Dil kötülüklerinin başında gelen yalan söylemeyi Hz. Muhammed (s.a.v.), münafıklığın belli başlı alâmetlerinden biri kabul etmiş ve İslâm’ın kesin bir surette yasakladığı bu işi İslâm ahlâkçıları da “bütün kötütüklerin anası” (ümmü’l-habâis) diye nitelemişlerdir.
Kur’ân-ı Kerîm’de de “Allah’ın lâneti yalancıların üstüne olsun!” (K.3/ 61); “.. Artık o murdar putlardan ve yalan söylemekten kaçının!” (K.22/ 30) buyurulmuştur.
İslâm ahlâkında yalan, prensib olarak haramdır ve hiçbir şahsi menfaat yalan söylemek için bir mazeret teşkil etmez. Şüphesiz, doğru sözlülüğün fazilet sayılması ve emredilmesi, onun —istisnai haller dışında— her zaman insanların hayrına vesîle olmasındandır. Ancak, çok nâdir durumlarda da olsa, hakikati gizlemek hayra vesîle olabilir. Birçok İslâm ahlâkçıları, bizzat Hz. Peygamber’in sarahatle ifade ettiği ve izin verdiği şu durumlarda hakikatin gizlenebileceğini, yalan söylenebileceğini, kabul etmişlerdir:
- Savaşta düşmanı yenme zarureti,
- İnsanların arasını düzeltme zarureti,
- Yıkılmak üzere olan bir aile yuvasını kurtarma zarureti.