Hazrec. Hazrec, bir Arap kabilesinin ismi. İslâmiyetin ilk zamanlarında Hazrec, kendisi ile kardeş-kabîle olan Evs ile birlikte, Medine mıntakasında ve daha kuzeyde Hayber ve Taymâ’ya kadar olan yerlerde bulunuyordu. Bu iki kabîle, İslâmiyetin başlangıcında oynadıkları mühim rol sebebi ile, Ensar (yardımcılar) ünvanı ile şereflendirilmişti. Ensâr âlimleri ve Arabistan’ın eski tarihiyle meşgul olan müelliflerin hepsi, Hazrec’in, Evs’ler ve Suriye’deki Gassânîler gibi, pek eski bir devirde Arabistan’ın güneyinden göç etmiş olmalarında müttefiktirler; bu harekete sebep olarak da MaMb şehrinin yıkılması gösterilir; tam tarihini bilmediğimiz bu olay, milâdî 5. asırda vukua gelmiş olsa gerektir. Kabilenin muhtelif kollarının şecereleri, ikinci halife Ömer b. Hattâb’ın rfifön’ına, İslâmiyete yaptıkları yardıma karşılık olarak, ikinci dereceden maaşa mustahik olan kabileler arasına dahil edilmiştir. Serenin ilk isimleri olan Hazrec b. Amr Ankâs b. Sa’laba b, Amr Muzaykiya (Evs’lerin şeceresinde de bu isimler vardır) adlarını daha şüpheli addetmeliyiz, Evs ve Hazrec kabileleri, hicretleri sırasında, daha sonra Medinet ül-Nebi adını almış olan Yesrib şehrine geldikleri zaman, burada yerleşmiş olarak, içlerinde Beni Kaynukâ, Kurayza ve Nazir’lerin bulunduğu yahudi kabilelerini ve isimleri bilinen diğer 20 kadar klan ve batn buldular. Bunların Yesrib ve civarında, âtâm denilen 70’ten fazla hisarları var idi; bunlar şehre özel bir şekil veriyor ve sakinleri için, hiç bir Arap şehrinde bulunmayan emniyeti sağlıyordu. Eğer eski Arap tarihi uzmanları bu inşâatın yahudiler tarafından, yapılmış olmasında bu kadar ısrar etmeselerdi, bunları Yemen’deki mümasil binalar ile münâsebetli görmeğe ve muhacirler tarafından, oradan öğrenilerek, Medine’ye getirilmiş bir inşa usûlü olduğunu kabul etmeğe kalkışabilirdik. Hazrec’ler, Evs’ler gibi, önce şehrin kenar mahallelerine yerleştiler. Fakat nüfusları, şehirdeki yahudilerden daha çok arttığı için, kuvvetlerini hissettirmekte ve âtâm’dan bâzılarını ele geçirmekte gecikmediler.
Yahudiler ile olan ilk harbe, yahudi Zuhra ailesinden Kaytun isimli bir prens sebep oldu; Evs kabilesinden bir geline ius primae noctis (ilk zifaf hakkı)’i tatbik etmek istedi ve gelinin erkek kardeşi tarafından öldürüldü (Kaytun isminin hayâli olduğu aşikârdır; bu yunanca koltmv kelimesinden başka bir şey değildir ). Tabiatiyle müttefik kabileler, hem Suriyeii Gassânîlerden, hem güney Arabistan’daki Yemenlilerden yardım gördüler ve yahudilerin en ileri gelenlerinden bir çoğunu öldürdüler. Müttefik kabileler, şehrin büyük bir kısmını ele geçirince, biribirlerine düştüler. Her biri ayrı mahalleler teşkil eden şatoların etrafında sıralanmış kulübeler ile, şehrin vaziyeti muharebeye pek elverişli idi; ne Evs’ler, ne de Hazrac’ler pek kalabalık olmadıkları için, sıra ile, Yesrib civarındaki göçebe kabileler ile ittifaklar yapıyorlardı. Hazrec’ler sayıca daha fazla olduklarından, Evs’ler azlıklarını telâfi için, bir çok defalar, Suleym kabilesiyle, ittifak yapmışlardı; genelde yahudilerden de yardım görüyorlardı. Ancak Bu-âş muharebesi ile, Hazrec’ler önemli bir şekilde yenildikten sonradır ki,Yesrib’de bir çeşit denge kuruldu. Bununla birlikte iki kabile zaman zaman çarpışmalara, katl ve misilleme hareketleri devam etti.
