Nefs ile Savaş
İnsanı İbâdetten ve her türlü hayırlı faaliyetlerden alıkoymak, behimî ve şehevî istek ve arzulara yöneltmek isteyen Nefs-i emmârenin bu isteklerine karşı koymak, onu, icabında, kendisine ağır gelen vazifeleri icraya zorlamak demektir ki, tasavvufta bu çabaya “Mücâhede” denir. Hz.Peygamber, bîr sefer dönüşünde nefs ile savaşın ağırlığını ve önemini kasdederek şöyle buyurmuştur: ‘Küçük savaştan büyük savaşa döndük.”
İslâm ahlâkçılarına ve mutedil mutasavvıflara göre nefs ile savaştan maksat, nefsin, yeme-içme, cinsî ihtiyaç gibi meyil ve isteklerini büsbütün öldürmek olmayıp, bu meyilleri, dinin ve akl-ı selîmin koyduğu sınırlar içinde karşılayabilecek ve bu sınırlan aşmayacak bir ruhî ve ahlâkî olgunluğa ulaşmaktır. Mutasavvıflara göre bu olgunluğa ulaşmanın yolu, zikir ve tefekkür gibi kalbî ibadetlere yönelmek, az yemek, az uyumak, az konuşmak mümkün mertebe ve muvakkaten halktan uzak kalmak, kendini elden geldiğince başkalarını sevmeye malî ve beden” ibadetlere zorlamak gibi egzersizlerle nefsi zaptu rabt altına almaktır. Buna göre nefs ile savaş, bir bakıma, bir irade eğitimidir; kişinin kendi kendini
eğitme çabasıdır.