Kelime olarak, hidayete erişmiş, doğru yolu bulmuş, kurtarılmış manâlarım ihtiva eder. Özel olarak “Allah tarafından hidayete erdirilen kişi” manâsında kullanıldığı içindir ki peygamberlerin unvanı olarak kitaplarda yer almaktadır.
Dinler ve mezhebler tarihinde bir ıstılah olarak “Mehdî fikri” “Mehdî-i muntazar” (beklenen Mehdî) tarzında olmak üzere “Beklenen kurtarıcı” olarak anlaşılmaktadır. Şia’nın esaslı inançlarından biri olan Mehdî-i muntazar inancı, şu anda gizlenmiş olan fakat tekrar zuhur edeceği beklenen kurtarıcı bir liderin varlığına inanmaktan ibarettir. Kökleri itibariyle eski şark inançlarına, daha sonra hıristiyanlığa ve özellikle yahudiliğe dayanan ve bu yolla da İslâm dünyasına sızmış bulunan “Rec’at akidesi” (geri dönüş inancı) ile doğrudan ilgisi olan Mehdî inancı ilk olarak yahudi Abdullah b. Sebe’ tarafından müslümanlar arasında işlenmeğe başlamıştır. Önceleri Hz. Muhammed’ in kıyamete yakın geri döneceğini telkin ile başlayan Abdullah b. Sebe bilahare bu inancı Hz. Ali’ye intikal ettirerek onun şehadetini şiîler arasında istismar etmiş ve onun aslında ölmediğini, gizlendiğini, kıyamete yakın geri dönerek herkesi kurtaracağını iddiaya başlamıştır.
Böylece, Mehdllik fikri özellikle şiî toplumlar arasında yayılmış “zulüm ve cevr ile dolmuş bulunan dünyayı kıyâmete yakın gelecek bir kurtarıcının (Mehdî-i muntazar) adaletle dolduracağı” gün beklenmeğe başlanmıştır.
Daha sonraları İsnâ aşeriyye (On İki İmam mezhebi) şiilerinin on ikinci imam olarak kabul ettikleri Muhammed Mehdî b. Hasan el-Askerî, H.-260 seneleri civarında henüz dört yaşlarında bir çocuk iken Sâmerrâ’daki evlerinin bodrumuna annesi iie birlikte inmiş ve orada kaybolmuştur. Şiîler kaybolan bu on ikinci imam Mehdî’nin ölmediğine, haien gizli bulunduğuna, naibleri vasıtasıyla buyruklar gönderdiğine, kıyamete yakın geri dönerek o güne kadar alıp yürümüş olan zulüm ve çevri sona erdireceğine, Deccal’ı öldürdükten sonra bütün dünyanın sulh, sükun ve mutluluğa kavuşacağına inanmışlardır.
Sünnî çevrelerde de Mehdî-i Muntazar inancı, değişik şekilleri ile özellikle halk arasında yayılmışsa da bu inanca mesned olarak gösterilen bazı hadislerin, sahih hadîsler olmadıkları veya üzerine itikat bina edilecek derecede kuvvetli bulunmadıkları hadîs kritiği demek olan Cerh ve Ta’dil ilmi ışığında hadîs âlimleri tarafından tesbit edilmiştir.
Gizli, müfrit, mistik akımların hemen hepsinde görülen Mehdî inancı, bu akımların liderlerinin “beklenen Mehdî” oldukları şeklinde müşahede edilmektedir. Bu akımların hepsi, belli bir merhaleden sonra mensublarına, kendi liderlerinin Mehdî-i muntazar olduğunu telkin etmektedirler.
Tarih boyunca, kendilerinin beklenen Mehdî olduklarını iddia ederek ortaya atılan ve bu uğurda savaşa başvuran ve sonunda kanlı bir şekilde ortadan kaldırılan kişiler müşahede edilmiştir.
Ehl-i Sünnet itikadında Mehdîük bir inarıç esası olarak iltifat görmemiştir. Haber-i vâhid nevinden olan ve itikadı açıdan deli! ieşkü etmeyen bazı rivayetlerde zikri geçen Mehdî’yi belirlemek, kimliğini tesbit etmek, açık bir tasvirini yapmak mümkün değildir. Her ne kadar akaid kitaplarına hicrî sekizinci asırdan sonra bu bahis ilave edilmişse de hicrî beşinci asırdan itibaren, bilhassa sağlam ve köklü dini kültürden mahrum topluluklar arasında kabul görmüştür.
Geleneksel inanışa göre geleceği haber verilen mehdî hakkındaki rivayetler ta’bir ve te’vil gerektiren rivayetlerdir. Bu rivayetlere göre harikulade bir güce sahip olacağı ve büyük tasarruflarda bulunacağı haber verilmiştir. Keza Hz. İsa, -ki ineceği hadîs ile ihbar ve teyid edilmiştir- namazda Mehdi’ye iktida edecektir. Üç büyük vazifesi bulunacaktır.
- Her tarafa bulaşan bir illet gibi yayılmış bulunan maddecilik ve ilâhsızlık fikrine karşı, bunları tam susturacak bir tarzda imanı korumak ve müminleri delâlete düşmekten kurtarmaktır.
- “Hiiâfet-i Muhammediyye unvanı ile şeâır-i İslâmiyyeyi ihya etmektir.” İslâm âleminin birliğini dayanak noktası kabul edip beşeriyyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gadab-ı ilâhîden kurtarmaktır.
- İnkılâbât-ı zamaniyye ile zedelenip bir derece ta’tile uğramış ahkâm-ı Kur’âniyyeyi Mehdî, bütün ehi-i îmanın yardımları ve İslâm birliğinin muâvenetiyle, bütün bilgin ve bilhassa Ehl-i Beyt’ten bir gurubun müzâharetiyle ihya edecektir.
Bunu bir şahsın yapması elbette imkansızdır. Öyleyse bu rivâyetler tevil ister. Zaten Sünni akidede Mehdî, kıyamet alametleri arasında sayılmamıştır.