Mâliye, devletin gelirlerini ve bu gelirlerin harcanmasını konu alır.
İslâm devletinin topladığı vergilerin başında zekat ve cizye gelir. Zekat müslümanlardan, cizye ise gayr-ı müslimlerden alınır. İslâmın ilk devirlerinde malî dayanışmaya ihtiyaç vardı. Bunu temin gayesiyle Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed müslümanları birbirleriyle yardımlaşmaya davet ediyordu. “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek, iyiliğe elbette erişemezsiniz” (Âli İmran 92. Ayet) gibi emirlerle malî tahsisler bizzat fertler eliyle ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyordu. Ayrıca Hz. Peygamber’e tahsil selâhiyeti de tanınmıştı.
Vergi gelirlerinin kimlere ve nerelere harcanması gerektiği belirlenmiştir. Bunlar akraba, mahrum, miskin (çok fakir) ve yolculardı. Âyetlerde bilhassa fakirlere yardım yapılması gerektiği belirtilmiştir.
İslâm Devleti kurulduktan sonra, devlet tarafından tahsil edilen muntazam vergiler ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi olan zekat İslâmın beş şartında biri olarak kabul edilmiştir. İslâm Devleti’nde, bulundukları bölgenin vergilerini toplamak, toplananı da aynı bölgenin muhtaçlarına dağıtmak geri kalanını da Beytü’l-mal’e göndermek için bir mâlî teşkilat kurulmuştur. Daha sonra haraç cizye, ganimet gibi gelir kaynaklarrı da bu teşkilata ait olmuştur.
İslâmda vergileme anlayışının temelinde bir “ihtiyaç fazlası” düşüncesi vardır. Bu düşünce kişinin kendisi ve ailesinin ihtiyaçlarından artan kısmı ifade eder. İhtiyaç fazlalığından meydana gelen vergilerle muhtaç kişilerin ihtiyaçları giderilir. Vergi çeşitleri:
Zekat, cizye, haraç, gümrük vergisi., ganimetlerin beşte biri başlıca vergilerdir. Ayrıca devletin gerektiğinde olağanüstü vergiler koyma yetkisi vardı. Bunların dışında Fey’ (düşmandan savaşsız olarak ele geçirilen mâl), varis bırakmadan ölenlerin terekesi, haram yolla kazanıldığı tesbit edilen servetler ve devlet işletmelerinin gelirleri başlıca gelir kaynaklarıdır.