Şirket (ar. i.)
Ortaklık ve ortak olma demektir. Şirkete dahil kimselere “şerik” (ç. şürekâ), ortak mala “mal-ı müşterek” ve “mâl-i müşterekün fih”, ortaklığa “iştirâk” denir. İslâm hukuku eserlerinde şirket terimi, sadece kâr gayesiyle kurulan ortaklıkları ifade etmek üzere kullanılmayıp, ortak mülkiyeti ve hatta mülkiyetin kazanılması yollarından birini teşkil eden “ihrâz”ı da kapsamına alacak şekilde kullanılmaktadır. Buna göre, İslâm hukukunda şirketi üç ayrı manâsıyla ele almak gerekmektedir:
Şirket-i mülk:
Mülkiyetin kazanılması yollarından birisiyle, birden fazla kimsenin bir mal veya hak üzerinde ortak olmalarına “şirket-i mülk” denir. Eğer bu ortaklık, alım-satım gibi rızâî bir sebebe dayanıyorsa “şirket-i ihtiyâriyye”, mirasçılık gibi elde olmayan bir sebebe dayanıyorsa “şirket-i gayr-ı ihtiyâriyye” mevzubahistir. Şirket-i mülk ile ilgili bir ayırım da, ortaklığın belirli ve ortada mevcud bir mal üzerinde olması halinde “şirket-i ayn”dan, alacakta ortaklık halinde ise “şirket-i deyn” den sözediimesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.
İslâm hukuku eserlerinin “şirket-i mülk” ile ilgili bölümlerinde, ortaklaşa mülkiyet hakkının ne şekilde kullanılacağı, ortakların hak ve vecibeleri, ortak mülkiyetin nasıl sona ereceği gibi hükümler, kısacası “müşterek mülkiyet” hükümleri incelenmektedir. Müşterek mülkiyet konusu mal üzerindeki “kullanma sözleşmesi”, fıkıh kitaplarında “muhâyee” başlığı altında; müşterek mülkiyeti sona erdirmek üzere yapdan “taksim sözleşmesi” veya açılan “taksim davası” ve sonuçları ile ilgili konular fıkıh kitaplarının “el-kısme” alt bölümü içinde ele alınmaktadır.
Şirket-i akd:
İki veya daha çok kimsenin bir sözleşme yaparak kâr gayesiyle kurdukları ortaklığa en genel ifadesi ile “şirketi akd” denir. İşte, borçlar hukukunun ve özellikle ticaret hukukunun konusu olan ve şirket denince hatıra ilk gelen ortaklık, İslâm hukukunda “şirket-i akd” adıyla incelenen ortaklıktır.
Şirket-i akd, hak ve sorumlulukları bakımından iki çeşittir:
Şirket-i mufâvada: Ortaklardan herbirinin, (konan sermayenin çeşidine göre) ticerete elverişli bütün imkânları ile katıldığı, yani sorumluluğunun sınırlı bulunmadığı, sermaye ve kârın eşit olduğu ortaklığa bu isim verilmiştir. Bu nevi ortaklıkta, ortaklar birbirlerinin hem vekili hem kefilidir. İmâm Ebû Hanîfe ve Muhammed eş-Şeybânî’ye göre, ortakların tasarrufta da eşit olmaları şart koşulduğu için, bir müslüman, gayr-ı müslim ile mufâvada şirketi kuramaz. Zira gayr-ı müslim, şarap v.b. şeyler alıp satabilecek, müslüman ise alıp satamayacaktır; böylece tasarrufta farklılık doğmuş olacaktır.
İmâm Şâfiî, mufâvada ortaklığına şiddetle karşı çıkmaktadır.
Şirket-i inân: Sermayenin ve kârın eşit olma şartının aranmadığı ve sorumluluğun sınırlı bulunduğu ortaklığa “şirket-i inân” denir. Bu nevi ortaklıkta, ortaklar birbirlerinin sadece vekilidir, kefili değildir.
Şirket-i akd, konan sermayenin nevi bakımından ise üç kısımdır. Yukarıda açıklanan gerek mufâvada gerek inân şirketlerinden herbiri, konan sermayenin nevi bakımından şu şekillerde olabilir:
- Şirket-i emvâl: Ortakların, sermaye olarak birer miktar mal koymak suretiyle meydana getirdikleri ortaklıktır.
- Şirket-i a’mâl: Ortakların, sermaye olarak işgüçlerini koymak suretiyle meydana getirdikleri ortaklıktır. Buna “şirket-i ebdân”,”şirket-i sanâ-yi'” ve “şirket-i tekabbül” de denir.
- Şirket-i vücuh: Ortakların, sermaye olarak itibar ve kredilerini koymak suretiyle teşkil ettikleri ortaklıktır.
Ortakların koyduğu sermayenin farklı nevilerden olması halinde, başka isimler altında incelenen şirket türleri ile karşılaşılmaktadır. Bu çeşit şirketlerin en çok üzerinde durulanı “mudârabe şirketi”dir. Sermaye olarak bir tarafın mal, diğer tarafın emek koyduğu şirkete bu ad verilmektedir. Bir taraf arazi, diğer taraf bahçe ve ağaç diğer taraf emek koyduğu şirkete bu ad verilmektedir. Bir taraf arazi, diğer taraf bahçe ve ağaç diğer taraf emek koyduğu takdirde kurulan ortaklığa ise “müsâkat” denmektedir.
İslâm hukukunda, ortaklar arasında taksim edilecek kârın nisbet olarak belirlenmesi şarttır. Kârdan maktu bir miktar üzerine
yapılan sözleşmeler bâtıldır.
Şirket-i ibâha:
Mubâh olan, yani kimsenin mülkiyetinde bulunmayan ve ihrâz eden (ele geçiren) kimsenin mülkiyetine giren şeyler üzerindeki
ortaklığa “şirket-i ibâha” denir. Mülkiyetine giren şeyler üzerindeki ortaklığa “şirket-i ibâha” denir. Mülkiyete konu olmadan önce, denizdeki balık, havadaki kuş, sahibsiz yerde bitmiş nebâtât, sular ve benzeri maddî değerler üzerinde herkesin ortaklık hakkı vardır. Şert sınırları ve yetkililerce âmmenin menfaati düşüncesiyle konan sınırlamaları aşmamak kaydıyla, herkes bu değerlerden faydalanabilir ve ihrâz yoluyla şahsî mülkiyetine geçirebilir.