Mühderü’d-Dem
Kanı heder kılınan, yani öldürülmesi için yetkili makamdan genel müsaade çıkmış, hukuken can güvenliği kaldırılmış kimse demektir. Bu genei anlamı ile, İslâm hukukunda şartlarının gerçekleşmesi halinde her zaman uygulama alanı bulabilecek bir deyim olmakla birlikte, mühderü’d-dem denince, İslâm Tarihi’nde özellikle hatıra gelen meşhur bir olay vardır. 622 yılında bir avuç müslüman gurubu ile öz yurdundan ayrılmak zorunda kalan Hz. Muhammed, sekiz yıl sonra onbin kişilik muazzam bir ordu ile Mekke’yi fethetmeye muvaffak olmuştu. Peygamberliğinin gerek Mekke’deki devresinde, gerekse Medine’ye hicretten sonraki dönemde her fırsatta Rasûlullah’a husumetlerini açıkça gösteren Mekkeli hemşehrileri, tedirginlik içinde kendisinin kararını bekliyorlardı. Hz. Peygamber onları topladı ve “Ey Kureyşiiler! Benden ne umarsanız? Size ne gibi bir muamelede bulunmamı beklersiniz? diye sordu. Onlar, “İyilik bekleriz; sen kerem sahibi bir yakınımızsın.” cevabını verdiler. Bu konuşmalardan sonra Hz. Muhammed genel af ilân etti. Fakat çok özel sebeblerle, belirli kişileri af dışı bıraktı. İşte, “kanları heder kılınanlar” diye meşhur olan bu kişilerin başta gelenleri şunlardır:
İkrime b. Ebî Cehel (Ebu Cehil’in oğlu), Safvân b. Ümeyye, Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh, Abdüluzza b. Hatal, Makîs b. Sabâbe, peygamberin amcası Hamza b. Abdülmuttalib’in katili meşhur “Vahşî”, Ebû Süfyân’ın karısı Hind, İbn Hatal’ın iki cariyesi ve Sâre. Zaten kendi durumlarını bilen bu kişiler, o esnada ortalıktan kaybolmuşlardı. Daha sonra, bunlardan bazıları bu müsaade üzerine katledildi, bazıları Hz. Peygamberin huzuruna gelip müslümanlığı kabul etti ve özel affa mazhar oldu.
Diyet ve kısası gerektirmeyecek tarzda bir uzvunu veya canını kaybetmeye bizzat kendisi sebebiyet veren kimseler için genel bir anlatımla “mühder” deyimi kullanılır,