Otağ-ı Hümâyûn
Padişah veya vezirlere mahsus geniş, yüksek etekli, süslü çadır; Padişaha ait olanlara “otağ-ı hümâyûn” vezirlere ait olanlara ise “otağ-ı âsâfî” denirdi. Padişaha ait olan ve otağ-ı hümâyûn denilen çadırlar çok süslü ve kırmızı renkteydi. Kırmızı renkli otağ sadece padişahlara özel olmakla beraber şehzade, vezir ve beylerbeyiler de bu renkte otağ kullanabiliyordu.
Otağ-ı hümâyûn, padişah, Rumeli’de sefere çıkacağı zaman Davutpaşa çayırında, Anadolu tarafında sefere çıkacağı zaman ise Üsküdar Doğancılar çayırında, Edirne’den hareket edecekse bu kez Kabak meydanında kurulurdu. Otağ-ı hümâyûn kurulacağı yere bîr törenle götürülürdü. Önce tören alayı saraya gelir. Babüssaade önünden tuğları alır, sonra Bayezid’deki mehterler kışlasına gelip otağ-ı hümâyûnu muhafaza edildiği yerden alarak kurulacağı yere götürürlerdi. Otağ kurulurken rikab ağaları ve şeyhler devamlı duâ ve zikirde bulunurlar, toplarla birlikte yeniçeriler de üç el ateş ederlerdi. Padişah otağına birer galeri ile bağlı iki çadır daha kurulurdu. Bunlardan birisinde padişah divan müzakerelerini dinler, diğerinde ise hazine-i hümâyûn muhafaza edilirdi.
Padişahın iki otağı olurdu. Birinde oturur, diğeri, tuğlarla birlikte kendisinin bir gün sonra ulaşacağı yerde kurulurdu. Padişah buraya varınca, hazır olan otağa iner, bu defa diğer otağ bir günlük menzile taşınırdı. Otağ-ı hümâyûn nezareti kapıkulu süvarilerinden, sipahi bölüğünden tayin edilen birinin uhdesinde bulunurdu. Tuğlan ve otağ-ı hümâyûnu taşımakla görevli memura “konakçı-başı” denirdi. Bu bazen beylerbeyi, sancakbeyi, çoğunlukla da kapıcıbaşı rütbesinde olurdu.