Ali Avni Çelebi. Türk ressam (D. İstanbul 1904 – Ö. İstanbul 1993)
Yaşamı
Bağdat mektupçuluğundan emekli, döneminin aydınlarından Suphi Bey ve Ramiye Hanım çiftinin on iki çocuğundam dokuzuncusudur. İlk ve orta tahsilini İstanbul’da tamamlayan Çelebi’nin resim kabiliyeti çocukluk yıllarından başlayarak ailesi ve çevresinin ilgisini çeker. Sanata karşı büyük bir ilgi duyan babası, Çelebi’nin yeteneğinin öğrenimle güçlendirilmesini sağlamak amacıyla Sanayi-i Nefise Mektebe-i Alisi’ne girmesine önayak olur. İki yıl Hikmet Onat ve iki yıl da Çallı atölyelerinde çalışır.
Genç ressamların çoğu, o devirde Paris’i seçerken arkadaşı Zeki Kocamemi’yle ve ferdi imkanlarıyla 22 Mayıs 1922’de Münih’e gider. Kısa bir süre Heinemann’ın özel atölyesine devam eder. Bir sömestr katıldığı Münih Akademisi Grober atölyesinden de ayrılır. Mahir Tomruk’un tavsiyesiyle katıldığı Hans Hofmann atölyesinde de iki ay çalışır. Nesneleri geometrik bir düzen içinde parçalayan kübizm ile nesnelerin plan ağırlığını, derinliğini öngören konstrüktivizm (inşacılık) eğilimlerinin karışımı bir teknik öğreten Hoffman, desene, çizgi yapısına verdiği önemle, Ali Çelebi’ye İstanbul’da öğrendiklerini unutturur.
Almanya’da bu kez maddi yetersizlikler nedeniyle Berlin’de aile dostlarının yanında, Berlin Akademisi Kleve atölyesinde çalışmaya başlar.
Hofmann’ın beğenisini kazanan Çelebi, atölye asistanı oldu. Ancak devlet bursunun karşılığı olan zorunlu hizmete çağrılması nedeniyle 6 Haziran 1927’de Türkiye’ye dönen Çelebi, Konya Kız Öğretmen Okuluna atandı. Dört hafta sonra askerlik görevi ile İstanbul’a döner ve Harp Akademilerinde desinatör olur. Askerlik bitiminde döndüğü Konya’daki görevinden istifa etti.
1930’da Almanya’ya Hofmann okuluna, atölye asistanlığına geri döndü. Ancak Almanya’da savaş rüzgarları esmekte, ekonomik krizin, politik değişimin zor günleri yaşanmaktaydı. Amerika’ya yerleşme planlayan Hoffman, Çelebi’ye gelmesi için davet eder, ancak Çelebi bu cesareti kendinde bulamaz ve yurda geri döner. 1931’de atandığı akademi muallim yardımcılığı görevinden aynı yıl uzaklaştırılır. 1934′ dek işsiz kalan Çelebi, Zeki Kocamemi ile birlikte kuş kafesi yaparak yaşamını sağlamaya çalışır. 1934’te, o da Mahmut Cûda gibi İstanbul Üniversitesi’nde bir görev bulur. Arkeoloji bölümü desinatörü olan Çelebi, ancak 1938’de Leopald Levy‘nin asistanlığını yaptı ve 1967’de emekliye ayrılana kadar atölye hocalığı görevini sürdürdü.
1993 yılında İstanbul’da yaşamını yitirdi.
Sanatı, Görüşleri…
Sanatı
Ali Avni Çelebi ve Zeki Kocamemi 1927’de Almanya dönüşlerinde katıldıkları Güzel Sanatlar Birliği Galatasaray ve Ankara sergilerinde yer alan resimleriyle modern sanatın ilk temsilcileri olarak topluma tanıtılırlar. Sergilenen resimleriyle, Türk resim sanatına modern yorumlar, yeni atılımlarla katıldıklarını kanıtlarlar.
Yine 1927’de yurda dönen genç ressam, ertesi yıl açılan bir sergide gösterdiği Maskeli Balo’suyle büyük bir resim devriminin öncüsü bilindi. Bu sergi Cağaloğlu’ndaki Türk Ocağı’nda açılan Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği’nin ilk sergisiydi. Maskeli Balo’yu Ali Çelebi Almanya’dayken yapmıştı. Yeşil bir tahta perdenin ön ve arkasında dizilen maskelenmiş erkek ve kadın gruplarının önünde, yerde, çıplak bir kadın yatıyordu ve bu pembe vücut, o güne kadar Türk resminde görülmemiş bir çizgi Topkapı Sarayı avlusu gücüyle üslûplaştırılmıştı.
Maskeli Balodan sonra Ali Çelebi büyük çaptaki düzenlemelerini peş peşe verdi: Vitrin, Hücum, Yaralı er. Kediler, Sebzeci.
Ali Avni Çelebi kökeni kübizme dayanan resimsel sorunları dışavurumcu yorumlarla çözümler. Çelebi’nin resimlerinde üç boyutlu mekan etkisi ve oylumsal değerlerin belirginliği, resmin geometrik altyapısı ve planlarıyla ilişkisi nedeniyle konstrüksiyona dayalıdır. Bu etki de Cézanne ve kübizmin yapısal sorunlarıyla ilgili lekesel değerlerle açıklanabilir. Çelebi’nin yapıtlarında, geniş yüzeyli renk lekeleri, ışık ve gölge dağılımıyla güçlü bir desen anlayışı ve derinlik yanılsamasında bütünleşir. Konunun aktarımında ulaşılan doğal görünümün altında yatan geometrik sistemlerin çizgisel doku ve lekesel bir anlatımla konstrüksiyonlara bölünmesi, Türk resmine getirdiği atılımcı boyutu kanıtlar.
Sanat anlayışıyla Türk resim sanatına yeni boyutlar katan Çelebi; 1944’te düzenlenen 6. Devlet Resim ve Heykel Sergisinde “Çam Korusu” adlı eseriyle birincilik ödülüne değimli görülür.
Ali Çelebi, Ankara Sanat dergisine verdiği bir demeçte sanat düşüncelerini şöyle açıklar:
-Hocalarımız kuşağının yetiştiği yıllarda hâkim olan görüş empresyonizm idi. Bu görüş tabiatın görünüş ve intihalarına dayanır. Ekspresyonist görüş ise kitlenin ağırlığını, planları değerlendirir. Desen, sınır çizgileri daha serttir. İlk eserlerimi verdiğimde bundan ötürü yadırgandım. Hocam Çallı İbrahim ise yeniliklere açıktı.
Yurda döndüğümüzde bizimle en çok ilgilenen o olmuştu. Sanat yolculuğu durmadan çalışmak ister. Ortalama günde sekiz saat çalışmalıdır bir ressam. Sanatçı, deseni anlayabildiği nispette pentür yapar