Hz. Muhammed’in Mekke’den hicreti üzerine, Yesrib’de hakikî bîr değişiklik ortaya çıktı. Peygamber 29 Haziran 622 salı günü Kubâ civarına ulaştı ve birbirine düşman kabileleri, Mekke’deki hemşehrilerine karşı yapacağı mücâdele için, kendisi ile birleşmeğe davet etti. Her kabileden savaşçıların sayılarını, Bedir Muharebesi‘ne katılanların listesi sayesinde, aş.-yk.tahmin edebiliriz; çünkü İbn Sa’d Tabakât’ında Evs kabilesinden 63 ve Hazrac’den 175 isim veriyor. Bu iki kabile halkının Müslüman olması üzerine, Yahudi unsuru önemini pek çabuk kaybetti; Beni Kurayza Gazvesi ve Beni Nazır Gazve‘leri sırasında bu kabileler, hemen tamâmiyle, imha edildi. Mekke’den gelen ilk Müslumanlar, her zaman, pek ziyâde saygı görüyorlardı. Ensâr, bundan sonraki devrinde, Peygamberin dayandığı başlıca kuvvet olmuştur. Bundan dolayıdır ki, Peygamberin vefatı akabinde, yerine hiç bir halef göstermediği için, Hazrec’in onun kurduğa devleti ele almağa memur olduğunu iddiaya kalkışmış olmasına hayret etmemelidir. Ömer’in tam zamanında müdâhalesi sayesinde, Sa’d b. Ubâda’nin halife seçilmesi önlendi. Sa’d, hakkı olduğunu düşündüğü bir mevkiden, haksız olarak, mahrum edilip, Medine’den uzaklaştırılmasından çok gücendi ve hiç bir anlaşmaya yanaşmamak suretiyle, dargınlığını göstererek, Havran’a gitti. 637 yılında orada öldü.
Hazrec’ler, Peygamber devrinde, nüfus sayıdan eşit olmayan bîr çok kısma ayrılmıştı. En mühimi Beni ‘l-Neccâr’dır; diğer klanlar, önemlerine göre, şunlardır: Haris, Cuşam, Avf ve Ka h. Peygamberin şâirleri Hassan b. Sâbit, Ka’b b. Mâlik ve Abdullah b. Revaha Hazrec kabîlesindendir. Emevîler devrinde, Peygamberin ilk sahabelerinin çocukları en yüksek mevkileri işgal etmekte devam ettiler ve ekserisi Emevîleri tamâmiyle,
tuttular; bununla beraber Numân b. Beşir [açık bir istisna teşkil eder. Çünkü bu zât Abdullah b. Zubeyr‘in dâvasını benimseyerek, bu yolda canını feda etti. Hazrec kabilesinin bazı azalarını Mısır’a ilk yerleşen müslümanlar arasında buluyoruz; Abdullah b. Ravâha’nın çocukları asırlarca müslüman Endülüs’ün büyükleri arasında sayılmıştı; bunlar bilhassa kuzeyde Karkosta (Zaragossa) ‘da yerleşmişlerdi. Medine ve güney Arabistan’dan Mısır’a geçen muhacirlerin büyük sayısını göz önünde tutarsak, güney Arabistan menşe’li Hazreclerin lisanının, Mısır Arap lehçesine yaptığı tesirî kabul etmekle hakikatten uzaklaşmış olmayız; bunlar, doğu Araplarından farklı olarak, cim harfini g gibi telâffuz ediyorlardı.