Narh: Her türlü eşya ve yiyecek maddeleri ile hizmetlerin fiyatının devlet tarafından tesbit edilmesidir.
Türkçe bir kelime olan narh, veya halkın deyimi ile narh, hemen her devirde devlet ile halkı karşı karşıya getiren önemli bir konu idi. Arabçası su’ur (çoğulu: es’ar) olan narh, Hz. Peygamber zamanında da söz konusu olmuş fakat O, buna pek taraftar olmamıştır. “Ya Rasûlullah narh koyun” diyen bir sahabeye “Hayır, kıymetleri indiren ve çıkaran Allah’tır. Ben ise, Hak Teala’ya kimsenin üzerimde hiç bir hakkı olmaksızın mülaki olmak isterim” cevabını vermiştir. Bununla beraber, daha sonraki bütün İslâm devletlerinde narhın tatbik edildiği görülmektedir. Nitekim, Osmanlılar döneminde de tatbik edilen narh için, Bursalı İsmail Hakkı “amma ehl-i zamane ziyâde bî insaf olmağla sa’rın lüzumu vazıhtır” diyerek fiyatların devlet tarafından başıboş bırakılmamasını tavsiye etmiştir.
Gerçekten, ulaşım teknolojisinin gelişmediği, ticâretin bütünüyle kontrol edilemediği ve zarurî ihtiyaç maddelerinin çok zor şartlar altında temin edildiği günümüzden önceki dönemlerde, narh zarurî idi. Bu bakımdan narh işi ‘Istirahat-ı âlemin bir maddesi ” olarak kabul ediliyordu. Bu sebeble İstanbul’un fethinden sonra, vezir-i azam Mahmud Paşa, Çarşamba günü şehri dolaşarak Yemiş iskelesi çardağında bütün esnaf ile divan ederek meyveye narh koydu. Eskiden beri önemini muhafaza eden narh işi 17. asır Osmaniı kanunnâmelerinde de yer almaktadır.
Esnaf ve sanatkârın, kolay ve daha çok para kazanmak gibi alışkanlıkları, hemen hemen her yer ve cemiyette olduğu gibi, Osmanlı toplumunda da vardı. Bunun için narh’a son derece dikkat edilmesi gerekiyordu. Narh’ın denetleyicisi ve tatbik edilip edilmediğini kontrol, daha ziyâde Muhtesib’in vazifesi idi. Narh’a uymayanları cezalandıran muhtesib, adamları vasıtasıyla devamlı olarak denetimlerde bulunurdu. Bunun için bazen küçük çocukların eline bir miktar para verip esnafla alışveriş yapmalarını ve böylece, esnafın tanımadıkları küçük çocukları aldatıp aldatmadıklarını kontrol ediyorlardı.
Bir malın fiyatı tesbit edilirken, dikkat edilecek bazı hususlar vardı. Bunlar, hem müstahsili hem de tüketici sınıfını memnun edecek şeylerdi. Narh tesbiti esnasında kadı, muhtesib, narh konacak malın bilirkişi heyeti ile kethüda ve yiğitbaşı gibi loncaların mes’ul şefleri bulunurdu.
Osmanlılar döneminde, tatbik edilen narh sistemi, ticârî hayatın vazgeçilmez bir prensibi olan arz ve taleb kanununa göre belli şartlar muvacehesinde bilhassa tüketici lehine indirilebiliyordu. Nihayet 1856’da et ve diğer bazı maddelerden narhın kaldırıldığı görülmektedir. Daha sonra Sultan Abdülaziz döneminde, ekmeğin dışında bütün zahire ve erzaktan narhın kaldırıldığı bildirilmektedir. Günümüzde de, beli mallar üzerinde, devletin denetim ve kontrolü ile narh devam ediyor demektir.