles’in talebesi olan Makedonyalı İskender’den önce yaşamıştır. İbrahim peygamberle birlikte haccetmiş, Hızır’ı kumandan yapmış ve dünyayı şirk ehlinden temizlemiştir.
İslami kaynaklarda, canlılık veren ve diriliğe sebeb olan başka bir sudan da bahsedilmektedir. Musa peygamber genç arkadaşı ile (Yuşa) ile birlikte Hızır’ı iki denizin kavuştuğu yerde aramaya gitmiştir. Hızır’ı bulmasına alamet olarak da Allah ona, zenbil içine tuzlanmış bir balık koymasını ve balığın canlanıp denize aktığı yerde o zatı bulacağını bildirmiştir. Bunun üzerine yolculuğa çıkmışlar, iki denizin birleştiği mevkide konaklamışlar ve dinlenmek için başlarını yere koyup uzanmışlardır. Bu anda sepetteki balık canlanıp bir yol bulup, denize gitmiştir. Bir rivayette Yuşa peygamberin abdest suyundan damlayan sular bu canlanmaya sebep olmuştur. Yuşa’nın bunu unutmuş, tekrar yolculuğa başlamışlar daha sonra hatırlayınca geriye dönerek konakladıkları yerde Hızır’ı bulmuşlardır. Artık Musa ile Hızır’ın arkadaşlığı başlamıştır. Hızır, Musa’ya Allah’ın kendisine bir ilim verdiğini bunu onun, bilmediğini; Musa’daki bilgileri de kendisinin bilmediğini ve sabır etmesini söylemiştir. Hızır’daki bu ilim ledünni bilgidir. Bu sebeple tasavvuf ehlinin ıstılahında Hızır bast-ı kalb, yani kalb genişliğinden kinaye olduğu için Ab-ı hayat da ilm-i ledün yerinde kullanılmıştır. Bunun için bir mürşidin (rehberin) sözleri ve nasihatları insanları hak yola çağırmada mühim rol oynar. Böylece ölü kalbler dirilmiş olur. Velilerin batınları yani kalbleri de ab-ı hayattır. Bunlardan bir damla nasibi olan ebedi hayatı bulmuş ve saadete kavuşmuş olur.
Bunun dışında, yine tarikat ehline göre, hakiki aşk ve gerçek sevgi de ab-ı hayattır. Çünkü kalpler aşkla dirilmiş ve Hakk’a yönelmişlerdir.
Şairlere göre ise, sevgilinin ağzından çıkan sözler de ab-ı hayatı andırır. Bu sözler, tıpkı mutasavvıflardaki gibi, ister mecazi (gerçek olmayan), ister hakiki aşkta olsun; saf, nazik ve latiftir. Aşık bu sözlerle dirilir.
Coğrafyada da ab-ı hayata yer verilmiştir. Bu durumda, Katip Çelebi ve Ebü’l – Fida’ya göre İbn-i Battuta Çin’deki Buzun veya Puzine (Wosung) Çayı için Ab-ı hayat veya Aynü’l-Hayat demektedir. Bu çayın kaynağı Pekin şehri yakınlarındaki Büzüne (Maymun) veya Kurt Dağıdır.