Mal (A.i.)
1. Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü: “Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı.” -Ö. Seyfettin.
2. Büyükbaş hayvan: “Boz atlar yağız değildi, artık; mallar erimiş, zayıflamıştı.” -N. Araz.
3. tic. Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, emtia.
4. mec. Bayağı, aşağılık, kötü kimse: Onun ne mal olduğunu bilirim.
5. argo Esrar.
6. kaba Orospu.
7. mec. Saf, Aptal kişi
8. mec. Matah, antika: Bunu da bir mal zannediyor.
Mal bulmuş mağribî gibi: Büyük hırs, heyecan ve sevinçle.
Mal canın yongasıdır: Mala gelen zarar cana gelmiş gibi tesir eder.
Mal canlısı: Mala çok düşkün kimse.
Mal edinmek: Mal sahibi olmak; kabullenmek, benimsemek.
Mal etmek: 1. Belli bir fiyata elde etmek. 2. Kendisine ait olmayan bir şeyi kendisine âit olarak göstermek.
Mal müdürü: Kazada mâlî işlere bakan, devlet gelirlerinin toplanmasını sağlayan vazifeli.
Mal olmak: 1. Her hangi bir bedele, fiyata gelmek. 2. [mec.] Sonuç yermek.
Mal sandığı: Vezne.
Mal ü menal: Mal ve mülk, servet, zenginlik.
Mal yapmak: Servet sahibi olmak.
Malı götürmek: [ar.] Fırsattan istifade edip büyük menfaat sağlamak.
Malı malına: Kâr sağlamadan yapılan satış, başabaş.
Mal-ı nâtık: Canlı mal.
Malı omzunda: [mec.] Evi barkı, yeri yurdu olmayan, berdu-uş, serseri.
Mal-ı şâmil: Cansız mal. Malın gözü: 1. Malın en iyi kısmı, malın en iyi cinsi. 2. [ar.] Kötülükte en ileri durumda bulunan.
Mal Nedir, İslam Hukukçularına Göre Mal Tanımı