Bugün anaokullarında uygulanan eğitim programının ilkeleri, XVIII., XIX. yüzyıllarda ve çağımızda yetismiş filozof, ruhbilimci ve eğitimcilerin ortaya koyduklari ve savunduklari görüşlerden, ilke ve yöntemlerden esinlenmistir. İsviçre’li egitlmci J. Heinrich Pestalozzi İngiliz düşünürü Robert Owen, Alman eğitimcisi Friedrich Fröbel, İtalyan eğitimcisi Maria Montessari, Belçika’li ruhbilimci ve eğitimci Decroly, İsviçre’li ruhbilimci Jean Piaget bu düşünürlerin en ünlülerindendir.
Pestalozzi, Rousseau’nun eğitimle ilgili görüşlerini daha anlaşılır hale getirerek yaygınlaştırır, Fröbel, Pestalozzi’nin görüşlerinden hareket eder ve çocuklarda yetilerin dengeli olarak gelişmesini gerçekleştirmeğe yönelir. Çocukların gelişmesini açikhavada yapilacak idmanlar, oyuniar ve şarkılarla sağlamayı amaç edinir. 1837’de Blonkenburg’da
küçük çocuklar için kurdugu anaokullarının ilk örnegidir.
Maria Montessori’nin sistemi Fröbel’in sistemini gelistirir. 1907’de Roma’da kurdugu “Çocuklar Evi”nde ilgi çekici alıştırmalarla çocuklarda düzen zevkini ve duyularin hafizasını geliştirmeyi amaç edinir. Sistemi duyumcu felsefeye dayandigi için, her şeyden önce algi edinme yetisini egitmeye yönelir.
Bu ve buna benzer eğitim görüslerinin ürünü olan anaokullari Türkiye’ye de 3-7 yas arasindaki çocukların okul öncesi eğitimi için kurulmustur. Özel bir egitim’e yetismis ögretmenin kilavuzluk ve yönetimi altinda çocugun beden etkinligine, oyun oynamasina, duyularini isletmesine, oyuncaklarla hayalgücünü çalistirarak yaraticilik yetisini gelistirmesine, düzenli ve programli bir hayat içinde düzen, temizlik ve iş sevgisi kazanmasina, arkadaslarla iyi geçinme, isbirliği kurma alışkanligi edinmesine yarayan en uygun çevre bu çocuk yuvalaridir.