Keşiş, rahip ve râhibelerin, dünya ilişkilerinden uzak olarak yaşadıkları ve ibadetle meşgul oldukları binalara Manastır denilir. Hayatlarını Manastır da sürdürenlere de Tarîk-i Dünya adı verilir.
Manastır hayatı, ilkönce doğuda başlamış ve 4.yy.dan itibaren iyice yaygınlaşmıştır.
İncil’in buyruklarına uygun olarak yaşamak amacıyla 13.yy.da Fransiskenler, Dominikenler, Augustinuscular ve diğer kavimlerin kurdukları “Dilenci Tarikatları” adındaki Hıristiyan tarikatına bağiı olan manastırlar, şehir kenarlarında çoğalmışlardır.
Önceleri manastırlar, kendi mülkleri olan bir arâzî üzerinde kurulur ve bu arâziyi işleterek elde ettikleri ürünlerle kapalı bir ekonomi içinde yaşarlardı. Manastırda başrâhibden başka çeşitli görevliler bulunurdu. Manastırlar bâzan cezâlı din adamları için nezârethâne, hapishâne olarak kullanılırdı. Orta çağda manastırların zenginliği ve kudreti artarak önemli derebeylik merkezleri hâline geldi. Başlangıçta bölge piskoposunun rûhânî yetkisine bağlı olan manastırlar, daha sonra papalığa bağlandılar.