Şükür (ar. i.)
Nimet ve iyiliğin sahibini tanıma ve ona karşı minnet duyma manâsına gelen dinî bîr terimdir.
İslâm inancına göre prensip olarak kimden gelirse gelsin nimetin hakiki sahibi ve onu veren Allah’tır ve O, insanlara sayamayacakları kadar bol nimetler vermiştir (K.14/34). Bu sebeple her nevî nimeti Allah’tan bilmek ve herkesten önce O’na şükretmek dini-ahlâkî br vazifedir. Bunun yanında, kendilerinden iyilik görülen âile ferdlerine, akrabaya ve başka insanlara teşekkür etmek de Islâm ahlâkının bir emridir. Nitekim Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnanlara teşekkür etmeyen kimse Allah’a şükretmemiş olur.”
İmam Gazzalî’ye göre Allah’a karşı şükür vazifesi üç merhaleli olarak yapılır ki, bunlardan biri eksik olursa bu vazifenin ifâsı da kusurlu olur:
1-Kalb ile şükür: Allah’ı tanıyıp, O’na gönülden sevgi ve minnet duymak,
2-Lisan ile şükür: Allah’ı saygı hamd ve teşekkürle anmak,
3-Amel ile şükür: Allah’a saygılı davranışlarda bulunmak, kulluk vecîbelerini yerine getirmek ve O’nun vermiş olduğu nimetleri O’nun rızasına uygun şekilde hak ve hayır yollarında kullanmak.
İslâm âlimleri özellikle son noktayı gözönüne alarak Şükür konusunda şu kaideyi kabul etmişlerdir . “Her nimetin şükrü, o nimetin icap ettirdiği hizmetleri ifa etmekle yerine getirilmiş olur.” Buna göre sağlıklı bedene sahip olmanın şükrü, Allah’a kulluk ve insanlara hizmet etmek; ilmin şükrü, bilgiyi Allah’ın dinine ve insanların saâdetine yararlı yollarda kullanmak; servetin şükrü, muhtaçlara harcamak ve onlara geçim imkanı sağlamaktır… Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de “Her kim gönüllü olarak iyilik yaparsa, iyi bilinmelidir ki, Allah (bunu) en iyi bilen ve şükrün karşılığını verendir.” (K.2/158) meâlindeki âyette “Şükür” kelimesi “iyilik yapma”nın karşılığı olarak kullanılmıştır.