Melek (arpç. i.)
Kelime olarak Arabçada kuvvet manâsındaki “Melk” kökünden gelmektedir. Bu kök nazarı itibara alındığı takdirde “Melek”, güçlü, kuvvetli varlık demektir. Kelimenin kökünün “Me’lek” veya “Mel’ek” oiduğu görüşünü savunanlar da vardır. Kelimenin bu şekli “elçilik” ve “risalet” gibi manâlarla ilgilidir.
Özel olarak “Melek” kelimesi, Allah nezdinde ruhanî varlıkların isimleridir. Aynı varlıkların isimleri olarak “Melâik” ve “Melâike” kelimeleri de kullanılmaktadır. “Melâike” kelimesi “Melâik” kelimesinin çoğuludur. “Melâik”, Allah’ın rasulleri, elçileri olarak görev yapan rûhânî varlıkların ismidir. “Melek” kelimesinin çoğulunun “Melâike” olarak geldiği konusunda Arab dilcileri farklı görüşlere sahiptirler.
Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “Melek” kelimelerinin bir kısmı “muharrik, güç, kuvvet” manâsını ifâde etmektedir ki, Ra’d kelimesi bunun en bariz örneğidir. Yıldırım hadisesinde, pozitif elektirik yükü ile negatif elektrik yükünü birbirine hücum ettiren büyük bir güçtür. Buna zorlayıcı güç manâsına “melek-i zecr” denir. Bu sırada çıkan ses Ra’d’dır ki bu da “melek” in kendisidir. O esnadaki ışık da “Berk” adıyla ifade edilen bir yanma olayıdır ve bunun adı da “melek-i vakd“dir. Örnek verdiğimiz hadisede büyük kuvvetleri ifade eden tabiat olaylarının isimleri hep “melek” kelimesiyle ifade edilmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Melek, kelimesi bu manâya geldiği gibi Cenâb-ı Hakk’ın emirleri ifâ eden ruhânî varlıklar manâsına da gelmektedir. Melek kelimesi ile birlikte daha ziyade bu mânada Melâiki kelimesi kullanılmaktadır.
Meleklere inanmak İslâmda îmanın altı şartından birini teşkil etmektedir. Kelâmcılara göre melekler, boşlukta yer kaplayan ve her şekle girebilen lâtif cisimlerdir. Büyük güç ve kuvvet sahibidirler. İslâm filozoflarına göre ise melekler boşlukta yer kaplamadıkları gibi, cisim de değillerdir. Bunlar insan ruhu gibi mücerred varlıklardır. Mahiyeti insan ruhundan farklıdır. Kuvvetleri daha mükemmel, ilimleri daha çoktur.
Melekler iki ana guruba ayrılırlar: Bir kısmı sadece Allah’ı teşbih ile meşgul olup,başka işe karışmazlar. Onlar bıkıp usanmaksızın gece gündüz teşbih ederler.” (Enbiyâ sûresi 20. ayet). Diğer bir kısmı ise kaza ve kaderin cereyanını sağlamak üzere gereken işleri yürütmekle görevlidirler. Bunlara “Müdebbirât-i emr” adı verilir (Nâziât sûresi 5. ayet)
Melekler içinde bir gurub “Mukarrâbûn” (Allah’a yakın melekler) olarak bilinirler. Kur’ân’da şöyle buyurulur: “Mesih de Allah’a yakın melekler de Allah’a kul olmaktan çekinmezler..” ( Nisâ sûresi 172 ayet).
Peygamberlik vasfı olan dört büyük Melek, Cebrâil, Azrail, Mikâil ve İsrafil’dir. Kur’ân’da Cebrâil’in adî “Rûhu’l-emîn” ve “Ruhumuz”, “Rûhu’l-Kuds” oiarak da zikredilmektedir. Görevi peygamberlere vahiy getirmektir. İsrafil’in adı Kur’ân’da zikredilmemektedir. Ancak sahih hadîslerde adı geçen İsrafil, kıyâmete yakın “sur” denilen özel bir âleti üfürecektir. Kur’ân’da ve sahih hadîslerde adi zikredilen Mikâîl, tabiat hadiseleriyle ilgilidir. Azrail adı da Kur’ân’da geçmemekte ancak Melekü’l-mevt “ölüm meleği” olarak zikredilmektedir. Azrail ile birlikte can alma görevini yürüten diğer melekler de vardır. Bunlar, Nâziât, Nâşitât, Sabihât, Sâbıkât gibi isimler alırlar. Bu konuda Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Söküp çıkaranlar (nâziât), yavaşça çekenler (nâşitât), kolayca yüzenler (suda yüzer gibi can alanlar, sâbihât), yarış edenler (sâbıkât), derken bir iş çevirenler (müdebbirât-ı emr) hakkı için, birinci üflemenin kâinâtı sarstığı, onu ikinci üflemenin takib ettiği günde yürekler kaygıdan oynar, onu gören gözler açılır.” (Nâziât sûresi 1-9 ayetler).
Arşı taşımakla görevli olan meleklere Hamele-i Arş adı verilir.
İnsanlığı koruma görevini yürütenlere ise Hafaza melekleri denmektedir. İnsanların yaptıkları işleri kaydeden meleklerin adı da Kirâmen kâtibin melekleridir. Bunların isimleri de Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilmektedir (İnfitâr sûresi 10-12 ayetler).
Kur’ân’da zikri geçmemekle birlikte, sahih hadîslerde bahsedilen Münker ve Nekir melekleri kabir sualini yürütmekle görevlidir