Mevlevihaneler, diğer tarikat tekkelerine oranla sayıca azdı. Fakat hâkim oldukları saha çok genişti. Buna bir örnek olarak, bazı tarikatların elliden fazla tekkesi bulunduğu İstanbul’u gösterebiliriz. İstanbul’da sadece beş Mevlevihane vardı: Yenikapı, Üsküdar, Kasımpaşa, Galata (Kuledibi), Beşiktaş. Mevleviliğin kabul gördüğü çevreler dikkate alındığında, imparatorluğun siyaset, kültür ve sanat merkezi olan başkent istanbul’da sadece 5 mevlevihane bulunması tarikatın nasıl bir disiplin içinde yönetildiğini de gösteriyor.
Tarikatın merkezi Konya idi. Orada tarikatın şeyhi olan Çelebi Efendi oturur, tüm mevlevi haneleri oradan yönetir, tekkelerin başında bulunan şeyhleri o seçerdi. Konya’da tarikat postunda oturan Şeyh Efendi, Mevlânâ’nın büyük oğlu Sultan Veled‘den başlamak üzere hep onun torunlarından , torunlarının çocuklarından seçilmiştir.
“Dergah” da denilen Mevlevihaneler (tekkeler) birkaç bölümden oluşurdu. Bunlar semahane, türbe, mescit, meydan ve mutfaktı; Ayrıca mevlevi dervişlerinin kaldıkları hücreler (küçük odalar) da vardı. Mevlevihanelerin diğer önemli iki bölümü de harem ve selamlıktı. Harem, şeyh efendinin ailesi ile birlikte oturduğu yerdi. Bu bölüm diğerlerinden biraz daha uzakta bulunur ve ayrıca dışarıya açılan bir kapısı olurdu.
“Selamlık, konukların şeyhle görüştükleri, gerektiğinde ağırlandıkları bölümdür. Birkaç odadan oluşan bu bölümde bir kahve cıdası ile meydancı hücresi de bulunur. Mescit, ya semahaneye bitişiktir ya da yakın bir yerdedir. Meydan-ı şerif de denen meydan, hücrelerin yakınında yer alan büyük bir mekândır. Sabah namazlarından sonra burada toplanılarak murakabe ve mukabele yapılır. Semahane genellikle ayrı bir yapıdır ve çoğu kez türbe ile aynı çatı altında düzenlenir. Türbeye bitişik bir de türbedar odası bulunur. Hücreler mutfak bölümüne yakın, bir koridor üzerinde, tek kişilik odalardır. Çileyi bitiren derviş ve dedeler hücrelerde kalırlar.
Mevlevihaneler genellikle kent dışında yapılırdı. Kapılan, Ramazan ayı dışında akşam ezanı ile kapanır, sabah ezanında yeniden açılana değin içeriye girilip çıkılmazdı. Kapı görevlisi dervişe bevvab dede denirdi.
Tarikat iki kaynaktan beslenmiştir. Birisi Mevlevi tekkeleri, diğeri de tekke dışındaki “Mevlana ve Mevlevi Muhibleri”.. Tekke, tarikat disiplini içinde yaşayan derecelerce yönetilen, tekkeye intisap eden dervişlerin eğitildiği ayrı bir dünya idi. “Muhibler” dışardaydılar. Tekkeye gelişleri, dedelerle görüşmek, musiki dinlemek, sema izlemek, Mesnevi derslerine katılmak ve sohbet etmek içindi. Bu da ancak şeyh efendinin izni ile mümkündü. Tekke eğitiminden geçmeden de Mevlevi olunuyordu.
Mevlânâ zamanındaki gibi, bir gönül ve zevk bağlılığı ile bu vecd ve heyecan dünyasına girmek mümkündü. Ancak o kimse, bir “sempatizan” olmaktan öteye gidemezdi. Bu ilgi günümüzde de sürmekte, hele artık tekke olayı söz konusu olmadığı için, Mevlânâ’ya sempati duyan, seven ve okuyan çok kimse kendini Mevlevi saymaktadır.
İlgili Konular
Mevlevi Müziği
Günümüzde Mevlevilik
Mevlevi Ayini
Mevlevi Tarikatı Silsilesi
Mevlevilik ve Siyasi İktidarlar
Nasıl Mevlevi Olunur