Haseki. İslâm devletleri içinde yalnızca sadece Memlûk ve Osmanlılarda varolan, saray teşkilâtında hükümdarların hizmetinde bulunan şahıs ve zümreye verilen isim.
Memlûklarda sultanın birinci derecede kölelerinden teşkil edilen bu zümreye “el-cemâat’il-hasekiyye” ismi verilmişti. Hükümdârların her bulunduğu yere giderlerdi. Bunlar emirliğe aday olup, sayıları ilk zamanlar 20’yi geçmezken sonradan 1000’i aşmıştır. Hasekiler maaşları dışında sultandan hediye alırlar, diğer
hizmetkârlardan farklı olarak sırmalı elbise giyerler ve kılıç taşırlardı. Ayrıca yaptıkları hizmetler açısından Osmanlı saray teşkilâtı içinde has oda gılmanlarına benzerlerdi.
Osmanlı devletinde ise, harem-i hümâyûn kadınlarından, bostancılardan ve yeniçeri ortalarından olmak üzere, 3 kısım haseki var idi:
1. Haseki, pâdişâhtan çocuğu olsun-olmasın, hükümdarın yatağına kabûl edilen kadınlara verilen unvanlardan biri olup, hünkâr hasekisi de denilirdi. Bu hasekilerin içinden çocuğu olanlara haseki sultan ismi verilir ve erkek çocuk doğuranların başına taç giydirilirdi. II. Ahmed (1691-1695 )’in Râbia adındaki baş-cârîyesi İbrahim ve Selim isimlerinde iki erkek çocuk doğurmuş olduğundan, başına taç giydirilerek, haseki sultan ilân edilmiş ve kendisine usulen başmaklık hâs tâyin edilmiş idi. Hasekiler içinde en mümtazları kadın efendi unvanını alırlardı.
Ölen pâdişâhın kadınları yeni saraydan eski saraya nakledilirler, içlerinden çocuğu olmayanlar veya çocuğu olup da ölenler, yeni hükümdarın emriyle, bâzan kocaya verilirlerdi. Sultan İbrahim’in yedi cariyesinden birisi Şah Sultan olup, Telli-haseki unvanı ile meşhurdur. Kanunî Süleyman’ın zevcesi Hürrem Sultan‘ın 1538’de inşa olunan camii “Haseki Sultan camii” adıyla bilinir ve kendisinin İstanbul’da meşhur bir de hastahânesi vardır.
2. 18. asırda sayısı 300’ü bulan, küçük bostancı zâbiti rütbesinde ve haseki ismi verilen bir sınıf mevcuttu. Bunlar kırmızı çuhadan elbise giyerler, bellerinde “gaddâre” denilen gümüşlü bıçak taşırlar, yaka ve kemerleri ile diğer bostancılardan ayırt edilirlerdi. Bostancılardan haseki tâyin edildiği zaman merâsim yapılır, asâsı verilir, o da kendi eliyle kurban keserdi. Bostancı hasekilerinin 60’ı pâdişâhın gerilerinde (yanında) bulunurdu. Paşa kapısı ile saray arasında telhiscilik yaparlar, ayrıca sadrâzamın yanında dâimî bostancı hasekisi bulunurdu. Pâdişâh kayıkla gezintiye çıktığında kayığın baş tarafında haseki ağa otururdu. İstanbul’dan taşraya gidecek gizli haberleri bostancı hasekileri götürürlerdi.
Hasekiler, merâsimlerde başlarına mahturî külah, arkalarına kırmızı çuhadan dolama (kaput) ve bellerine “gaddâre” denilen hançer sokarlardı. Merasim hâricinde başlarına barata isimli kırmızı külâh giyerlerdi.
Bostancı hasekilerinin on ikisi “tebdil hasekisi” ismini alır ve pâdişâh tebdîl-i kıyâfet ederek saray dışına çıktığında beraberinde bulunurdu. Bostancı hasekileri 1829’da kaldırıldı ve ihtiyarları emekli edilip, gençleri rikâb-ı hümâyûn hademesi olacak şekilde tâlim ve terbiye edildi.
3. Yeniçeri hasekileri: Ocağın 14, 49, 66 ve 67. ortalarına mensup yeniçerilere verilen isimdir. Aynı zamanda bu ortalara “haseki ortaları” adı verilirdi. Bu orta mensupları, yeniçeriler arasında ağa ünvanını hâiz îtibârlı askerlerdi.
(Fâtih) II. Mehmed Han (1451-1481) devrinde kurulan yeniçeri hasekiliğinin vazifeleri şunlardı: Pâdişâhla ava giderler ve av köpeği beslerlerdi. Pâdişâh saray dışına çıktığında 4 haseki kumandanı pâdişâhın atının, ikisi sağında ikisi solunda dururlardı. Haseki ortalarının en kıdemli kumandanına, baş haseki denir ve terfi ettiğinde “turnacıbaşı” olurdu. Haseki bölükleri yaya ve atlı olmak üzere iki sınıftı.