Hamdele. El-Hamdala, elhamdu lilâhi yerine kullanılan bilinen bir tâbir olup, “hamd” bütün mânası ile “Allaha mahsustur” demektir. Çünkü sena edilmeğe lâyık her şey Allahtan gelir ve ona döner. Hamd, sena edilenin irâdesine tâbi olan bir şey için edilen şükür mânasında olduğu takdirde, zemm’in zıddıdır ve bu bakımdan delâlet sahası daha geniş olan medh’ten farklıdır. Binâenaleyh hamd tâbiri şükr (minnettarlık; zıddı kufran)’den de, bu hissin ifâdesi demek olmakla berâber, farklıdır. Ekseriya,”medih” kelimesi ile tercüme edilmesine rağmen, sena kelimesi, tam mânası ile, “takdir” demek olup, “hürmet” mânasında olduğu gibi, zemm mânasında da kullanılabilir (türkçede bu mânada kullanılmaz). Şekline göre, cümle ihbâri veya habari (yâni bir hüküm ) olabilir; fakat mânaya göre, inşa’i’dir; zîra burada söz söyleyenin kasdi o dakikada Allaha hamd ve sena etmektir. Lane ( Lexicon, s. 638) “Praise be” diye tercüme ediyor ve orada bir duâ değil, kuvvetli bir tasdik edası buluyor. Belki inşâ mânası, Palmer’in Kur’an tercümesinde yaptığı gibi, bir nidâ işareti ile ifâde olunabilir. Bu terkip tahu ‘l-hamd gibi ve ona müşabih bir çok terkipleri saymadan, Kur’an’da 24 yerde tekerrür ettiğinden, gayet tabi’î olarak, müslümanların pek alışık oldukları bir şeydir. Her şey Allahtan gelir; binâenaleyh her gelen şey için, iyi olsun fena olsun, Allaha hamd etmek lâzımdır. Bununla beraber hamdele fiili, İslâmiyetten daha önce kullanıldığı anlaşılan besmele’den sonradır. Hamdele ne Şaftâh’ta ve ne de Lisân’da görülmemektedir, hâlbuki besmele her ikisinde de vardır. Lisân’da besmele’yi Ömer b. Ebi Rabi’a’nın bir beyitinde görüyoruz. Mişbâh ( hicretin 784. senesinde tamamlanmıştır)’ta hamdele bulunmakla beraber, yalnız besmele bahsinde geçmektedir. Buna karşın Kâmüs’ta mevcuttur; zîra özel bir kelime olarak tanınmakta gecikmemiştir. Herkesin zühd ve takva hissine göre, sık-sık kullanılmasından başka, bu kelime salât ve tashih’in belli bir kısmıdır. Tashih’te 33 defa tekrar edilir. Fazla olarak, Fatiha’nın yedi maşani’sinden biri olduğundan, bizzat Fatiha gibi, gerek tasavvufta ve gerek havas ilminde, çok kullanılmaktadır. Msl. bu terkip Rifâî tarîkatinin yedi vakfesinden birincisini teşkil eder. Sünnî ananesine göre bîle Fatiha’nın i’cazkâr bîr mânası vardır (krş. Buhârİ, Kitâb aUtafsir, Bâb fâtihat el-kitab; sivri sinek sokmalarına karşı Fatiha’yi rak-ya olarak kullanan adamın hikâyesi ve bunu Peygamberin tasvip etmiş olması). Bunun havas ehli arasıda daha sonraları geniş mikyasta kullanıldığı hakkında bk. el-Büni, Şems at-ma’srif, X. fasıl ve Mısırlı modern havâsçı Ahmed al-Zarkavi, Mafâtih al-ğayb,s.175. Lâkin hamdele, havas ilminde, besmele kadar, yalnız başına kullanılmış görünmüyor. Buna mukabil bu terkip başlama tâbiri olarak kullanılması temayülünü çok eskiden bir hadîsten almıştır. Peygamber: — “Allaha hamd ve sena ile başlanılmayan her iş sakat olur” — demiştir. Bu suretle hamdele her yazının mukaddimesinde lâzım olan 3 kısımdan biri olmuştur. Fakat besmele’nin aksine olarak, bu terkibin sonraları kullanılmaya başlanılmış olduğunun delîli, bunun İbn Hişâm’ın Siret’inin başında, Kitab al-ağâni’de yahut Fihrist’in başında bulunmamasıdır.