Türkiye'de Klasik Batı Müziği

Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinde, ulusun bir an önce çağdaş Batı uygarlıkları düzeyine yükseltilmesi de öngörülmekteydi. Atatürk, bu çerçevede giriştiği bir dizi köklü yenileşme hareketi arasında güzel sanatlara, özellikle de müziğe ayrı bir önem veriyordu. Onun görüşleri bu konuda oluşturulan devlet politikasını yönlendirmiştir.

Türkiye’de çoksesli Batı müziğiyle kurum düzeyindeki ilk ilişki II. Mahmud döneminde gerçekleşmişti. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sırasında, Türk müziğinin önemli kurumlarından biri olan Mehterhane de kapatılmıştı. Onun yerine 1828’de Muzika-yı Hümâyûn kurularak başına İtalya’dan Donizetti Paşa* getirilmişti. Bu kurum, yüz yıl kadar sonra, 1924’te kurulan Musiki Muallim Mektebi’nin öğretim kadrosunun elemanlarını sağlamış, daha sonra da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ‘na dönüştürülmüştür. 1917’ de açılan Türk müziği eğitimi ağırlıklı Darü’l el-han, Cumhuriyet döneminde 1923 ve 1926’da yeniden örgütlenerek Batı müziği eğitimi ağırlıklı İstanbul Belediye Korıservatuvarı’na dönüştürülmüştür.

Cumhuriyet döneminde, ulusal bir müzik oluşturma doğrultusunda işe başlandığında eldeki bu iki kuruma konservatuvarlar, ulusal opera ve bale, orkestralar ve konser dernekleri eklenmiştir. Halkevlerinde mandolin ve akordeon takımları kurularak, ortaöğretim için müzik öğretmenleri yetiştirilerek, Batı müziğinin kuramsal kitapları devlet eliyle yayımlanarak, eldeki sözlü ve yazılı kaynaklar derlenerek çalışmalar yaygınlaştırılmaya ve temellendiril-meye çalışılmıştır. Yabana uzmanların yanı sıra Türk müzikçilerinden ve araştırmacılarından da yararlanılmıştır. Bu arada, Türk müziğinin bir süre radyo yayınlarından kaldırılması, çokseslilik/tekseslilik tartışmalarını oldukça hızlandırmıştır.

Bu ortamda, özellikle Avrupa’da öğrenim görmüş Türk bestecilerine ulusal müziğin oluşturulması yolunda büyük iş düşmüştür. Bu müzikçilerden Cemal Reşit Rey, Adnan Saygun, Necil Kâzım Akses, Hasan Ferit Alnar ve Ulvi Cemal Erkin, Rus müziğinin ulusal okulu Rus Beşleri’nden esinlenilerek, Türk Beşleri adıyla anılırlar. Hepsi de Türk müziğinin ritim ve ezgilerini, Batı müziğinin armoni anlayışıyla işleyip bir bireşim yaratmaya çalışmışlardır. Bazısı, klasik Türk müziğine ağırlık verirken, bazısı daha çok halk müziğinden esinlenmiştir. Bununla birlikte, onların bu çalışmalarının sonucunda ortak bir dil oluşamaması nedeniyle, Türk Beşleri adının bir ulusal müzik okulunu anlatmaktan uzak kaldığını ileri sürenler de vardır.

Bugün Türkiye’de çoksesli/teksesli müzik tartışması hâlâ güncelliğini korumakta, gerek çağdaş Türk bestecilerine, gerek klasik Batı müziğine karşı ilgi belli bir sınırın ötesine geçmemiş bulunmaktadır.

Daha yeni Daha eski