Sınıf
Zümre, küme, gurub; bir toplum içinde, kendi aralarında müşterek vasıflar taşıdıklarına inanılan kimselerin diğer insanlardan farklı mütâlaa edilmeleri veya kendi aralarında birleşmeleri ile meydana gelen tabakalardan her biri.
İslâm’ın zuhurundan önce Câhiliye Arabları sınıflı bir toplum idi. Şöyle ki:
Hürler sınıfı: Bunlar en yüksek tabakayı teşkil ediyordu. Dolayısıyla, her türlü içtimâi, İktisadî ve kanuni haklara sahiplerdi.
Mevâlî sınıfı: Azadlı köleler ve câriyelerden oluşan Mevâlî, ne tamam ¡yle hür, ne de köle olan, dolayısıyla hakları az çok kısıtlanmış bulunan bir sınıf idi. Nitekim hürlerle evlenemezler, kanun önünde hürlerle eşit sayılmazlardı.
Köleler ve câriyeler sınıfı: Savaşta yakalananlar veya esir pazarlarından satın alınanlar ile bunlardan doğanların oluşturduğu en alt içtimaî tabakayı meydana getiren sınıftır. Bunların, hürler sınıfına göre hayvanlardan farkı yok gibiydi. Efendileri onları dövebilir;ellerini, ayaklarını kulaklarını… kesebilir, gözlerini oyabilirdi. Bunlar, efendilerinin inandıklarına inanmak, inanmadıklarını reddetmek zorundaydılar. Nitekim, köle iken müsiüman olanların, bu yüzden müşrik efendilerinden gördükleri zulümler, İslâm tarihinin acı hâtıralarındandır.
Birçok toplumlarda, sınıfçılığın, zümreciliğin, özellikle köleliğin âdeta bir tabiat kanunu olduğuna inanıldığı bir devirde İslâm, sınıf problemini temelinden ele aldı: Buna göre, prensip olarak insanlar yaratılıştan eşitti; çünkü bütün insaniar aynı atadan gelmiş aynı öz ve madden yaratılmıştı. Allah katında “Takvâ” diğer bir deyişle iman ve ahlâk disiplini dışında bir değer farkı yoktur (Murselat suresi 77/10-12.; Hucurât suresi 49/13). öte yandan, insanların bu dünyada sahip oldukları servet ve mevki gibi imkânlar, dünya hayatının geçici birer hevesleri olmaktan öte oir değer ifade etmiyordu (Âli İmran3/14).
Böylece nazarî olarak insanların eşitliği fikrini getiren ve sınıfçılığın karşısmda olan İslâm, pratikte “Mevâlî” sınıfını tamamen kaldırmakla beraber, kölelik müessesesini feshetmedi. Bunun sebeplerinin belli başlıları şunlardır:
a)Kölelik, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Arab toplumunda ia köklü ve oturmuş bir müessese idi; Bu müessesenin bir çırpıda kaldırılması ciddî sosyal reaksiyonlara sebep olabilirdi.
b)Köleliğin hızla kaldırılması, henüz itâattan başka bir şeye alışmamış olan ve ekonomik bakımdan hiçbir imkâna sahip olmayan köleler yönünden de sakıncalı idi. Bu durumda onlara verilecek hürriyet sözde kalacaktı; gerçekte ise sosyal ve ekonomik nedenlerden dolayı terkedilmiş olacaklardı. Nitekim, 18 ve 19. asırlarda bile azad edilen kölelerin, zikredilen sebeplerle tekrar efendilerine dönmeleri problemin ciddiyetini açıklıkla göstermiştir.
c)Esasen kölelik, devrin savaş gerçeğinin bir sonucu idi. Savaş sırasında karşı tarafa esir düşenler köle yapılırken, diğer tarafın tek yanlı olarak köleliği kaldırması beklenemezdi.
Bununla beraber İslâm dini, kölelik müessesesine belli başlı iki önemli yenilik getirdi:
1.İnsanlığın eşitliği prensibinden hareketle köieiere insanca muâmele yapılmasını emretti. Bu emrin uygulanmasını titizlikle takip eden İslâm Peygamberi, “Köleleriniz sizin kardeşlerinizdir; Allah onları sizin himâyenize emânet etmiştir. Bu sebeple onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin.” “Kim kölesini öldürürse biz de onu öldürürüz;kim kölesini üzerse biz de onu üzeriz.” buyurmuştu. Böylece denebilir ki, İslâm’ın getirdiği sistem içinde köleliğin adından başka ürkütecek yanı kalmamıştır.
2.Bununla beraber İslâm dini, köleliğin, zamanla ortadan kalkmasını kolaylaştırıcı birçok siyasî, idârî ve hukukî tedbirler de almıştır. Şöyle ki:
- Düşman elinde bulunan bir köle İslâm ülkesine sığınırsa hürleşmiş olacaktır.
- Efendisinden bir çocuk dünyaya getiren câriyenin, efendisinin ölümünden sonra kendisi, doğumundan itibaren de çocuğu hür sayılacak.
- Kazâ ile adam öldürme, yemin, zıhâr (bk.Zıhâr) gibi bazı günâh ve hatâlardan ötürü keffâret olmak üzere -varsa- köle âzad edecektir.
- Bedelini ödeyerek hürriyetine kavuşmak isteyen kölenin, gerekli parayı temin için serbest bırakılma isteği reddedilmeyecektir.
- Hükûmet, kölelerin hürriyete kavuşmalarına yardımcı olmak üzere bütçede muayyen bir fon oluşturacaktır.
- Devlet başkanı, savaş esirlerini tamamen veya kısmen serbest bırakma yetkisine sahiptir.
Öte yandan İslâm dini çağdaş kapitalizmde görüldüğü şekliyle İktisadî sınıfların doğmasını önleyici tedbirler de almıştır. Buna göre, her şeyden önce “Müslümanlar kardeştir” (Hucurât suresi 49/10). Bu sebeple, hiçbir topluluk başka bir topluluğu, horlayamaz, aşağılayamaz (Hucurât suresi 49/11). İslâm dini bu umûmî prensipten hareketle iktisadî farklılaşmayı yumuşatacak mahiyette ahlâkî tedbirler yanında, Kur’ân-ı Kerîm’deki ifadesi ile “Servetin sadece zenginler arasında dolaşmaması için (Haşr suresi 59/7) ekonomik tedbirler de almış ve mülkiyet hakkının toplumu katı bir sınıfçılığa götürmesini önlemek istemiştir (bk.Zekât, Sadaka, Adâlet, Müsâvat).